Anatoliy T. Fomenko, Gleb V. Nosovskiy
UNUTULMUŞ YERUŞALEM
(Yeni Kronoloji’nin Işığında İstanbul)

A.İ. Lızlov’un “İskit Tarihi”nden alınmış Türk Sultanlarının Sarayının Tarifi” Ekiyle.oji.

BÖLÜM 1: İSTANBUL

4. Aya İrini Kilisesi

Bugün Büyük Sofya’nın yanında DAHA ESKİ BİR HRİSTİYAN tapınağı olan Aya İrini Kilisesi bulunmaktadır, res.1.13. “Aya Sofya yapılmadan önce Aya İrini Kilisesi’nin şehrin PATRİK KATEDRALİ” olduğu düşünülmektedir [90], s.58. I. Constantinus’un onu güya VI. yüzyılda Büyük Sofya ile eş zamanlı olarak yaptırdığı kabul edilmektedir. Sonra İrini Kilisesi yanarak yıkılmıştır ve sonuçta V. Constantinus’un emri üzerine güya VIII. yüzyılda yeniden yapılmıştır [90], s.58. Aya İrini Kilisesi’nin doğrudan Topkapı Sarayı’nın içinde bulunduğunun altını çizelim, res.1.31.

Böylelikle Skaliger kronolojisine göre, Çar-Grad’ın bütün tarihi boyunca bu yerde iki kilise bulunmaktaydı: Eski başkilise olan Aya İrini Kilisesi ve yeni başkilise olan Büyük Sofya Kilisesi. Ama o halde, BUNLARIN İKİSİ DE şehir haritalarında YAN YANA BETİMLENMELİDİR. En azından, tek bir Büyük Sofya’yı değil, başkentin diğer kiliselerini betimleyen planlarda. Peki öyle midir? ÇAR-GRAD’IN MEVCUT HARİTALARINDAN EN ESKİSİNE bakalım. İlk önce, EN ESKİ planın ON BEŞİNCİ yüzyılın ilk yarısına ait olduğu anlaşılmaktadır [102], s.5. Bkz. res.1.32 ve res.1.33. Bu plan çok önemlidir, çünkü Çar- Grad’ın durumunu doğrudan OSMANLILARIN-ATAMANLARIN 1453 senesindeki FETHİNİN EŞİĞİNDE yansıtmaktadır. Planda birçok Çar-Grad kilisesi gösterilmektedir. Elbette, Aya İrini Kilisesi’nin de kaydedilmiş olması lazımdır. Plana bakarken bu yerde gerçekten   BİR   KİLİSENİN   BULUNDUĞUNU   görüyoruz.   Olasılıkla   bu   Aya   İrini Kilisesi’dir. AMA O BURADA TEKTİR. YANINDA BİR BAŞKA TAPINAK YOKTUR. Yani,  Büyük  Sofya’nın  HENÜZ  YAPILMIŞ  OLMADIĞI  anlaşılmaktadır.  Planın  XV. yüzyılın başlangıcına ait olduğunu tekrarlayalım. Bu durum, Büyük Sofya’yı XVI. yüzyılda kuranın Osmanlı-Ataman Süleymanı=Kutsal Kitap’taki Süleyman olduğunu gösteren bizim yapılandırmamız ile iyi uyuşmaktadır.

Bu arada, İstanbul’un planı yazılar ile donatılmıştır, res.1.32. Maalesef, başkilisedeki – İrini mi?– yazıyı tümüyle okuyamadık. Bazı harfler pencerelerin görüntülerinde kalmıştır. Buna rağmen, yazının bir kısmı görülmektedir, res.1.34. Anlaşılamayan harflerin yerine soru işaretleri geçirerek şunu görüyoruz: S-I(?)R(???). Yazının Aya İrini’yi, yani S-IERENA’yı kastetmesi olanak dışı değildir. Herhalde, yazı Aya Sofya’ya, yani S-SOPHIA’ya uymamaktadır.

Böylelikle, Çar-Grad’ın XV. yüzyıldan günümüze ulaşan en eski planı, ÇAĞDAŞ BÜYÜK SOFYA TAPINAĞININ XV. YÜZYILDA HENÜZ ORADA BULUNMADIĞI düşüncemizi doğrulamaktadır.

