Anatoliy T. Fomenko, Gleb V. Nosovskiy
UNUTULMUŞ YERUŞALEM
(Yeni Kronoloji’nin Işığında İstanbul)

A.İ. Lızlov’un “İskit Tarihi”nden alınmış Türk Sultanlarının Sarayının Tarifi” Ekiyle.oji.

BÖLÜM 1: İSTANBUL

 

1. İstanbul’daki Aya Sofya Katedrali Ne Zaman ve Kim Tarafından Yapılmıştır?

Aya Sofya Tapınağı İstanbul’un en meşhur tarihsel anıtıdır. Çağdaş görünümüyle, Bizans İmparatoru Justinianos’un emri üzerine M.S. VI. yüzyılda yapıldığı düşünülmektedir. 1453 senesinde Bizans İmparatorluğu’nun başkenti Konstantinopolis şehri Osmanlı Türkleri tarafından fethedilip İstanbul olarak yeniden adlandırıldığında, Ortodoks Hristiyan dünyasının baş katedrali olan Aya Sofya Bazilikası’nın ivedilikle Müslüman camiine dönüştürüldüğü kabul edilmektedir.

Ancak, Yeni Kronoloji uyarınca, bu bazilika M.S. XIV. yüzyıldan önce yapılmış olamaz. Üstelik içinde XVI. yüzyıla, yani Osmanlılar-Atamanlar devrine ait bir yapıya özgü çok sayıda belirti bulunmaktadır.

Ama Osmanlılar Müslüman iken, bir Hristiyan bazilikasını nasıl yapabilmişlerdi? Yeni Kronoloji bunun cevabını sunmaktadır. Buna göre, Ortodoksluk ile Müslümanlığın ayrılması ancak M.S. XV. yüzyılda başlamıştır (yani, hiç de Skaliger versiyonunun iddia ettiği gibi VII. yüzyılda değil) ve ancak XVII. yüzyılda tamamlanmıştır. Bu yüzden, XVI. yüzyılda Türkiye’de  Hristiyan  katedralleri,  Rusya’da  ise  dekor  açısından  Müslüman  camilerinden farklı olmayan tapınaklar kurulmuş olabilirdi (ve kuruluyordu). Moskova, Kızıl Meydan’daki Aziz Vasil Katedrali örnek olarak verilebilir [1], cilt 6; [2].

Yapılandırmamızın   Aya   Sofya   Bazilikası’na   dair   ana   noktalarını   hatırlatalım. Kronoloji üzerine araştırmalarımız sırasında bu bazilikayı varsayımsal olarak Süleyman- Muhteşem Süleyman Tapınağı ile çok önce özdeşleştirmiştik [1], cilt 6; [2].

Yeni Kronoloji uyarınca, Kutsal Kitap’taki Süleyman ve güya M.S. VI. yüzyılda yaşayan  Bizans  İmparatoru  Justinianos  aynı  tarihsel  kişidir,  bkz.  [1]-[14].

 Bununla  ilgili olarak  Justinianos   ve  Süleyman’ın   hemen  hemen  aynı   takma  adı   taşımış   olduğunu kaydetmekte fayda vardır. “Justinianos” isminin kendisi ADALETE DAYALI anlamına gelmektedir. Sultan Süleyman ise KANUNİ Süleyman olarak adlandırılıyordu [41], s.242.

Belgeler, Sultan Muhteşem Süleyman’ın en parlak eylemlerinden birinin İstanbul’daki muazzam caminin inşası olduğuna tanıklık etmektedir. Bugün bunun “Süleymaniye Camii” denilen yapı olduğu düşünülmektedir. Bu, güya 1550-1557 seneleri arasında Sultan’ın emri üzerine Mimar Sinan tarafından yapılan camidir [90], s.59. Bkz. res.1.1. Bu, İstanbul’un en büyük camiidir. Ayrıca, bu cami bir külliyenin merkezidir. Fevkalade mühendisliği açısından İstanbul’un diğer camilerinden ayrılmaktadır. Fakat Yeni Kronoloji uyarınca, bu yapı çok daha geç bir devre, büyük ihtimalle en erken XVIII. yüzyıla, yani Süleyman’dan aşağı yukarı 200-250 sene sonrasına aittir [1], cilt 6. Bu durum, bu caminin merkezî kubbesinin, meğerse, “XIX. YÜZYILDA Fossati kardeşler tarafından DEKORE EDİLMİŞ” olması ile doğrulanmaktadır [90], s.60.

