A.T. Fomenko
Sayılar Yalana Karşı

Geçmişin Matematiksel Araştırması. Skaliger Kronolojisinin Eleştirisi. Tarihlerin Oynaması ve Tarihin Kısaltılması. Yeni Kronoloji.

BÖLÜM 1.
TARİHSEL KRONOLOJİNİN SORUNLARI

6. ORTA ÇAĞ’DA ZAMAN ÖLÇÜMÜ. TARİHÇİLER "ORTA ÇAĞ TARİHLEMELERİNİN KAOSU" HAKKINDA KONUŞUYORLAR. GARİP "ORTA ÇAĞ ANAKRONİZMLERİ"

Skaliger kronoloji versiyonu hiç de tek değildi. Ondan çok önemli bir şekilde farklı olan rakip versiyonlar da vardı. E. Bickerman "Orta Çağ tarihlemelerinin kaosu"ndan teessüfle bahsediyor, [72], s.73. Ayrıca, eski belgelerin incelenmesi, zaman konusundaki eski kavramların modern olanlardan önemli ölçüde farklı olduğunu göstermektedir. "XIII –XIV. yüzyıllardan önce zaman ölçüm aletleri nadir bulunur idi, lüks eşya idi. Her bilim adamında yoktu. İngiliz Valheriy... saatinin olmamasının 1091 yılındaki ay tutulması gözleminin doğruluğunu engellediğinden yakınıyordu" [1461], s.68.

"Orta Çağ Avrupası’ndaki olağan saat güneş saati (res.1.36 -А.F.)... kum saati ve clepsydra (su saati) idi. Ama güneş saatleri sadece açık havalarda uygun oluyordu ve su saatleri nadir bulunuyordu" [217], s.94. M.S. IX. yüzyılın sonunda zamanın ölçümü için mumlar kullanılıyordu. Örneğin, İngiliz Kralı Alfred seyahat sırasında eşit uzunluktaki mumları alırdı ve onların birbiri ardına yakılmasını emrederdi [217], s.94. Aynı sayım XIII- XIV. yüzyıllarda hâlâ uygulanmaktaydı, örneğin V. Şarlman zamanında. Res.1.37 ’de su saati modellerinden birinin eski resmi gösterilmiştir.

"Rahipler göğün iki gözlemi arasında kutsal kitapların okudukları sayfalarının veya telaffuz ettikleri zeburların sayısı ile zamanı değerlendirirlerdi. Nüfusun çoğunluğu için ana işaret kilise çanlarıydı" [217], s.94. Ama astronomik gözlemler için SANİYE ibresi olan saat gerekiyor! Fakat "Avrupa'da mekanik saatin icat edildiği ve dağıtıldığı dönemden sonra bile SAATLERDE YELKOVANIN ÇOK UZUN BİR SÜRE OLMADIĞI" ortaya çıkıyor [217], s.95. Res.1.38 ’de güya 1454 yılındaki kitapta tasvir edilen mekanik saat gösterilmiştir.

Orta Çağlar’da gerçek zamanın ölçümündeki yanlışlıkla, sofistike kronolojik köleliğin gelişmesi birbiriyle çelişiyor. Örneğin, “dünya zamanını... ölçmek için kullanan zaman dilimleri Kutsal Kitap olaylarının ölçülmesi için kullanıldığında... tamamen farklı bir süre halini alır... Augustinius her yaratma gününü bir binyıla eşitliyordu (!-А.F.) ve insanlığın tarihinin süresini belirlemeye çalışıyordu" [217], s.109-110.

“Anakronizm gibi Orta Çağ tarihinin ayrılmaz bir özelliği” bizim için önemlidir. GEÇMİŞ, ÇAĞDAŞ DÖNEM GİBİ AYNI KATEGORİDE ÇİZİLMEKTEDİR...