Çar-Grad’ın XV. yüzyıl öncesine ait planlarının korunmadığı kabul edilmektedir. Res.1.35’te   güya   1450   senesinde   hazırlanan   planı   sunmaktayız   [109],   harita   LVIII. Res.1.36’da Çar-Grad’ın güya 1422 senesinde hazırlanan haritası gösterilmektedir. Bunun “günümüze ulaşan en eski plan oldu”ğu kabul edilmektedir [50], cilt 5, s.138-139. Bu harita res.1.32’deki “çok eski” plan ile kıyaslandığında, ikisinin de aynı orijinalle ilişkili olduğu açık bir şekilde tespit edilmektedir. Genel olarak birbirlerine benzemektedirler. Buna rağmen, bu iki versiyon BİRBİRİNDEN FARKLIDIR, üstelik bazen önemli detaylarda. Bugün bize res.1.36’daki planın Franz Etsold tarafından “elyazmasına göre yapılmış” olduğunu anlatıyorlar. Ama Paris Ulusal Kütüphanesi’nde bulunan elyazmasındaki desen gerçekten orijinal midir? Belki, o da bir geç “kopyadır”? Res.1.32’deki plan ondan açık bir şekilde farklıdır ki. Gerçek orijinal korunmuş mudur? Veya yalnızca onun XVII-XVIII. yüzyıllarda hazırlanan farklı versiyonları mı korunmuştur? Orijinal ise “yanlış” kabul edilip yok mu edilmiştir? “Eski haritalar”ın, bugün ya eski orijinaller olarak ya da bunların tam otantik suretleri olarak yutturulan birkaç geç versiyonu keşfedilip birbiriyle kıyaslanmaları başarıldığında, XVII. yüzyılın öncesine ait eski orijinaller hakkındaki bu tarz soruların sürekli ortaya çıktığını kaydedelim.

Res.1.36’daki  plana  dönelim.  Hipodromun  yanında  bir  tapınak  gösterilmiştir.  Bu tapınağın yanında "S. Sophia" yazmaktadır, res.1.37. Ama yazının, Aya Sofya Tapınağı’nın güya M.S. VI. yüzyılda kurulmuş olduğunu ilan eden Skaliger tarihçileri tarafından çok daha sonra yazılmış olması olanak dışı değildir. Burada gerçekte eski Aya İrini Kilisesi’nin bulunması gerektiğini tekrarlayalım. Bugün de zaten bulunmaktadır. Şu halde, plan gerçekten 1422 senesi ile tarihleniyor ise, üzerinde yalnız Aya İrini Kilisesi bulunmalıdır. Aya Sofya bulunmamalıdır. Plan XVI. yüzyılda hazırlanmış ise, üzerinde iki tapınak, Aya İrini ve Aya Sofya kaydedilmelidir. Güya 1422 senesine ait planın üzerinde TEK BİR tapınağın betimlenmesi, yanında da “S. Sophia” yazısının bulunması sahtekârlığa işarettir.

Aynısını, Çar-Grad’ın güya 1520 senesine ait planındaki Aya Sofya’nın tasviri de doğrulamaktadır [50], cilt 5, s.138-139. Bkz. res.1.38. Burada tapınağın tasvirinin yanında S. Sophia yazıldığı halde, bugün Aya Sofya olarak adlandırılan binaya HİÇ BENZEMEYEN BİR ŞEYİ şaşarak görüyoruz. Gerçekten. Güya 1520 senesine ait planda BEŞİK ÇATILI uzatılmış bir yapı görüyoruz. Görünümü, Orta Çağ Avrupa Hristiyan katedralleri ile aynıdır. Bu tasvirin, bugün İstanbul’da bulunan ve güya M.S. VI. yüzyılda kurulmuş olan Aya Sofya Bazilikası ile hiç alakası yoktur! Bkz. res.1.39.

