Anatoliy T. Fomenko
ANTİKÇAĞ ORTA ÇAĞ'DIR

Suretlerin tespit edilme yöntemleri. “Eski” ve Orta Çağ hanedanlarının özdeşleşmesi.
M.S. XIII. yüzyıldaki Truva Savaşı. Yunan-Roma tarihinde kronolojik oynamalar. XII. yüzyıldaki İncil olaylarının XI. yüzyılın tarihine yansıması.

BÖLÜM 2.
KUTSAL KİTAP VAHİYİ  XV-XVI. YÜZYILLARDAKİ OSMANLI=ATAMAN FETHİNİ ANLATIYOR

7. KIYAMETİN 1492 SENESİNDE BEKLENMESİ; NUH=KOLOMB’UN FİLOSUNUN OKYANUSA ÇIKMASI VE KUTSAL KİTAP VAHİY KEHANETİNİN ZAMANI İLE UYUŞMAKTADIR

Kolomb’un filosunun Amerika’yı fethetmek üzere 1492 senesinde, yani “kıyamet”in o devirde tam beklendiği senede yola koyulduğunu hatırlatalım. Bkz. “Rus-Orda Tarafından Amerika’nın İskân ve İhya Edilmesi”, bölüm 6. Vahiy Kıyamet gününü, bir felaketi, Eski Dünya’nın sonunu ve Yeni Dünya’nın başlangıcını tasvir ettiği için, zaman açısından üç önemli olayın yakınlığını keşfediyoruz:

1) Kolomb=Nuh’un seferinin 1492 senesindeki başlangıcı,

2) 1492 senesindeki “kıyamet”,

3) Kutsal Kitap Vahiyi’nin zamanı, en erken 1486 senesi.

Vahiy’in Skaliger tarihinde, Vahiy’in uzun zaman boyunca, yani güya I-II. yüzyıllardan XV. yüzyıla kadar çok dikkat çekmeden gölgedeymiş gibi kalması ilginçtir [623], s.8-10. Ama XV. yüzyılın sonu geldi çattı. Ve Skaliger tarihi için Vahiy ansızın herkesin ilgi odağı oluyor, XV-XVI. yüzyıllardaki toplum hayatında son derece önemli yer tutuyor. Fikrimize göre burada her şey açıktır. Aslında “önceki Karanlık çağlar” diye bir şey yoktu. Vahiy, Osmanlı=Atamanlar’ın tekrar (XIV. yüzyılda olup biten büyük = “Moğol” istilasından sonra) dünyayı fethetmelerini anlatan bir kitap olarak XV. yüzyılın sonunda, en erken 1486 senesinde yaratılmıştır.

Tarihçiler şunu bildirmekteler: <<Vahiy’e ve onu hazırlayana karşı ilginin yeni artması, yedinci bin sene yaklaştığı için XV. YÜZYILIN SONUNA DÜŞMEKTEDİR. Kıyametin beklenmesi Ortodoks ve Batı dünyasında pek çok tartışmaya yol açmıştır. Moskova’da 1492 senesi (! – Yaz.) civarında ve biraz daha sonraları bununla ilgili olarak bir sürü eser yaratılmıştır. Aralarında Moskova Uspenskiy Katedrali’ndeki muazzam “Vahiy” ikonu bulunmaktadır... Batı Avrupa’da XV. yüzyılın sonu, Albrecht Dürer’in 1498 senesinde (yani Vahiy’in 1486 senesi olarak tarihlenen astronomik horoskopundan 12 sene sonra) yarattığı Vahiy konulu 15 gravür yaprağı ile kutlanmıştır. Daha sonra bu baskı 1511 senesinde yeniden çıkarılmıştır ve Lüter’in, resimlerinin hazırlanmasına çok ünlü ressamların da katıldığı Vahiyi’nin yanı sıra sonraki birçok baskılı kitaba ve yaprağa tesir etmiştir... Vahiy konusu XVI. yüzyılda ve hatta daha sonraki dönemlerde sarmaşıkları, bir dizi Brüksel halısını vs. süslemek için seçilmiştir.