Ama daha sonra yapılan bu caminin Muhteşem Süleyman’a atfedilmesinin sebebi neydi?   Ve   şu   halde   Süleyman   gerçekte   neyi   inşa   ettirmiştir?   Kendisine   atfedilen “Süleymaniye Camii” elinden “alınsa”, ne kalacak?

Bizim yapılandırmamız şöyledir: Sultan Muhteşem Süleyman XVI. yüzyılın ortasında muazzam Aya Sofya Bazilikası’nı yaptırmıştır, res.1.2, res.1.3, res.1.4. Aya Sofya bu boyutlarda yapılan İLK tapınaktı. Daha önce Çar-Grad’da bu kadar büyük yapılar kurulmamaktaydı. Bu nedenle, mühendislerin megalit inşaatı ile ilgili yeteri kadar tecrübeleri yoktu.  Elbette,  ellerinden  geleni  yapmaya  çalışmışlardır.  Buna  rağmen,  uzun  zaman geçmeden yapı kubbenin muazzam kütlesinin altında dört yana dağılmaya başlamıştır. Ve şimdi, Muhteşem Süleyman’ın ardından gelen Sultan II. Selim’in, 1573 senesinde, Aya Sofya’nın duvarlarını patlatan kubbenin baskısını üzerine alan kocaman ayaklar vasıtasıyla yapıyı sağlamlaştırmak zorunda kaldığını şaşkınlıkla öğreniyoruz [101], s.64.

Böylece   şu   tablo   ortaya   çıkmaktadır:   Olasılıkla,   1550-1557   seneleri   arasında Süleyman gerçekte Aya Sofya’yı yaptırıyor. Bu, devasa tapınakların inşası ile ilgili ilk tecrübedir. Bu deneyim pek başarılı olmamıştır. Yaklaşık yirmi sene sonra bazilika dört yana o  kadar  dağılmaya  başlamıştır  ki,  II.  Selim  yapıyı  ayaklar  vasıtasıyla  sağlamlaştırmaya mecbur kalmıştır. Aya Sofya Katedrali’nin M.S. VI. yüzyılda kurulup veya “yeniden kurulup” XVI. yüzyıla kadar ayakta kaldıktan güya BİN SENE sonra kubbenin baskısı altında dağılmaya başladığını düşünmek güçtür. Ama bazilika 1550-1557 seneleri arasında kurulduysa, tablo pek anlaşılır hale geliyor.

Sonra. Aya Sofya Bazilikası tuğladan örülmüştür [41], s.111. Yapıların inşasında tuğlanın ne zaman kullanıma girdiği sorusu ortaya çıkıyor. Buna net bir cevap veremeyiz, ancak biz Eski Çağ ve Orta Çağ tarihini araştırırken, doğru biçimdeki ve paralelyüz şeklindeki tuğlanın yapıların inşası için ancak XV-XVI. yüzyıllarda yaygın olarak kullanıma girdiği düşüncesini ileri sürmüştük. Bundan önce yapılar taştan örülmüştür. XIII-XIV. yüzyıllara ait ilk tuğlalar belirgin biçimi olmayan iri çakıllar olarak görünmekteydi. Örnek olarak; Cenevre’deki  San  Pierre  Katedrali’nin  temelinde  yer  alan  ve  tarihçilerin  XI.  yüzyılla tarihlediği eski duvarlar, sıradan taşlarla karışık, BELİRGİN BİÇİMİ OLMAYAN BU İRİ ÇAKIL ŞEKLİNDEKİ TUĞLALARDAN örülmüştür. Yeni Kronoloji uyarınca bu dönem, büyük ihtimalle, XII-XIV. yüzyıllardır.

Ancak sonradan inşaatçıların aklına, yapıların küçük ölçülü paralelyüz tuğlalardan örülmesinin çok kullanışlı olduğu fikri gelmiştir. Bu bakımdan, Aya Sofya’nın TUĞLALARDAN tam da XVI. yüzyılda örülmüş olması pek doğal görünmektedir.