Res.1.40’ta Konstantinopolis’in güya 1520 (?) senesinde hazırlanmış eski planı gösterilmiştir [50], cilt 5, s.138-139. Tarihçilerin kaydettiği gibi –bu gerçekten öyledir– harita çok özenli ve becerikli yapılmıştır. Orta Çağ Çar-Gradı’nın bütün ana binaları yansıtılmıştır.

1520 senesine ait planın ilk özelliği olan, “Aya Sofya”nın şaşılacak kadar Avrupalı Roman- Gotik tarzını belirtmiştik. Planın ikinci özelliği de hemen göze çarpıyor. Solda, Boğaz’ın içinde üç gemi tasvir edilmiştir. Bunlardan birisinde İKİ KAFALI KARTAL GÖRÜNTÜLÜ İMPARATORLUK bayrağı dalgalanmaktadır, res.1.41. Zaten anladığımız gibi, bu, Rus- Orda’nın ve aynı zamanda Büyük=“Moğol” İmparatorluğu’nun eski armasıdır. Üstlerinde bu bayrakların dalgalandığı gemilerin Çar-Grad’ın limanlarında durması çok doğaldır.

Diğer gemide Osmanlı hilali görüntülü iki bayrak görüyoruz, res.1.42. Her şey ortadadır. Çar-Grad, Osmania-Atamania’nın başkentiydi. Çar-Grad’ın sembolü, yıldızlı yarımay idi.

Üçüncü gemide HRİSTİYAN HAÇI görüntülü bayrağı, bunun yukarısında ise yüksek bir direkte SFENKS görüntülü bayrağı görüyoruz, res.1.43. SFENKSİN Altın Orda’nın sembolleri arasında bulunduğunu hatırlatmak yerindedir. [6]’da Volga’daki Altın Orda’da kazılar sırasında bulunan sfenksin fotoğrafını sunduk. [6]’da gösterdiğimiz gibi, SFENKS GERÇEKTE BİR HRİSTİYAN SEMBOLÜDÜR. YANİ ARSLAN, İNSAN, KARTAL VE BOĞADAN OLUŞAN DÖRT YÜZLÜ HERUV. Hristiyanlıkta bu imajların dört İncilci; Markos, Matta, Yuhanna ve Luka’yı yansıttığı iyi bilinmektedir, bkz. [1], cilt 5, bölüm 18; [2], [6]. Sfenks bayraklı gemi, Afrika’daki Mısır’dan gelmiş olabilir. Orada meşhur “eski” Mısır Büyük Sfenksi bulunmaktadır. Sfenksli ve haçlı bayraklar aynı gemiye çekildiğine göre, “eski” Mısır bir Hristiyan devleti idi. Gemi, Kutsal Kitap’ta MISIR adı altında betimlenen Rus-Orda’dan gelmiş olabilir, yukarıya bakınız.

Res.1.44’te Konstantinopolis’in XVII. yüzyıl ile tarihlenen eski tasviri sunulmuştur. Res.1.45’te Konstantinopolis’in başlıca sarayı olan Topkapı Sarayı’nın eski resmi gösterilmektedir. Bu resim XVII. yüzyıla aittir. Res.1.46’da ve res.1.47 ’de XVIII. yüzyıla ait İstanbul’un görünümünü gösteren ve aynı döneme ait olan gravürler sunulmuştur.