XVI. YÜZYIL Doğu Hristiyan dünyası için de BELLİ ÖLÇÜDE VAHİY YÜZYILI OLMUŞTUR... Vahiy konusunun en yaygın olduğu alan elyazması illüstrasyonudur...

XVII. yüzyılda Vahiy salt illüstrasyonda değil, abidevi resim sanatında da POPÜLER KONULARDAN BİRİ haline geliyor...

I. Petro sonrası Rusya’da ve daha geç dönemdeki Batı Avrupa’da... Vahiy suretleri gözle görülür şekilde dikkat çekmez oluyor>> [623], s.10-11..

Her şey açıktır. Vahiy XV-XVI. yüzyıllarda yazıldıktan sonra Kutsal Kitap’ın Osmanlı=Ataman fethini anlatan en önemli eseri haline gelmiştir. Fetih ve “Fetih Kitabı” vaat edilmiş toprakların XV-XVI. yüzyıllarda gerçekleşen fethi boyunca ve ondan sonra, yani Vahiy hakkındaki anının henüz silinmediği bir yüzyıl boyunca, XVII. yüzyılda, Büyük Kargaşa ve Reform döneminde bu durumda kalmaya devam etmiştir. Sonradan, XVIII. yüzyıldan itibaren Vahiy olayları tarihe karışınca bu kitap güncelliğini ve keskinliğini yitirmiştir. Vahiy ikinci plana atılarak İsa’nın yargılamasını anlatan bir kitap sıfatıyla Yeni Ahit’in sonundaki yerini almıştır.

1492 senesindeki “kıyamet”e tekrar dönelim. Bugün kabul edilen tarih versiyonu, kıyametin dünyanın yaratılışının yedi bininci senesinde gerçekleşecek bir olay olarak önceden hesaplanıp çıkarılmış olduğunu iddia etmektedir. Bu olay tam 1492 senesine denk düşüyordu. Ama şimdi kısaca açıklayacağımız bir başka varsayım da mümkündür.

Osmanlı istilası XV. yüzyılın sonunda başlamıştır. Sebepleri, kıyametin teorik beklenişi değil, bambaşka idi. Bu sebepleri yukarıda konuştuk. 1492 senesinde dünyanın fethinin dalgası Avrupa’nın Batı sahillerine, Atlas Okyanusu’na kadar ulaşmıştır. 1486-1492 seneleri arasında Osmanlı-Atamanlar’ın dünyayı fethetmelerini anlatan Vahiy (birinci versiyonu) yazılmıştır. Rus-Orda ve Osmania=Atamania, sonradan Eski Dünya olarak adlandırılan Avrupa’yı fethedip Amerika’yı fethetmeye koyulmuştur. Orda’nın askerî deniz kuvvetleri, (Nuh=Kolomb) yanlarında binlerce sömürgeci-Ordacı, yani Tanrı’ya karşı savaşan İsraillileri bulundurarak okyanusa açılmıştır. Sonuçta Yeni Dünya=Amerika keşfedilip sömürgeleştirilmiştir. O zamanlarda Batı Avrupa’nın birçok bölgesi dumanı tüten yıkıntılar halindeydi, çünkü Osmanlılar hasta nüfusu kılıçtan geçirerek, salgın bulaşan evleri yakarak, Vahiy’de apaçık bir şekilde Babil fuhşu olarak adlandırılan bu felakete yol açan “antik” Bacchus Venüs-Afrodit kültünü kırıp geçirerek bulaşıcı hastalıkları acımasızca ortadan kaldırıyordu.