 

2.  Bugün  Neden  XV.  Yüzyıldaki  Ressamın,  Türklerin  Çar-Grad’ı  Fethini “Yanlış” Tasvir Ettiği Düşünülmektedir?

2.1. XV. Yüzyıla Ait Resimdeki Aya Sofya Bazilikası

[101] kitabında Osmanlıların-Atamanların 1453 senesinde Konstantinopolis’i kuşatmalarını  betimleyen,  XV.  yüzyıla  ait  mükemmel  bir  renkli  minyatür  sunulmaktadır [101], s.38. Bkz. res.1.5. Minyatür, Paris Ulusal Kütüphanesi’nde bulunan XV. yüzyıla ait bir kitaptan alınmıştır:  Jean Meilot, "Passages d'Outremer". Bu görüntünün olayın kendisiyle ÇAĞDAŞ  olan  ve  ender  bulunan  bir  görüntü  olduğu  düşünülmektedir.  Burada  neyi görüyoruz?

Çar-Grad’ın nasıl betimlenmiş olduğuna bakınız. Çağdaş yorumcuların kaydettiği gibi, GENEL OLARAK ÇOK DOĞRU VE KURALLARA UYGUN ŞEKİLDE. Coğrafi konumu, Haliç, Marmara Denizi kıyıları, şehir surları, tepelerin konumu, Osmanlıların-Atamanların Haliç üzerinden attığı duba köprüsü, toplar, kuşatma yapıları vs. HEPSİ USTACA BETİMLENMİŞTİR. Bizzat tarihçiler minyatürün genel çizgilerle Orta Çağ gerçeğini pek net yansıttığını itiraf etmektedir.

BİRİNCİSİ. Çar-Grad’ın merkezinde Aya Sofya Bazilikası’nı görüyoruz. Hiç şüphesiz odur. Çünkü bazilika minyatürde açıkça S. Sophie yazısıyla donatılmıştır, res.1.6. Ama bazilikanın görünümü şaşırtıcıdır! Karşımızdaki, hiç de şimdiki İstanbul’da gördüğümüz şey değildir. Minyatürde betimlenen bir ORTA ÇAĞ GOTİK KATEDRALİdir! Mimarisi, eski Rus tapınaklarının, bkz. [1], cilt 4, bölüm 14:47, ve Batı Avrupa’daki birçok Katolik katedralinin mimarisinin aynısıdır. Yukarıya doğru uzanan siluet, yüksek dar gotik pencereler, katedralin ön duvarında vitrajlı yuvarlak pencere. Merkezî külah dar ve yüksektir. BU GOTİK BAZİLİKANIN ÇAĞDAŞ AYA SOFYA’NIN MİMARİSİ İLE HİÇBİR ORTAK YANI BULUNMAMAKTADIR.

İKİNCİSİ.  Şehrin  surlarına  hücum  eden  Osmanlıların-Atamanların   silahları  ve kıyafeti,  Skaliger  tarihçilerinin  bize  inandırdığı  düşüncelerden  şaşılacak  kadar  farklıdır. Ayrıca, minyatürde çalma tasvir edilmemiştir. Askerlerin üstlerinde ya demir zırhlar ve en basit biçimdeki demir yuvarlak miğferler ya da yüksek Rus külahları var. Bu arada [1]’de, cilt 6, bölüm 5:11, sunduğumuz Orta Çağ Viyana şehir planında, Viyana’ya hücum eden Türkler tam da böyle Rus kazak külahlarıyla betimlenmiştir. Bu arada üzerinde Viyana şehir planının betimlendiği bu minyatür de eskidir ve XVI. yüzyıllarda yer alan olaylarla çağdaştır.

Peki, ne ortaya çıkıyor? Çağdaşları, XV-XVI. yüzyıllardaki Osmanlıları-Atamanları doğrudan doğruya Rus kazakları veya üzerinde ağır zırhlar olan şövalyeler olarak betimliyor. Çağdaş yorumcular ise DAHA GEÇ, olasılıkla en erken XVIII. yüzyılda ortaya çıkan Türk görüntülerini temel alarak, XV-XVI. yüzyıllarda yaşayan ressamların çağdaşı oldukları gerçekten “hiçbir şey anlamadı”ğına ve olayları betimlerken “büyük oranda yanıldı”ğına bizi temin etmektedir. Ama büyük ihtimalle durum tersidir. O zamanlarda olup biten olayları gerçekten anlamak istiyorsak, ilk önce inanılması gereken, XV-XVI. yüzyıllara ait eski görüntülerdir.