İNCİL’DEKİ KARAKTERLER VE ANTİK KİŞİLER ORTA ÇAĞ DÖNEMİ GİYSİLERİ İLE YER ALIYORLAR... Bir Orta Çağ ahlakçısı… antik Romalılara nezaket - özel şövalye haysiyeti - atfediyor... Eski ve Yeni Ahitlerin çağları basit bir zaman dizisinde bulunmaz. Eski Ahit’teki her olay ve her kişi Yeni Ahit çağındaki benzer bir fenomenle eşleşmektedir... Katedrallerin kapılarının üzerindeki Eski Ahit kralları ve patrikleri ile antik bilgeler ve İncil kişileri arasındaki komşuluk kronolojik olarak uyumsuzluk göstermektedir... XI. YÜZYILIN SONUNDA HAÇLILAR KURTARICININ CELLATLARININ SOYLARINI DEĞİL, AMA CELLATLARIN KENDİLERİNİ CEZALANDIRDIKLARINA KANİYDİLER” [217], s.117-118. Bu olay yeterince anlamlıdır. Buna yeniden döneceğiz. Aslında olaylar yüzyıl sonra, XII. yüzyılın sonunda XIII. yüzyılın başlangıcında meydana geldi. "Slavların Kralı" ve "Orda Rus’unun Başlangıcı" adlı kitaplarımıza bakınız.

Çağdaş tarihçiler, Skaliger kronolojisine dayanarak, Orta Çağ’ın büyük ölçüde “çağları ve kavramları karıştırdığını" ve Orta Çağ yazarlarının, sadece "kendi cehaletleri yüzünden”, “antik” Kutsal Kitap dönemini Orta Çağ dönemi ile özdeşleştirdiklerini düşünüyorlar.

Orta Çağ sanatçıları, örneğin, her zaman İncil’deki karakterleri ve "antik" kişileri Orta Çağ dönemindeki elbiselerle tasvir ediyordu. Ama ayrıca, "anakronizme duyulan garip bir aşk" şeklindeki olağan açıklama dışında, tamamen farklı bir bakış açısı da mümkündür. Şöyle ki, Orta Çağ tarihçilerinin ve sanatçılarının tüm bu iddiaları gerçeği oldukça yansıtıyor ve şimdi onları sadece yanlış Skaliger kronolojisini takip ettiğimiz için anakronizm sayıyoruz.

Skaliger kronoloji versiyonu birkaç Orta Çağ kronoloji kavramından sadece birini kaydetmiştir. Diğer başka versiyonlar da, önceleri, bugün kabul edilen kronoloji ile birlikte yer alıyordu.

Örneğin, M.S. X–XIII. yüzyıllardaki Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu, Skaliger versiyonuna göre, güya M.S. VI. yüzyılda çöken "antik" Roma İmparatorluğu’nun doğrudan devamı sayılıyordu [270], s.1, s.16. İşte, çağdaş bakış açısından oldukça garip görünen Orta Çağ anlaşmazlığının izleri: "Petrarca... filolojik ve psikolojik gözlemlere dayanarak, Avusturya dük evine Sezar ve Nero tarafından verilen (M.S. XIII. yüzyılda! - А.F.) ayrıcalıkların sahte olduğunu öne sürmüş. O zaman, bunu kanıtlamak lazımdı" [270], s.1, s.32.

Çağdaş tarihçi için, bkz. [270], "antik" Sezar ve Nero’nun ancak M.S. 1273 yılında, yani Sezar ve Nero’dan 1200 yıl sonra hüküm sürmeye başlayan Orta Çağ Avusturya dük evinin çağdaşları olduğu düşüncesi elbette saçmadır. Ama gördüğümüz gibi, XIV. yüzyılda Petrarca’nın Orta Çağ muarızları hiç de böyle düşünmüyorlardı: O zaman, bunu kanıtlamak lazımdı" [270], s.1, s.32.