Osmanlıların-Atamanların dinî tarihine dair çağdaş görüş açısından garip görünen şu keyfiyeti kaydedelim: Bunların Çar-Grad’ı fethedip, hemen hemen bütün Hristiyan kiliselerini camilere dönüştürdüğü düşünülmektedir. Celal Esad bu konuda şunu yazmaktadır: “Bu kiliselerin çoğu Türk fethinden sonra CAMİLERE DÖNÜŞTÜRÜLMÜŞTÜR... Bizanslılar şehrin dışına çıkınca bu binaları terk etmiştir; dolayısıyla, Türklerin bunları kutsal binalara dönüştürmesi pek anlaşılır bir şeydir, çünkü onların dinine göre, bütün kutsal yerlerde namaz kılmak mümkündür” [41], s.133-134. Ancak SULTAN sarayının kendisinin içindeki Aya İrini Kilisesi –Osmanlılar şehri fethettikten sonra– CAMİYE DÖNÜŞTÜRÜLMEYEN tek kilise olarak kalmıştır [90], s.58. Acaba sultanlar kendileri için onun yanında başka bir cami yaptırmışlar mıdır? Hayır, bununla ilgili hiçbir şey bilinmemektedir. Acaba Aya İrini Kilisesi’ni yıkmışlar mıdır? Hayır, yıkmamışlardır. Peki, ne oluyor? Çar-Grad’ın bütün veya hemen hemen bütün kiliseleri camilere dönüştürülmüşken, SULTAN SARAYININ İÇİNDE BULUNAN KİLİSE HRİSTİYAN KİLİSESİ OLARAK MI KALIYOR? SULTANLARIN ORAYA DUA ETMEK İÇİN Mİ GİTTİĞİ anlaşılmalıdır? Bugün, sultanların orada silahları saklayarak onu sanki cephanelik olarak kullandığı kabul edilmektedir [90], s.58. Ama Aya Sofya Tapınağı hakkında öğrendiklerimizden sonra bundan şüphelenebiliriz.

5. Küçük Aya Sofya Ve Büyük Aya Sofya Tapınaklarının Ölçülerine Kıyasla Kutsal Kitap’taki Süleyman Tapınağı’nın Ölçüleri

Bizans İmparatoru Justinianos’un –Skaliger kronolojisi uyarınca bile– tek değil, İKİ Aya Sofya Tapınağı yaptırdığından yukarıda bahsettik. Yani, Küçük ve Büyük Aya Sofya. Bu tapınaklar mimarileri açısından birbirine çok benzemektedir. Önce Küçük Aya Sofya’nın yapılmış olduğu, onun ardından bu bina “üzerinde tecrübe edinen” inşaatçıların muazzam Büyük Aya Sofya Bazilikası’nı inşa ettiği düşünülmelidir. Bu arada Kudüs’ün tarihinin Skaliger versiyonunda en azından iki –Birinci Tapınak, sonra İkinci Tapınak– Kutsal Tapınağın yapılmış olduğu kabul edilmektedir. Belki bu, XVI. yüzyılda iki Aya Sofya Tapınağı’nın yapılmış olmasının yansımasıdır.

Kutsal Kitap, Yeruşalem’deki Süleyman Tapınağı’nın boyutlarını sunmaktadır. Yani, olasılıkla ilk Kutsal Tapınağın boyutlarını. “Kral Süleyman'ın RAB için yaptığı tapınağın UZUNLUĞU ALTMIŞ, GENİŞLİĞİ YİRMİ, YÜKSEKLİĞİ OTUZ ARŞINDI (Rusçasında ölçü olarak anatomik dirseğe uyan zira ölçü birimi kullanılmıştır – Ç.N.). Tapınağın ana bölümünün önündeki eyvan tapınağın genişliğinde olup yirmi arşındı. Eyvan tapınağın önünden ileriye doğru on arşındı” (I. Krallar 6:2-3).

Ansiklopedinin bildirdiğine göre, “Zira eski uzunluk ölçüsüdür... Ziranın uzunluğu 370  mm’den  (Eski  Suriye’de)  555  mm’ye  kadar  (Babil’deki  “krallık  zirası”) dalgalanmaktaydı [21], cilt 25, s.369. Yani kabaca yarım metre. Dolayısıyla, Süleyman Tapınağı’nın boyutları –yani ilave yapılar sayılmadan– aşağı yukarı şöyledir: Uzunluğu 30 metre, genişliği 10 metre, yüksekliği 15 metre. Bizim yapılandırmamız uyarınca, Kutsal Kitap’taki Süleyman Tapınağı’nın tasvirinde hem Küçük Sofya’nın hem de daha geç olan Büyük Sofya’nın tasvirleri çakıştırılmış olabilirdi. Bu yüzden Kutsal Kitap’taki ilk Süleyman Tapınağı’nın boyutlarını Küçük Sofya’nın boyutları ile karşılaştırmak enteresan olacaktır.