Res.1.5’teki minyatür örneğinde, Osmanlıların-Atamanların kuşattığı Çar-Grad’daki Aya Sofya Bazilikası’nın, res.1.6, çağdaş görünümüyle Aya Sofya ile hiçbir ortak yanı olmadığına dair belirgin Orta Çağ tanıklığı ile karşılaşıyoruz. XV. yüzyılda bu, bugün Batı Avrupa’da korunan eski tipte gotik=Got katedraliydi [1], cilt 4, bölüm 14:47. Bundan önemli bir düşünce doğmaktadır. Aya Sofya Katedrali çağdaş görünümüyle, BİZZAT OSMANLILAR-ATAMANLAR TARAFINDAN, XV. YÜZYILIN ORTASINDA ÇAR- GRAD İŞGAL EDİLDİKTEN SONRA İNŞA EDİLMİŞTİR. Ama şu halde katedral XV-XVI. yüzyıllar arasında kurulmuş olmalıdır. Bu durum, Aya Sofya’yı 1550-1557 seneleri arasında inşa ettirenin Sultan Muhteşem Süleyman olduğunu gösteren yapılandırmamız ile iyi uyuşuyor. Bu yerde bulunan gotik katedrali ise Osmanlılar-Atamanlar tarafından hücum sırasında yıkılmıştır. Veya hücumdan sonra.

İnatla Skaliger tarihini bilmek istemeyen ve her adımda Skaliger versiyonunun çerçevesine bir türlü sığmayanları betimleyen ve yazan Orta Çağ ressamlarının ve vakanüvislerinin  “cehaleti”nin  çağdaş  yorumcuları  çok  sinirlendirdiği  söylenmelidir. Yukarıda anılan XV. yüzyıla ait minyatür hakkında yorumculardan biri şunu yazıyor: “Ressamın, Osmanlı savaşçılarının SİLAHLARI ve Aya Sofya’nın MİMARİSİ gibi detayları GÖZ ARDI ETMESİNE rağmen, Osmanlıların meşhur topçusu ve savaş gemilerinin karadan, boğaz kıyısından çekilmesi yöntemi ve duba köprüsü... açık bir şekilde görünmektedir” [101], s.39. Bir başka ifadeyle, her şey iyi ve doğru betimlenmiştir, birçok gerçekçi ayrıntı vardır, ancak çağdaş ressam güya yüzyıllardır Çar-Grad’da bulunan meşhur Aya Sofya Katedrali’nin nasıl göründüğünü “BİLMİYOR”. Ve Osmanlıların-Atamanların nasıl göründüğünü de “BİLMİYOR”. Ve hatta minyatürde hiç betimlenmemiş, ama çağdaş tarih uzmanlarına göre saldırıya geçen Osmanlıların-Atamanların bütün bayraklarında mutlaka süzülmesi gereken Osmanlı hilalini de “BİLMİYOR”. Yorumcular bütün bu olguları nedense yorumlamamaktadır.

2.2.  XV.  Yüzyıla  Ait Resimde  Yer  Alan  Osmanlılar-Atamanlar  Bayrağındaki Kazan Ejderhası

Bu durumda şu ilginç soru ortaya çıkıyor: XV. yüzyıla ait minyatürün betimlediği, Çar-Grad’a hücum eden Osmanlıların-Atamanların bayraklarında tasvir edilen nedir? Cevap şudur: İki ayaklı EJDERHA. Resmin sol ucunda, mavi bayrağın üzerinde özellikle net bir şekilde görülmektedir, res.1.7, res.1.8. Aynı ejderha, ancak biraz daha bulanık şekilde, Osmanlıların-Atamanların otağına çekilen altın bayrakta da bulunmaktadır. Bu aşamada, EJDERHANIN KAZAN ŞEHRİNİN ARMASI olduğunu hatırlıyoruz. “Kazan Krallığı’nın arması, gümüş kalkanın üzerindeki siyah taçlı ejderhadır; kanatları ve kuyruğu kırmızı, gagası ve tırnakları altın renklidir” [35], s.236.