E. Priester, bu ünlü belgeler konusunda, “tüm ilgililer bunların açık ve insafsız sahtekârlıklar olduğunu anlıyordu, (işte bu gerçeğin bugünkü yorumu - А.F.) ancak onlar bu duruma "kibarca" göz yumdular” tespitinde bulunmuştur, [691], s.26. ”Antik“ olayları XI– XVI. yüzyıllar dönemine taşıyan anormal derecede çok sayıdaki anakronizm, Orta Çağ Alman vakayinameleri ve metinlerinde yer almaktadır. Daha detaylı bilgi için bkz. [469].

Okuyucu, örneğin, sanki ünlü gladyatör dövüşlerinin sadece "uzak antik geçmişte" olduğu düşüncesine alışmıştır. Ama böyle değildir. V. Klassovskiy [389]’da, "antik" Roma’daki gladyatör dövüşlerinden bahsedip hemen ekliyor ki, BU DÖVÜŞLER, M.S XIV. YÜZYILIN ORTA ÇAĞ AVRUPASI’NDA GERÇEKLEŞİYORDU! Örneğin, yaklaşık 1344 yılında Napoli şehrinde düzenlenen ve Napolili Johanna (Johanna of Naples) ve Macaristanlı Andrey’in (Andrew of Hungary) bulunduğu gladyatör dövüşlerinden bahsediyor [389], s.212.

Bu Orta Çağ dövüşleri, "antik olanlardaki gibi", SAVAŞÇININ ÖLÜMÜYLE BİTİYORDU [389].

 

7. İNCİL METİNLERİNİN KRONOLOJİSİ VE TARİHLENMESİ

Dinî kaynakların tarihleri karanlık ve karışıktır. İncil’in kronolojisi ve tarihlenmesi oldukça belirsiz niteliktedir ve geç Orta Çağ dönemindeki Hristiyan din bilginlerinin otoritesine dayanmaktadır.

Tarihçiler şunu yazıyorlar: "Yeni Ahit kitaplarının kaynaklarının gerçek tarihi ile kilisenin savunduğu tarih birbirini tutmuyor.... Şimdi kabul edilen (bazı-А.F.) Yeni Ahit kitaplarının düzeni kilise geleneği tarafından tespit edilen düzenin tam tersidir... Yeni Ahit kitaplarının yazarlarının gerçek isimleri... meçhuldur" [444], s.264.

Daha sonra göreceğimiz gibi, Eski Ahit kitaplarının Yeni Ahit kitaplarına güya öngeldikleri şeklindeki bugün kabul edilen bakış açısı birçok şüpheye yol açmakta ve yeni ampirik-istatistiksel tarihleme yöntemlerinin sonuçlarıyla çelişmektedir. Bu nedenle, Kutsal Kitapların bugüne kadar korunan elyazmalarının yaşı meselesini ele almak yerindedir. Bu elyazmalarının Orta Çağ kökenli oldugu ortaya çıkmaktadır.

“[Yunan] Kutsal Kitap’ın az çok korunmuş tam nüshalarının en eskileri İskenderiye, Vatikan ve Sina elyazmalarıdır” Her üç elyazması... M.S. IV. yüzyılın ikinci yarısı ile tarihleniyor (Paleografik olarak, yani “el yazısı tarzı” gibi belirsiz bir kavrama göre-А.F.). Elyazmalarının dili Yunanca... en az bilgi Vatikan elyazmaları hakkındadır, bu eserin 1475 yılı civarında, Vatikan’a nasıl ve nereden geldiği belli değildir... İskenderiye elyazmasının

1628 yılında patrik Kirill Lucaris tarafından İngiliz kralı I. Charles’a [444], s.267-268 hediye edildiği bilinmektedir. Sina elyazması ancak XIX. yüzyılda K. Tischendorf tarafından bulunmuştur [444], s.268-270.