Bu gelişmeler o zamanın insanlarının akıllarında birleşip İsa’nın Yargılamasının, Eski Dünya’nın sonunun ve Yeni Dünya’nın başlangıcının, Babil’in yıkılışının ve Yeni Yeruşalem’in oluşmasının azametli ve korkunç imajını pekâlâ doğurabilirdi. “Kıyamet” dâhil olmak üzere bu tarzdaki bütün Vahiy terimleri tam da bu senelerde, başta Batı Avrupa nüfusunun XV. yüzyılın sonuna ait muazzam ve bazen şiddetli olaylara karşı tepkisi olarak doğabilirdi.

Daha sonra XVII-XVIII. yüzyıllar arası yaşayan kronoloji uzmanları küresel takvim sistemlerini, farklı kronoloji çağları hakkındaki teoriyi yaratarak veya düzelterek, XV. yüzyılın artık geçmiş olan sonunu, geriye (geçmişe) doğru hesaplanan yuvarlak olarak yedi bin senelik takvim tarihi ile birleştirebilmiştir. Sonradan da, güya bu tarihin kendi “yuvarlaklığı” feci şekilde tehlikeli olduğu için 1492 senesinde bütün insanların kıyameti güya beklediğini savunarak onu teori açısından temellendirebilmiştir. Ama bütün bunların sonradan açıklanıp yazılır olduğunu hatırlatalım. XV. yüzyılın sonunda “kıyametin” ÖNCEDEN KESTİRİLEN bir olay olarak beklendiği için değil, Osmanlı=Ataman fethi ve Avrupa’nın birçok ülkesinin “cerrahi tedavisi” olarak gerçekte, bir gerçek olay sıfatıyla fiilen olup bittiği unutulduğunda. Tam bu yüzden Vahiy’de bulunan İsa’nın (İbn Nun’un = Yeni’nin) Yargılaması konulu tablolar insanları yüreklerinin derinliklerine kadar sarsıyordu. Bu, “geleceğin kehaneti” değil, geçenlerde olup biten, gerçek ve gerçekten çok ağır olayların raporuydu. Aslında çar-hanların Avrupa’nın patlak veren salgınlardan karantina temizliğinin başlangıcını “yuvarlak olarak yedi bin senelik tarih” olarak önceden saptamak için takvimi titizlikle incelemiş oldukları şüphelidir ki. Başka bir ifadeyle, bulaşıcı hastalıkların Avrupa üzerinde yuvarlak olarak yedi bin senelik tarihe doğru yayılmaya mahsus karar vermiş olması şüphelidir. Belki tersine, geçmiş olan 1492 senesini “dünya yaratılışının yedi bininci senesi” olarak geçmiş tarihli ilan etmişlerdir. Mamafih, bazı takvim sistemlerinin bu şekildeki yaratılış yapılandırmasında ısrar etmiyoruz. Bunun bir ek analize ihtiyacı bulunmaktadır.

Böylelikle, bizim varsayımımız kısaca şöyle şekillendirilebilmektedir: 1492 senesinde Avrupa’da “kıyamet” gerçekten kopmuştur ve Vahiy’de etkileyici bir biçimde tasvir edilmiştir. Ama sonradan “kıyamet” XV-XVI. yüzyıllara ait tarihten alınıp geleceğe geçirilmiştir. Ve zaten var olan Vahiy (orijinal metni yok edilip) yeniden yazılarak, denetlenip düzeltildikten sonra belli olmayan gelecekteki kıyameti haber veren KEHANET olarak ilan edilmiştir. Bunun neden yapıldığı sorusu doğuyor. Bunun üzerinde daha detaylı duralım.