Böylelikle, 1453 senesinde Çar-Grad’ı fetheden Osmanlıların-Atamanların bayraklarının üzerinde KAZAN ŞEHRİNİN ARMASI SÜZÜLÜYORDU. Veya bir ihtimalle, ÇİN EJDERHASI. Yani, İSKİT ejderhası, bkz. [1]-[14].

Rus-Orda’dan Çar-Grad’ı fethetmeye yönelen Osmanlıların-Atamanların ilk başta KAZAN ŞEHRİni kurduğunu gösteren [1]-[14] yapılandırmamızın bir doğrulaması ile daha karşılaşıyoruz.   Şu   halde,   Çar-Grad’ın   TAM   DA   KAZAN’DAN   fethedilmiş   olduğu anlaşılmaktadır. O zamanlarda orada, ana karargâhları olan Saray bulunmaktaydı.

2.3.  Çar-Grad’ı  Kuşatan  Osmanlıların-Atamanların  Siyah  Bayrağındaki  Aziz Yorgi

Konstantinopolis’e hücum eden Osmanlılarda-Atamanlarda başka hangi sembolleri görüyoruz? Bunlardan bir başkası tümüyle şaşırtıcıdır. Bu, üzerinde, kargı ile yukarıdan aşağıya doğru bir şey vuran BİR ATLININ İMAJININ BELİRDİĞİ büyük SİYAH BAYRAKtır, res.1.9. Ama bu Aziz Yorgi’dir! Tabii, görüntü küçük ve pek net değildir. Onu kitapta görebilmek için büyütücü mercek gerekiyor, res.1.10. Olasılıkla, sadece bu nedenle korunmuştur ve hatta basılmış bir kitabın sayfalarına düşmüştür. Fark edilseydi, belki de yayımlanmayacaktı. Çünkü 1453 senesinde AZİZ YORGİ’NİN BETİMLENDİĞİ RUS SİYAH KNEZ BAYRAĞI ALTINDA Konstantinopolis’e hücum etmeye giden OSMANLILAR-ATAMANLAR, Skaliger tarihi için o kadar “korkunç bir saçmalıktır” ki, hiçbir yoruma da ihtiyaç kalmamaktadır. Bizim yapılandırmamız ise bu ve buna benzer çok sayıda korunduğunu gördüğümüz olguyu çok iyi açıklamaktadır. Rus knez bayrağının siyah olduğu  çok  iyi  bilinmektedir.  Örnek  olarak,  N.M.  Karamzin,  Kulikovo  Savaşı’nı  tasvir ederken bunu kaydediyor [52], cilt 5, bölüm 1, sütun 39 ve cilt 5, bölüm 1, yorum 76. Bu arada, Osmanlıların-Atamanların bayrağının SİYAH olduğu çıplak gözle iyi görülüyor.

Şimdi, doğru bilginin günümüze kadar rastlantı sonucu ulaşan cüzi parçalarını toparladığımızı tekrar vurgulayalım. Ne de olsa bütün bu minyatürler, gravürler vs. Skaliger denetlenip düzeltilmesinin sansüründen geçmiştir, temizliğe maruz kalmıştır. Bütün belirgin olguların bulunup yok edildiği varsayılmaktadır. Ama bir şeyler kalmıştır. Meselenin nerede saklı  olduğu  anlaşılarak,  korunan  bu  ufak  tefek  şeyler  fark  edilebilir.  Gereken  tek  şey gerçekten eski resimlere ve belgelere sadece dikkat kesilerek bakmaktır. Bazen belirli belirsiz izler üzerinde fiilen cürmü çözen sorgu yargıcı gibi çalışmalıyız. İlk bakışta mazeret inandırıcı geliyor. Ancak uzun zaman geçmeden bütün izlerin yok edilmiş olmadığı açıklığa kavuşuyor. O zaman bütün sahte yapı yıkılıyor.