Bu yüzden, Kutsal Kitap’ın bütün üç en eski elyazması yalnızca M.Ö. XV. yüzyıldan sonra ortaya çıkıyorlar. Bu belgelerin itibarı XIX. yüzyılda, "el yazısı tarzına" dayanan К. Tischendorf tarafından yaratılmıştır. Ancak paleografik tarihleme yöntemi fikrinin önkoşulu başka belgelerin küresel kronolojisinin bilinmesidir. Dolayısıyla, herhangi bir şekilde bağımsız tarihleme yöntemi olamaz. Kesinlikle bildiğimiz tek şey, bu İncil kitaplarının tarihinin sadece 1475 yılına kadar izlenebildiğidir. Diğer bir ifadeyle, az ya da çok tamamlanmış başka Yunanca “eski” Kutsal Kitap bulunmamaktadır [444].

Çeşitli İncil yazılarından en eskileri, güya M.S. VI. yüzyıla ait olan Zekeriya’nin Kehaneti elyazması ve Malaki elyazmasıdır. Bu arada, bunların tarihlerinin de paleografik yöntemlerle tespit edildiğini belirtelim [444].

Kutsal Kitap’ın korunmuş elyazmalarının en eskileri Yunanca yazılmışlardı [444], s.270. Kutsal Kitap’ın M.S. IX. yüzyıldan önce (!) yazılmış İbranice elyazması bulunmamaktadır. Daha yakın tarihliler, örneğin güya XIII. yüzyıldaki elyazmaları ise birçok ulusal kütüphanede bulunmaktadır. En eski İbranice elyazması- Peygamberlerin Kitapları’nın bir bölümü- güya M.S. 859 yılı ile tarihleniyor [ 444 ] s.270.

En eski olan sonraki iki elyazması şunlar: Birincisi "M.S. 916 yılına tarihlenmiştir ve Peygamberlerin Kitapları’nı kapsamaktadır. M.S. 1008 tarihli ikincisi ise Eski Ahit'in tüm metnini içermektedir" [ 444 ], s.270. Ancak, birinci elyazması, kâtip tarafından işaret edilen bir tarih, yani 1228 yılı damgalıdır. Burada verilen sözde Babil harfleri noktalamasına göre, bugün, bu yılın "Seleukos Çağ’ına” göre işaretlenmiş olduğu kabul edilir. Bu da bize M.S.

916 yılını veriyor. Ancak, bu tür bir onay için ciddi gerekçeler belirtilmemektedir. Ve 1228 yılının miladi takvime göre kabul edilmiş olması mümkündür [543], s.263-264. Ama o halde, bu elyazması X. yüzyıla değil XIII. yüzyıla ait çıkmaktadır.

Eksiksiz Eski Ahit Kutsal Kitabı’nı içeren en eski İbranice elyazması ancak M.S. 1008 yılına hamledilebilmektedir [444], s.270.

Kutsal Kitap’ın kanonunun sözde 363 yılında Laodikeia Konsili tarafından onaylanmış olduğu varsayılmaktadır, ancak bunun veya daha erken Konsillerin kararnameleri mevcut değildir [765], s.148. Aslında, kanon resmen 1545 yılında Reformasyon sırasında toplanan ve

1563 yılına kadar süren Trento Konsili’nde resmi hale getirilmiştir. Res.1.39’da ve res.1.39a’da Titian’ın resmi ve Titian’ın konsilin toplantısını tasvir eden eski gravürü gösterilmektedir.

Trento Konsili’nin emriyle çok sayıda apokrif kitap yok edildi, isim verirsek, “Yahudi ve İsrail Kralları Hakkında Kronik" [ 765 ]. Bu kitapları artık asla okuyamayacağız ama bir şey kesinlikle söylenebilir. Bunlar, eski tarihi, Skaliger tarihçilerinin kazanan grubunun kitaplarında anlatıldığı gibi tanımlamadıklarından ötürü yok edildiler.

Kaydedelim ki, apokriflerin sayısı kanonik... olarak kabul edilen yazılardan çok daha fazlaydı. İncil elyazmalarının ezici çoğunluğunun tarihlemeleri paleografiye dayanmaktadır. Belirttiğimiz gibi, bu “tarihleme” önkoşulu, önceden bilinen Skaliger kronolojisine tamamen bağlıdır. Kronolojinin değişmesi tüm paleografik tarihleri de otomatik olarak tamamen değiştirmektedir.