Küçük  Sofya’nın  planının  ölçüleri  şöyledir:  “Kubbenin  yüksekliği  19  metreden fazladır, planın yan tarafları ise 34 ve 30 metredir” [41], s.124. Böylelikle, planın maksimum ölçüsü –yaklaşık 30 metre– Süleyman Tapınağı’nın uzunluğu ile uyuşmaktadır. Küçük Sofya’nın  yüksekliği  aşağı  yukarı  19  metredir;  Süleyman  Tapınağı’nın  yüksekliği  ise  15 metre civarındadır. Bu da fena bir uygunluk değildir. Süleyman Tapınağı’nın 10 metrelik genişliği ise, olasılıkla, tapınağın merkezî kısmındaki genişliktir. İstanbul’daki Hristiyan tapınaklarında bu genişlik, genel olarak, toplam genişliğin üçte biridir, bu da zaten yaklaşık

10 metre eder. Mesela, res.1.48’de Büyük Sofya’nın planını sunmaktayız. Bu planda, standart oran olan üçte bir net olarak görülmektedir.

Böylelikle, Kutsal Kitap Yeruşalem’deki Kutsal Tapınak=Süleyman Tapınağı’ndan bahsederken Çar-Grad’daki Büyük değil, Küçük Aya Sofya’nın ölçülerini sunmaktadır.

Büyük Sofya’nın ölçüleri şöyledir: Merkezî kubbenin yüksekliği 55 metre, plandaki uzunluğu 77 metre, genişliği 72 metredir [61], cilt 2, s.82-83. Yani Büyük Sofya bütün ölçüleri açısından Küçük’ten iki kattan fazla büyüktür.

Olasılıkla, Kutsal Kitap vakanüvisleri Süleyman Tapınağı’nın tasvirinde gerçekte Büyük  Sofya’yı  ve  Küçük  Sofya’yı  birleştirmiştir.  Muhtemelen  tapınakların  ikisi  de tarihçilerin sandığı gibi aynı devirde, XVI. yüzyılda, İmparator Justinianos’un, yani Sultan Muhteşem Süleyman’ın=Kral Süleyman’ın zamanında yapılmıştır.

Bu arada, Orta Çağ yazarı Titus Flavius Josephus, Süleyman Tapınağı’ndan bahsederken şunu açıklamaktadır: “Bu binanın yüksekliği altmış zira kadardı... BU (ANA) BİNANIN ÜSTÜNDE AYNI BOYUTTA OLAN BİR KAT DAHA YÜKSELİYORDU. Bu yüzden, bütün yapının genel yüksekliği yüz yirmi zira kadardı” [93], cilt 1, s.400. Bu tasvir, katedralin ana binasının üstündeki KUBBENİN tasvirine son derece benzemektedir. Tıpkı Büyük Sofya’daki gibi, devasa kubbe sanki bir kat daha oluşturmaktadır. Hem de Flavius Büyük Sofya’nın yüksekliğini doğru kaydetmektedir: 120 zira, yani yaklaşık 60 metre.

6.  Kutsal  Kitap’taki  Süleyman  Tapınağı’nın  Önündeki  Yüksek  Yapı  Ve  Aya Sofya’nın Önündeki Minare

Şimdi Kutsal Kitap’taki ilginç bir ayrıntıyı sunalım. Sinot çevirisi Süleyman Tapınağı’ndan bahsederken “tapınağın ana bölümünün önündeki eyvan tapınağın genişliğinde olup yirmi arşındı. Eyvan tapınağın önünden ileriye doğru on arşındı” diye ilave etmektedir (I. Krallar 6:3).

Sinot metninin bir belirsizliği dikkat çekmektedir. Burada tasvir edileni resmetmeye çalışınız. Bu yüzden Ostrojskaya Kutsal Kitabı’nın bu noktada ne söylediğine bakalım. Bize şaşırtıcı bir şey bildirmektedir: “YÜZÜNDEKİ komaranın uzunluğu yirmi arşın, BİNANIN YÜKSEKLİĞİ  de  aynı.  Genişliği  on  arşın.  Komara  TAPINAĞIN  YÜZÜNDE bulunmaktadır” [72], I. Krallar, bölüm 6.