2.4. Tekerlekli Kayıklar. Rus Knezi Oleg Ve Osmanlı-Ataman Sultanı II. Mehmet

XV. yüzyıla ait aynı minyatürün sol ucunda Osmanlıların-Atamanların, EN BÜYÜK KADIRGALARINI TEKERLEKLERE BAĞLAYARAK KARADAN HALİÇ’E ÇEKMESİ gösterilmiştir, res.1.11. Ama Rus tarihini az çok bilen herhangi bir insan hemen, “ama bu, Knez   Oleg’in   güya   X.   yüzyılda   ÇAR-GRAD’I   fethetmesi   hakkındaki   meşhur   Rus vakayiname hikâyesidir!” diye haykıracak. Bkz. res.1.12.

N.M. Karamzin bu parlak olayı şöyle tarif ediyor: “Vakayinamede Oleg’in TEKNELERİNE TEKERLEK BAĞLATTIĞI, salt rüzgâr kuvvetiyle ve yelkenleri açılan FİLOSUYLA KARA YOLUNDAN KONSTANTİNOPOLİS’E DOĞRU YÖNELDİĞİ anlatılmaktadır. Belki, şehir surlarına yaklaşmak amacıyla DAHA SONRA ASKERLERİNE GEMİLERİ KARADAN LİMANA (yani Haliç’e – Yaz.) ÇEKTİREN II. MEHMET’İN YAPTIKLARINI  (Karamzin  paralelliğe  tamamen  adil  şekilde  işaret  ediyor  -     Yaz.) YAPMAK İSTEMİŞTİR” [52], cilt 1, bölüm 5, sütun 79. Karamzin burada her şeyi doğru görmüştür. Ancak gerçek anlamı kavramamıştır. Çünkü Oleg’in Çar-Grad’ı fethetmesi ve II. Mehmet’in Çar-Grad’ı fethetmesi olasılıkla AYNI olaydır. Bu yüzden “ikisi de” kadırgalarını karadan TEKERLEKLER vasıtasıyla hareket ettiriyorlar. Bildiğimiz kadarıyla, bu olay benzersizdir ve tam da Konstantinopolis’in fethi ile ilişkilidir.

Bu  arada,  II.  Mehmet’in  büyük  kadırgalarını  TEKERLEKLER  üzerine koydurmasından her zaman bütün yorumcular tarafından söz edilmemektedir. Bazıları Osmanlıların-Atamanların kadırgalarını sığır yağı ile kayganlaştırılan çam tahtalar üzerinde çektiğini yazmaktadır [52], cilt 1, bölüm 5, yorum 309. Türk tarih uzmanları, mesela Celal Esad, XV. yüzyıla ait bu olayı şöyle tarif etmektedir: “Üzerine sığır yağı ve yağ sürülen kalın ahşap SİLİNDİRLERE koyup bir gecede 70 gemiden fazlasını bu yolla, insanlar, atlar ve öküzler yardımıyla çekmişlerdi. Açılıp rüzgâr ile dolan YELKENLER bu işi epey basitleştirmiştir... Sabahleyin kadırgalar Haliç’te, zincirin ayırdığı iç alanda bulunuyordu” [41], s.48.

Böylelikle, TEKERLEKLİ GEMİLERDEN bahseden tek başına Rus vakayinameleri değildir. Aynısından Celal Esad da söz etmektedir, çünkü olasılıkla, SİLİNDİRLER tekerleklerdir. Bundan bahseden ÇAĞDAŞ İSTANBUL REHBER KİTAPLARIdır, mesela, [102]. “Konstantinopolis’in sakinleri Osmanlı imparatoru II. Mehmet’in, tepeler üzerinden TEKERLEKLİ askerî gemileri çeken ordusunu... gördüler” [102], s.5.

Böylelikle, Oleg hakkındaki Rus vakayinamelerinin ve II. Mehmet hakkındaki Türk kaynaklarının verileri hemen hemen uyuşmaktadır.

XV.  yüzyılda  yaşayan  ressam  ise  II.  Mehmet’in  ordusunda  pek  açık  bir  şekilde TEKERLEKLİ GEMİLERİ betimlemiştir. Tıpatıp güya X. yüzyıldaki Oleg’in gemileri gibi. 500 senelik kronolojik oynama.