8. VAHİY’İN AHFADA İBRET OLSUN DİYE OSMANLI=ATAMAN FETHİNİN “ANMA KİTABI” OLARAK KANONLAŞTIRILMASI

“Kutsal Kitap Rusu” kitabında, bölüm 5:4, Osmanlı fethinin Avrupa tarihine Az. Yakup’un fetihleri ismi altında da yansımış olduğunu göstermekteyiz. Sonra, Yakup’un “dinî fetihlerinin” meşhur haritasının, yani büyük ihtimalle aslında Osmanlı=Atamanlar’ın Batı Avrupa üzerindeki XV-XVI. yüzyıllara ait askerî güzergâh haritasının kanonlaştırılıp kilise tarafından, üzerinden bütün gelecek kuşakların her sene İspanya Santiago de Compostela şehrine kadar seyahat yapıp Az. Yakup’un kalıntılarına tapmaları gereken yolların kutsal haritası olarak ilan edilmiş olduğunu kaydediyoruz. Böylece kilise insanların zihninde Osmanlı=Ataman fethinin olaylarını ebediyen korumaya çalışmıştır.

Olasılıkla, buna benzer bir şeyleri Vahiy de, yani “Osmanlı Fethi Kitabı” da yaşamıştı. Kanonlaştırılıp kutsal ilan edildikten sonra Kutsal Kitap’a dâhil edilerek XVI. yüzyıldan itibaren bütün kuşakların taptığı bir nesne haline dönüştürülmüştür.

Daha önce kaydettiğimiz gibi, Vahiy birçok insana, önce patlak veren hastalıklardan ötürü, sonra da onların sert şekilde tedavi edilmesinden ötürü dehşet veren GERÇEK OLAYLARI tasvir etmiş olması gibi basit bir nedenden dolayı Avrupa’nın geniş halk yığınları arasında itibar görmüş ve onlara son derece muazzam şekilde tesir etmiştir. Bu yüzden kitap, olası yakın Kıyamet Günü’nü kestiren kehanet olarak ilan edildikten sonra büyük bir güvenle kabul edilmiştir. Aslında buna benzer bir şey, nispeten yakın zamanlarda yaşanmış olduğundan dolayı. O halde, Büyük=“Moğol” İmparatorluğu’nun çar-hanları sömürgeleştirilmiş bölgelerin nüfusunu, kurallara uymalarını talep ederek ve uymayanları İsa’nın Yargılamasıyla tehdit ederek yetiştirince, ONLARA KAYITSIZ ŞARTSIZ İNANILMIŞTIR. Çünkü bir “İsa’nın Yargılaması”nın var olduğu hatırlanmıştır. Bu yüzden de gerekirse tekrarlanabilir. Apaçıktır ki, insanlar salgınlar ve sonrasında yer alan Osmanlı=Ataman “tedavi-ampütasyonu” ile yetiştirilmiş olmasaydı, toplum hayatının kurallarının bozulmasından ötürü gelecek cezaların tasvirleri halk yığınlarını o kadar güçlü bir şekilde etkilemiş olmayacaktı. Korkuya ve gerçekten çekilen ıstıraplara dayanmıyorsa, kurallara uymak gerekliliği ile ilgili soyut akıl yürütmeleri insanları etkilememektedir. Yalnızca yaşanan dehşet yöneticilerin sabit bir İmparatorluk kurabileceği bir temel oluşturmaktadır. Güçle desteklenmeyen basit bir uyarı ciddiye alınmamaktadır.

Tam da bu nedenle “Moğol” İmparatorluğu’nun hemen hemen bütün kiliseleri ve tapınaklarında İsa’nın Yargılaması’nın etkileyici manzaralarını gösteren devasa freskler yapılır olmuştur. Yine de bütün bunların yakın gelecekte gerçekleşebileceği itidalle eklenmeye devam edilmiştir. Ama kiliseleri ziyaret edenler benzer bir Yargılama’nın BİR KERE OLUP BİTTİğini bulanık olsa da hatırlıyordu. Hem de bunu hatırlarken korkudan benzi sarararak. Böylelikle, imparatorluğun hükümdarları oluşan durumu halk kitlelerinin imparatorluk hükümlerine uygun ve etkili bir yetiştirilme yöntemi olarak bilinçli bir şekilde kullanmaktaydı.