TAPINAĞIN  ÖNÜNDE  bulunan  ve  KOMARA  denilen  bir  yapının  uzunluğu, tapınağın yüksekliğine eşittir. Bu nedir? Herhalde bu, tapınağın önündeki ÇAN KULESİ VEYA MİNAREdir. İstanbul’da Küçük Aya Sofya’nın önünde neyin bulunduğu sorusu akla geliyor. Önünde gerçekten BİR MİNARE bulunmaktadır. Gördüğümüz gibi, bu minare zaten Ostrojskaya Kutsal Kitabı’nın sayfalarına yansımıştır. Ve Sinot çevirisinde yine bu pek açık kısmın “bir sebeple” belirsizleştirildiği ortadadır.

Mamafih, Kutsal Kitap’ın bir başka yerinde (II. Tarihler Kitabı’nda) Süleyman Tapınağı’nın yanlarında bulunan iki minare büsbütün açıkça betimlenmiştir: “Süleyman otuz beşer arşın yüksekliğinde İKİ SÜTUN yaptırıp tapınağın önüne diktirdi. Sütun başlıkları beşer arşın yüksekliğindeydi... SÜTUNLARI TAPINAĞIN ÖNÜNE DİKTİRİP SAĞDAKİNE YAKİN, SOLDAKİNE BOAZ ADINI VERDİ” (II. Tarihler 3:15, 3:17).

Şimdi, Muhteşem Süleyman zamanında Büyük Sofya’nın önünde TEK BİR MİNARE bulunduğu, sonra Süleyman’ın halefi olan II. Selim’in bir minare daha eklettiğini haber verelim. Yani yapılandırmamıza göre, Osmanlı Süleymanı=Kutsal Kitap Süleymanı önce bir minare (çan kulesi) yaptırmıştır, sonra, XVI. yüzyılın sonunda İKİ MİNARE olmuştur. Olasılıkla, Kutsal Kitap önce (I. Krallar) tek bir “komara”dan=minareden (?), sonra da (II. Tarihler) onları pek açık bir şekilde “TAPINAĞIN YANLARINDAKİ İKİ SÜTUN” olarak adlandırarak iki minareden bahsetmektedir.

Kutsal Kitap’ın bu sözleri Süleyman Tapınağı’nın bir Orta Çağ yapısı olduğunu iddia etmeyi mümkün kılmaktadır. Gerçekten, “özel olarak yapılan ilk minareler IX. yüzyılın ortasına aittir... XIII. yüzyıldan önce camilerin yanında tek bir minare yapılmaktaydı... (dört minareli Mekke Camii istisnadır)… XIV. yüzyılda İran ve Orta Asya’da minarelerin çifter çifter ve simetrik olarak yapılması... egemen oluyor, sonra bu yöntem Mısır ve Yemen’e sızıyor” [48], s.157.

Her sütundaki “başlık”, Kutsal Kitap’a göre, olasılıkla müezzinler için yapılan balkonlar ve içinden müezzinlerin ezan okumak için çıktığı, minarelerin zirvesindeki küçük kuledir.

Bu arada, II. Tarihler Kitabı’na göre, Süleyman Tapınağı’nın önündeki yapı- minare”nin yüksekliği 120 arşın, yani 60 metre civarındadır. “Tapınağın ön cephesini boydan boya kaplayan eyvanının genişliği yirmi arşın, yüksekliği yüz yirmi arşındı” (II. Tarihler 3:4).

Ama bu, neredeyse tıpatıp Büyük Aya Sofya’dır!

Nihayet, eski Çar–Grad tapınaklarının –hem “eski” Hristiyan kiliselerinin hem de Osmanlı camilerinin– Ostrojskaya Kutsal Kitabı’nda olasılıkla YÜZ olarak adlandırılan, yukarıdaki alıntıya bakınız, tipik geniş ve yüksek olmayan kubbeli yapılar olduğunu hatırlatalım. Diğer mimari biçimlerinde yapılan kubbeler daha yüksek, hatta sivridir. Bunlar için YÜZ ile kıyaslanma daha az doğal görünecekti.