Önemli bir örnek verelim: “İngiliz Nash, Mısır’dayken, bilim adamlarının tarihlemesi konusunda ortak bir fikre varamadığı Yahudi papirüs elyazmasının bir parçasını satın aldı [444], s.273. Nihayet metnin miladi çağın başlangıcına ait olduğunda fikir birliğine varıldı. Ve işte, “ileride Kumran elyazmaları bulunduktan sonra Nash’in papirüsü ile Kumran elyazmalarının “el yazılarının” birbiriyle karşılaştırılması, sonuncusunun çok daha eski olduğunu tespit etmek fırsatını verdi” [444], s.272–273. Böylece, “tarihi konusunda çözüme varılamayan” papirüsün bir parçası pek çok başka belgeyi peşine takıyor. Ve bununla birlikte tomarların (Kumran–A.F.) tarihlemesinde bilim adamları arasında çelişkiler ortaya çıkmıştır (M.S. II. yüzyıldan Haçlı seferleri zamanına kadar) [471], s.47.

Milattan sonraki dönemle tarihlemenin, Kumran elyazmalarının radyokarbon incelemesinin yapıldığı 1962 yılından sonra tasdik edilmiş olduğu kabul edilir. Ancak, aşağıda anlatacağımız gibi, radyokarbon yöntemi, aslında, elde edilen radyokarbon tarihlerinin çok geniş dağılımı yüzünden bizden 2-3 bin yıl önceki olaylara uygulanmaz. Bu dağılım, 1.000-2.000 yıllık numuneler için bin ya da iki bin yıla ulaşır.

Kitapta [444] Kumran elyazmaları için M.S. 68 yılına ait tarih belirlendiği halde, ancak Amerikan tarihçi S. Tseytlin "bu metinlerin Orta Çağ kökeninde" [444], s.27 ısrar ediyor.

İncil elyazmaları hakkında daha fazla ayrıntıyı "Kutsal Kitap Rus’u" kitabında, bölüm 2’de anlatacağız.

 

8. ESKİ METİNLERİ OKUMADAKİ ZORLUKLAR VE BELİRSİZLİKLER. SESLENDİRME SORUNU.

8.1. Sadece Ünsüzler İle Yazılan Eski Metinler Nasıl Okunur?

İncil metinlerinin diğer parçalarının bugün mevcut olan tarihleri ayrıca dikkatli inceleme gerektiriyor. Örneğin İncil veya eski Mısır eserleri gibi eski elyazmalarının ezici çoğunluğunu okumak teşebbüsünde çoğunlukla zorluklar ortaya çıkıyor. “Eski Ahit’in ilk dili konusundaki incelememizin ilk adımından itibaren şaşırtıcı önem taşıyan bir gerçek ile karşılıyoruz. Bu gerçek, yazılı İbranice’de ne sesliler ne de onların yerini alan işaretler olduğudur... Eski Ahit’in kitapları yalnızca ünsüzler ile yazılmıştır” [ 765 ], s.155.

Bu durum tipiktir. Örneğin, Eski Slav metinleri ünsüzlerin bir dizisidir ve hatta bazen b"seslendirici işaretler" olmadan sözlere ayrılamaz. Yani, sessiz harflerin aralıksız akımıdır.

Eski Mısır metinleri de yalnızca sessiz harflerle yazılıyordu. “(Mısır–A.F.) krallarının isimleri (çağdaş literatürde - A.F.) TÜMÜYLE KEYFÎ ŞEKİLDE kararlaştırıldı, yani ders kitaplarında kabul edilmiş olan şekilde. Bu şekiller birbirinden büyük ölçüde farklıdır ve bunları herhangi bir surette düzeltmek imkânsızdır, çünkü bunların hepsi geleneksel hale gelmiş KEYFÎ OKUMANIN (! – A.F.) sonucudur” [ 72 ] , s.176.