Şimdi doğal ve basit bir açıklama kazanan ilginç bir duruma burada dikkat etmekte fayda vardır. Mesele şudur ki, İsa’nın Yargılaması Batı Avrupa’da ve Rus’ta önemli oranda farklı betimlenmektedir. İki çok farklı gelenek ortadadır.

Kısaca, Rus’ta Kıyamet Günü ağırlıklı olarak pek korkutucu öğeler olmadan, sakin, yüce tonlar ile çizilmiştir. Ana vurgu, Gök Tahtını öven salihlerin gösterilmesine yöneliktir. Cehennem ise genellikle sanki çok fazla korkulacak bir şey değilmiş gibi gösterilmektedir.

Batı Avrupa’da ise Kıyamet Günü, tersine, son derece karanlık, ruhsal bünyeye derinden tesir edecek yöntemler vasıtasıyla tasvir edilmekteydi. Korkutucu konular, idamlar, Cehennem ıstırapları, işkence aletleri, berbat fizyolojik detaylar belirgin şekilde resimlendirilmekteydi. En azından Hieronymus Bosch, Pieter Bruegel ve birçok diğer Batı Avrupa ressamının eserlerini hatırlayınız. Hem dinî hem de dünyevi ressamların eserlerini.

Kilise tarihçileri kaydedilen durumun farkına çok eskiden varmışlardır. Şu yazılmaktadır: “Rus’ta gelecek kıyametin beklenmesi BATI’DA OLDUĞU GİBİ, gelecek dünya felaketinin beklentisi değildi (1000 ya da 1500 seneleri civarında). Ortodoks eskatologyası daha çok YÜCE-RAHAT KARAKTERLİYDİ; onun özelliği, bugün ile geleceğin, gök ile dünyanın yakınlığında saklıydı.” [577:1], s.5. Sonra, <<Kıyametin ve İsa’nın ikinci gelişinin beklenmesi bu konuda Rus ikonlarından günümüze ilk ulaşan “Vahiy” ikonunda yansıtılmıştır. Hem de BATI İKON SANATI GELENEĞİNİN AKSİNE BURADA KORKUTUCU VAHİY GÖRÜLERİNİN GÖRÜNTÜLERİ HEMEN HEMEN YOKTU. BİRKAÇ DEFA TEKRARLANAN BAŞ KONUSU, ÜSTLERİNDE BEYAZ KIYAFETLER OLAN, ZAFER KUTLAYAN, “GÖK HÜKÜMDARI”NIN TAHTINA ŞANLI DUALAR YÖNELTEN SALİHLERDİ">> [577:1], s.11-12.

Her şey anlaşılıyor. Büyük=“Moğol” İmparatorluğu’nun metropolü olan Rus- Orda’da, Osmania=Atamania’daki gibi XV-XVI. yüzyıllarda salgınların ortadan kaldırılmasına yönelik hiçbir “tedavi” karantina eylemi yoktu. Bunun için Kıyamet Günü’ne karşı buradaki tavır çok daha sakindi. Metropolünün nüfusu “Avrupa’nın zorlayıcı tedavisi” ile ilgili felaketler yaşamamıştır. Her yerde olduğu gibi, başka karakterli kaygılar burada da vardı, ancak Vahiy “cerrah ameliyatları” Rus-Orda’nın ve Osmania=Atamania’nın yanından onlara dokunmadan geçmiştir.

Batı Avrupa ise Osmanlı=Atamanlar’ın istilasının merkezinde kalmıştır. Karantina eylemleri burada tam, net ve kesin şekilde yerine getirilmekteydi. XV-XVI. yüzyıllara ait olan Avrupa’daki kızışan ortamı anlamak için Eski Ahit’in Mısır’dan Çıkış ve Yeşu kitaplarını yeniden okumak yeterlidir. Bu yüzden salgınlardan kurtarılan (şiddetli yöntemler vasıtasıyla da olsa!) Batı Avrupa nüfusu Kıyamet Gününü geçenlerde yaşanan bir gerçek olarak karşılamıştır. Çok sayıda Batılı sanatçının, kendilerinin ve dolaysız ahfadının yaşadığı derin sarsıntıyı yansıtan, yürek burkan tabloları ve freskleri zaten bundan kaynaklanmıştır.

Yukarıda anılan tipik aydınlanmış ve sakin Rus görüntülerini sunalım: XV. yüzyılın sonuna ait “Vahiy” ikonu (ressamı bilinmiyor), res.2.22, ve Dionisius’un meşhur “Kıyamet Günü” freskinin parçaları, res.2.23, res.2.24, res.2.25. Ve şimdi kıyaslama için, Vahiy konusuyla ilgili XVI-XVIII. yüzyıllardaki Batı Avrupa sanatının eserleri için tipik olan Hieronymus Bosch’un, res.2.26, res.2.27, ve Pieter Bruegel’in, res.2.28, res.2.29, tüyler ürpetici fizyolojik detaylarla dolu kara tablolarına bakalım.

Vahiy’e karşı yaklaşımları açısından Batı ve Doğu Kiliseleri arasındaki farkı vurgulayalım. Anlaşılacağı gibi, “Doğu Kilisesi’nin gelenekleri arasında (Vahiy) metninin ibadette kullanılmasının hiçbir örneği yoktur. Aynı dönemde Batı’da ise tam tersine, V-VI. yüzyıllardan itibaren (yani, Yeni Kronoloji’ye göre bin sene daha geç, XV-XVI. yüzyıllardan itibaren - Yazar) Paskalya ve Hamsin Yortusu arası dönemde okunmasını ÖNGÖREN KARARLAR vardır” [623], s.13. Bunun dışında Doğu Kilisesi’nde “KİLİSE TÜZÜĞÜNCE İBADET SIRASINDA ONUN (bu kitabın - Yazar) OKUNMASINA İZİN VERİLMİYOR” [623], s.5.

Her şey açık. Avrupalılar’ın Avrupa’da XV-XVI. yüzyıllar arasında yer almış İsa’nın Yargılaması’nı unutmamaları için Batı’da en azından XVI-XVII. yüzyıllar arasında, rahipler Vahiy’i kiliseleri ziyaret edenlere okumakla kesin olarak görevlendirilmiştir. Mesele şudur ki, Büyük=“Moğol” İmparatorluğu tam da burada salgınların nedenlerini ortadan kaldırmaya yönelik karantina eylemleri düzenlemeye mecbur kalmıştır. Osmanlı=Ataman ordusu “temiz” insanları “temiz olmayan” insanlardan ayırmıştır. Yani tekrarlayalım, SAĞLIKLILARI HASTALARDAN. Bunun için vaktiyle salgınlara yol açan, o kadar çekici Bacchus âlemlerinin tekrar parlak devrini yaşamamasını sağlamak üzere Batı Avrupa’da Kıyamet Günü anılarını ayakta tutmaya ihtiyaç duyulmuştur. Diyebiliriz ki, yetkili makamlar insanları “uyuşturucular”dan şiddetle kurtarmıştır. Doğu’da ise, İmparatorluğun metropolünde durum çok farklıydı. Burada XII. yüzyıldan itibaren Hristiyan kültü züht çerçevesi içinde kalmıştır. En azından yığınsal boyutlu Bacchanalialar hiçbir zaman yer almamıştır. Hristiyanlığın, Müslümanlık gibi sonraki dalları için de aynı şeyin söylenmesi gerekir. Bunun için Doğu’daki kiliselerde Vahiy’in ibret olması amacıyla okunması hiç gerekmemiştir. Onu zaten okumuyorlardı.