Muhtemelen yazı malzemelerinin Eski Çağ’da nadir bulunur ve pahalı olması, kâtiplere, yazarken sesli harflerden vazgeçerek malzemeden tasarruf ettiriyordu.

“Ancak İbranice İncil’i ya da elyazmasını ele alırsak, onlarda, eksik sesli harfleri ifade eden noktalar ve başka işaretlerle doldurulan sessiz harfler esasını buluruz”. Bu işaretler eski İbranice Mukaddes Kitap’ta yer almıyordu. Kitapları ünsüz harflerden okuyorlardı, kendilerinin okuyabileceği şekilde ve anlam ile ve sözlü hikâyelerin görünürdeki gereklerine göre sesli harflerle doldurarak” [ 765 ], s.155.

Ama zamanımızda da sadece sessiz harflerle yazılmış yazıların ne kadar doğru olabileceğini tahmin edin, örneğin, KBL kombinasyonu kabala, kabile, kabiliyet, kablo, kabul v.b., RST kombinasyonu ise rasat, rast, rest, restoran v.s. anlamlarına gelebildiğinde. Eski İbranice’de ve diğer eski dillerdeki esassız seslendirme oranı istisnai şekilde büyüktür. Ünsüzlerin birçok kombinasyonuı onlarca farklı tarzda seslendirilebilir [765]. Gesenius "yazımın bu tarzının ne kadar kusurlu ve belirsiz olduğunu anlamak kolaydır” diye yazmıştır. [765]’den alıntı.

T.F. Kurtis de, "elyazmalarının anlamı rahipler için bile son derece tartışmalıydı ve anlaşılması sadece elyazmasının nüfuzu yoluyla mümkündü" diye kaydetmiştir. [765]’den alıntı, s.155. Robertson Smith, "çoğunlukla iki anlamlı olan metin... ve sözlü okuma dışında kitap okuyanların başka rehberleri yoktu. Onların takip edebildikleri gramer kaidesi yoktu. Kendilerinin yazdıkları Yahudi dili, çoğunlukla, eski dilde mümkün olmayan sözlü yapılandırmalara yol açıyordu [765]’den alıntı, s.156. Skaliger tarihinde bu durumun yüzyıllar boyunca sürdüğü düşünülmektedir [765].

İbranice Mukaddes Kitabı’nın bu ciddi kusuru ancak M.S. VII. veya VIII. yüzyıllardan sonra, masoretlerin (massoretes) Kutsal Kitap’ı işlediği ve “sesli harflerin yerine konulan işaretler” eklediği zaman ortadan kaldırılmıştır. Ancak onların kendi sezgileri ve çok kusurlu sözlü gelenekleri dışında hiçbir rehberleri yoktu. Bu durum İbranice erbabı için hiç de sır değildir” [765], s.156 – 157.

Driver, “Yahudiler VII. ve VIII. yüzyıllardaki Masoretler zamanından itibaren, verilen zararı tamir etmek için artık çok geç kaldıklarında, kendi kutsal kitaplarını fevkalade bir özenle korumaya giriştiler” diye belirtmiştir. Bu özenin sonucu, yürürlükteki orijinal metin ile eşit düzeyde yapılan yanlışların ebedileştirilmesiydi [765]’ten alıntı, s.157.

“Ortak görüş, seslilerin İbranice metne, M.Ö. V. yüzyılda Ezdra tarafından konulduğu yönündeydi. XVI. ve XVII. yüzyıllarda Levitta ve Kapellyus Fransa’da bu görüşü çürütüp sesli işaretlerin ancak masoretler tarafından tanıtıldığını gösterdikleri zaman... bu keşif Protestan Avrupa çapında büyük bir sansasyon yarattı. Birçok kişi yeni teorinin dinin tam olarak devrilmesine yol açacağını düşündü. Sesli işaretler ilahi ilhamın işi olmayıp insanın, hem de yakın zamandaki bir icadıysa, yazının metnine nasıl güvenilebilirdi?... Bu keşif ile artan tartışmalar Modern İncil eleştirisinin tarihindeki en sıcak olanlardan biriydi ve bir yüzyıldan fazla sürdü. Sonunda bunlar durdu. Yeni görüşün doğruluğu herkes tarafından tanındı” [765] , s.157-158.