Olasılıkla, Batı Avrupa’da XV-XVI. yüzyıllar arasındaki Osmanlı istilasından dolayı yaşanmış sarsıntı bazı sosyal gruplarda “cerrahlar”a, yani Osmania=Atamania ve Rus- Orda’ya karşı derin ve sabit bir düşmanlık ve hatta bir nefret uyandırmıştır. Daha önce var olmayan bir nefret. “Cerrah”ın gerçekte “Bacchus bağımlısını” iyileştirdiği kasıtlı olarak unutturulmuştur. Bunu anmamaya çalışıyorlardı. Tersine, zorlayıcı tedavi sırasında yaşanan acılardan dolayı oluşan kırgınlık özellikle öne çıkarılmıştır. Olasılıkla, vaktiyle yaşanan “ağrılar”ın anılması sonradan, iktidarı düşleyen Batı Avrupa reformcuları tarafından uygulanmıştır. Onların iktidar isteklerinin ve İmparatorluğu parçalamaya yönelik emellerinin mayası ve teorik temellendirmesi olarak uygulanmıştır. Hileli şekilde propagandası yapılan “doktora karşı kırgınlık” Rus-Orda’nın metropolünde komplonun düzenlenmesini kolaylaştırıp İmparatorluğu parçalamayı mümkün kılmıştır.

Bazı Batı Avrupalılar’ın bu “kırgınlık duygusu”nu anlamak mümkündür. Ancak tekrar vurgulayalım ki, karantina eylemleri imparatorluk çan-hanlarının patolojik kininden dolayı değil, Avrupa’ya yayılmış olan salgınları durdurmak isteğinden dolayı düzenlenmiştir. Maalesef, o zamanki tıbbın ve genelde bilimin düşük seviyesi sorunu daha insani yöntemler vasıtasıyla, cerrahi ameliyat olmadan çözmeyi mümkün kılmamıştır. Çar-hanlar ilaç ve aşı vasıtasıyla yığınsal ölümleri durdurmayı beceremeyince, mikrobu ateş ve demirle yakmaya karar vermişlerdir. Avrupa’yı ve imparatorluğun bütününü kurtarmak için, kendi açılarından haklılardı. Tecrübenin ve o zamanın üstün olmayan pratiğinin gösterdiği yoldan hareket etmişlerdir. Kutsal Kitap doğrudan bunu anlatmaktadır. Ama “cerrahi ameliyat”ta kan dökülmekteydi. Anestezisiz ameliyat olan hasta acıyla bağırır. Korku akılda kalır. Batı Avrupa’nın aklında “skalpel acısı” kalmıştır.

XVII. yüzyılda Reformcu Batı Avrupa, nihayet, bağımsızlığını kazanmıştır, bkz. “Rus- Orda Tarafından Amerika’nın İskân ve İhya Edilmesi”, bölüm 1. Büyük İmparatorluğun bölünmesi Batı Avrupalıların Rus’u istila etmelerine ve Batı yanlısı Romanovlar’ı iktidara çıkarıp Orda hanedanını imha etmelerine yol açmıştır. Rus üzerine kanlı bir katliam yayılmıştır. İmparatorluğun metropolü uzun zaman boyunca yabancıların işgali altında kalmıştır. Ülkenin nüfusunun çoğu için SERFLİK, yani KÖLELİK getirilmiştir. Romanovlar’ın işgal rejimi uzun zaman ayakta kalmıştır. Rusya’nın işgal edilen toprakları üzerinde Orda-“Moğol” gelenekleri ortadan kaldırılmış, kilise hayatı dâhil olmak üzere yaşam tarzı kökten değişmiştir. Rus’taki Büyük Kargaşa devrinde insanların Vahiy’de, başlamakta olan Kıyamet işaretlerini görebilmeleri şaşırtıcı değildir. Bu sefer Rusya’da, Doğu’da. XVII. yüzyıl tarihinde neler görüyoruz? Gerçekte yapılandırmamız doğrulanmaktadır. Alıntı sunuyoruz: <<Rus toplumunda Vahiy’e karşı yoğun ilginin yeni oluşması “isyancı” XVII. yüzyılın ortasına denk düşmektedir... Eski ayinlerin yanlıları kararlı reformcuda (Nikon’da - Yazar) Şeytan’ın kendisini değilse de onun öncüsünü görmüştür... Kıyamet 1658 senesinde... sonra 1666 senesinde ve nihayet 1492 senesindeki durum gibi, Mesih’in dünya hayatı dikkate alınarak 1699 senesinde beklenmiştir. Beklenmekte olan sürenin sonunda sanki beklentileri doğrulamak amaçlanıyormuş gibi, I. Petro’nun devlet reformlarına başlanmıştır... XVII. yüzyılın ortasından itibaren VAHİY RUS ESKİ İNANÇLILARININ NEREDEYSE EN EHEMMİYETLİ KİTABI HALİNE GELİYOR.... Özellikle kıyamet dünya görüşü dünyada kurtuluş imkânını reddeden, Şeytan krallığını GELECEK OLARAK DEĞİL, GELMİŞ OLARAK algıladıkları için bundan kaçmak gerektiğini savunan “strannik”ler (yolcular sözcüğünün Rusçası; ya da begunlar, koşanlar sözcüğünün Rusçası) gibi eski inançlı- papazsızların aşırı akımlarına hastı>> [623], s.29-30.

Mamafih, Romanovlar patrik Nikon’un reformlarının tarihçesini epey karıştırıp çarpıttığı için, Nikon’un rolünün ve genel olarak Petro devrinin olaylarının yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini burada anımsamak yerindedir (Bkz. “Rus’un Yeni Kronolojisi”, bölüm 9:4, “Rus-Orda Tarafından Amerika’nın İskân ve İhya Edilmesi”, bölüm 2:11, bölüm 5:2).

“Rus-Orda Tarafından Amerika’nın İskân ve İhya Edilmesi” kitabında, bölüm 1:14, Batı Avrupa’nın Rus’a ikinci istilasının, yani Napolyon’un ordusunun 1812 senesindeki saldırısının Batı’nın imparatorluğun metropolünden intikamının ikinci eylemi olduğunu anlatıyoruz. Bu saldırı tekrar Dünya İmparatorluğu iddiasında bulunmaya başlayan Rusya üzerine bir başka darbeydi. XIX. yüzyılın başlangıcında Rus toplumunun birçok tabakası Napolyon’un istilasını Şeytan’ın Vahiy görüsü olarak kabul etmiştir. Alıntıyı sunuyoruz: << Napolyon’un ordusunun “oniki dili”nin Rusya’ya istilasını ve 1812 senesi Vatanseverlik Savaşı’nı Yuhanna’nın Kehaneti vasıtasıyla YALNIZ ESKİ İNANÇLILAR algılamış değildi. Tolstoy’un kahramanı Pier Bezukhov 666 sayısının çözümü üzerine kafa patlatmıştır... Onun bilinmeyen bir çağdaşı... biraz daha sonra, sonraki Rus eskatalogyası alanında, içinde Kutsal Kitap imajlarının ve XIX. yüzyılın başlangıcına ait tarihsel kişilerin acayip bir şekilde iç içe olduğu “Şeytan-Napolyon Hakkındaki Hikâye” eserini hazırlamıştır [623], s.30. Böylelikle, Kıyamet XVIII-XIX. yüzyıllar arası yaşayan pek çok insanın aklında Rusya topraklarına geçirilmiştir.

“Bu fon üzerinde günümüze XVII. yüzyılın ikinci yarısından-XIX. yüzyıllardan ulaşan YÜZLERCE Vahiy LİSTESİ şaşırtıcı değildir” [623], с.29-30.