Ama bu durumda bir meşru soru ortaya çıkar. İncil metinlerinin seslendirilmesi etrafındaki böyle yoğun tartışmalar ortaya çıkmış ve XVI–XVII. yüzyıllarda sürmüşse, bundan, bu seslendirmelerin kendisinin henüz yeni yapıldığı sonucu çıkmaz mı? Belki XV– XVI. yüzyıllarda? Ve zaten, herhalde, herkes bu seslendirme versiyonunu kabul etmediği için bu versiyon mukavemet ile karşılaşmıştı. Bunu aşmak zorundaydı. Muhtemelen, güçlükle. Ve ancak daha sonra, “Kutsal Kitap’ın bu massoret çözülmesi" (Levitt ve Kapellyusom tarafından?) Kutsal Kitap metinlerinin otoritesini göstermek için, hayalet M.Ö. VII–VIII. yüzyıllarına taşındı.

Herhalde, Kuran’da da durum aynı. Arapça yazımının... 7. yüzyılın ortalarında, Kuran’ın ilk yazımı gerçekleşirken, daha da geliştiği bildirilmektedir. 7. yüzyılın 2. yarısında ek satır, satır üstü ve satır altı işaretleri, yazılışı birbirine benzer harflerin ayrılması, ünlü harflerin... gösterilmesi, ünlü harflerin ikilenmesi için yürürlüğe sokuldu [485], s.41. Diğer kaynaklara göre, sesli harfler ancak VIII. yüzyılın ikinci yarısında El-Halil Bin Ahmed [485], s.39, tarafından tanıtılmıştır. Bütün bu faaliyet XV–XVI. yüzyıllara ait olabilir mi?

8.2. Orta Çağlarda R Ve L Sesleri Sıkça Karıştırılıyordu

Orta çağlarda R ve L seslerinin sık sık birbirlerine dönüştüklerini somut örneklerle göstereceğiz. Bu karışıklığa özellikle ünlü Amsterdam kentinın Orta Çağ adında rastlanıyordu. Ona, ya AmsteRdam, ya AmsteLdam, ya AmsteLodami (Amstelodami) deniyordu, bkz [35] s. XLI. Biz burada daha ilginç bir yaklaşım sunuyoruz. Res.1.40’da, Amsterdam'da 1625 yılında yayımlanan seyrüsefer kitabının başlık sayfası gösterilmiştir.

Burada şehrin adı AMSTERDAM olarak verilmektedir, yani artık bugün kabul edilen şekilde, R harfiyle. Ama başlık sayfasının hemen alt kısmında tasvir edilen eski bir gravürde şehrin eski adını, ilginç bir şekilde AMSTELREDAM olarak görüyoruz, res.1.41. Yani, orada çoğunlukla birbirlerine dönüşen R ve L sesleri aynı anda mevcuttur. Sonuç olarak tuhaf bir AmsteLRedam kombinasyonu meydana gelmiş. Res.1.41a’de, Amsterdam’ın Amstelodami (geçiş L - R) olarak yazıldığı eski bir haritanın bir parçası gösterilmiştir.

Yani, nispeten yakın zamanlarda bile, örneğin Avrupa’daki şehirlerin isimlerinin hâlâ “karıştırıldığını", seslerinin hissedilir ölçüde değiştiğini görüyoruz. Bunlar, çağdaş tipografik dönemde nihai olarak tespit edilinceye kadar. Bu tür çok sayıda başka örnek aşağıda verilmiştir.