Anatoliy T. Fomenko, Gleb V. Nosovskiy
UNUTULMUŞ YERUŞALEM
(Yeni Kronoloji’nin Işığında İstanbul)

A.İ. Lızlov’un “İskit Tarihi”nden alınmış Türk Sultanlarının Sarayının Tarifi” Ekiyle.oji.

BÖLÜM 5: RUS VE TÜRKİYE

 

4. XVII. YÜZYILIN RUS’UNDA AMAZONLAR. RUS KADINLARININ YÜZÜNDEKİ PEÇE

Bazı insanlar amazonların sadece “Eski” Yunan mitlerinde var olan bir şey olduğunu düşünüyorlar, res.5.1. Bu arada, mesela İlk Vakayiname amazonlardan gerçekten yaşayan insanlarmış gibi bahsetmektedir. İlk bakışta bu tuhaf gelebilir. İlk vakayinamenin yazarı, Amazonlar konusundaki bilgilerini nereden alabilmişti? Ama burada şaşırtıcı bir şey yoktur.

Zaten söylemiş olduğumuz gibi, İlk Vakayiname oldukça geç ortaya çıkmıştı. Savaşçı kadınlardan oluşan atlı kollar gerçekten Rus’ta yer almaktaydı. Mesela, KADINLARDAN OLUŞAN ATLI KOLLARIN ALTIN ORDA’NIN KRALİÇELERİNE FARKLI YERLERE GİTTİKLERİNDE REFAKAT ETTİKLERİ bilinmektedir [45], s. 146.

BU AMAZONLAR KOLUNUN Moskova çarlarının hizmetinde XVII. yüzyıla kadar kalmış olması şaşırtıcıdır! Amazon kolu ile ilgili bilgiler, yabancı gezginlerin notlarında bulunabilmektedir.  Mesela,  1602  yılında  Moskova’ya,  Çar  kızı  Kseniya  Borisovna’nın damadı olan Danimarka Prensi İoann gelmişti. Seyahatini anlatan biri, Çar Boris, eşi ve kızı Ksenya’nın seyahatleri konusunda şunu anlatmaktadır: “Bütün kadın hizmetçileri, erkekler gibi atlara binip onlara refakat ediyorlardı. Başlarında, püskülleri omuzlarına kadar uzanan, ten renginde taftalar, ipekli sarı bantlar, altın düğmeler ile süslenmiş olan bembeyaz şapkalar vardı. YÜZLERİ, TA AĞIZLARINA KADAR BEYAZ ÖRTÜLER İLE KAPLANMIŞTI. Üzerlerinde uzun elbiseler ve sarı çizmeler vardı. Bütün kadınlar beyaz atlara binip çifter çifter gidiyorlardı. Toplam sayıları 24 idi” [45], s.145-146.

Bu tarifi sunan İ.E. Zabelin, gözle görülür bir karşılaştırma yapmadan geçemiyor: “Atlı kadınlardan, yani bir bakıma Amazonlardan ibaret olan tören kolunun var olması, Çar seyahati geleneğinin, eski Altın Orda’nın Çariçelerinden alınıp alınmadığı konusundaki tahminin ortaya çıkmasına yol açmaktadır.” [45], s. 146.

Bu arada, Moskova saray geleneklerinin Altın Orda’dan “alınmış olduğu” bilinmektedir. Rus tarihine geleneksel bakış açısından bu çok garip bir şeydir. Büyük Rus Prensleri, kültürel gelişme düzeyleri, bize inandırıldığına göre, ele geçirdikleri Rus’tan çok daha düşük olan göçebelerin geleneklerini neden alsınlar ki? Moğolistan'ın tozlu çöllerinden çıkan bu vahşi adamlar bu kadar zor tören geleneklerini nereden almışlardı? Onlar güya kendi alfabelerine bile sahip değillerdi!

Bizim açıklamamız basittir. Büyük Rus Prensleri törenlerini herhangi bir vahşi adamdan almamışlardı. Çünkü Altın Orda, XIV-XV. yüzyıllara ait olan, başkenti Kostroma şehrinde ya da Yaroslav=Velikiy Novgorod şehrinde olan Rus Devleti’dir. Bu devletin mirasçısı, XVI. yüzyıla ait olan Moskova Rus’u idi. Moskova ve dolayısıyla Altın Orda geleneklerinin uyuşması doğaldır.

V. Charles ve Ferdinand’ın XVI. yüzyıla ait olduğu düşünülen muhteşem haritası, AMAZONLAR diyarının RUS’ta yer aldığını net olarak göstermektedir. Amazonlar diyarının Volga ile Don arasında, Azak Denizi bölgesinde, Tartariya’da, Volga-Don nakliye yolundan aşağıda yer aldığı ortaya çıkmaktadır, res.5.2. V. Charles’in haritasında bu ülkeye AMAZONVM denilmektedir, res.5.3, res.5.4. Bildiğimiz gibi, BU YERLERDE ÖNCEDEN BERİ KAZAKLARA AİT OLAN TOPRAKLAR, YANİ TATAR TOPRAKLARI vardı.

Amazon-Kazak kadınları “antik” edebiyatın birçok sayfasında yer almaktadır. Tarihçiler bu konuda şunu yazıyorlar: “Amazonlar antik edebiyata ve resim ve mimarlık sanatlarına girmişti. Amazonlar, üzerine resimler yapılan Yunan vazolarının en sevilen motifi idi. At üzerinde, ellerinde mızrakla Yunanlılara karşı savaşırken tasvir edilmişlerdi... Arkeologlar İskitlere silahlı kadınların hizmet verdiklerini bilmektedir... Mesela, Orta Çağ

dönemindeki Alanlar’a silahlı kadınların hizmet verdikleri... bilinmektedir. Savromat halkının silahlı kadınlarının mezarlarının sayısı, İskit halkının silahlı kadınlarının mezarlarının sayısından fazladır ve silahlı insanların mezarlarının toplam sayısının %20’sine varmaktadır.”

Ayrıca enteresan bir keyfiyete dikkat edelim. Yukarıda gösterdiğimiz olguların bildirdiği gibi, Rus’ta XVII. yüzyılda hâlâ var olan gelenekler arasında da kadınların en azından bazı durumlarda yüzlerini örtü ile kapamaları geleneği vardı. Bu gelenek, Doğu’daki peçe takma geleneği ile özdeştir. O zaman bu Doğu geleneğinin Altın Orda kökenleri, yani Rus kökenleri yok mu?

Bu vesileyle, bazı eski Rus gelenekleri ile mesela İran’da hâlâ var olan gelenekler arasındaki özdeşliği de hatırlatmak gerekir. Örneğin, İran kadınları baş örtülerini, Rus’ta daha önce baş örtülerinin takıldığı şekilde takmaktadırlar. İran’da, Rus semaverleri ile aynı tip semaver kullanılmaktadır vs. İran’ın (Fars’ın) uzun zaman boyunca “Moğol İmparatorluğu’nun” bir ulusu olduğunu hatırlatalım. Dolayısıyla, bugün sırf Müslümanlara ait olduğu düşünülen başka bazı geleneklerin bir zamanlar Ortodoks Rus’unda yaygın olmuş olması, hatta Rus kökenli olmuş olması mümkündür.

 

5. Eski Rus silahlarının üzerindeki Arap yazıları

Orta Çağ dönemine ait olan, üzerinde Arap yazıları bulunan Orta Çağ silahının bugün kesinlikle DOĞU silahı olduğu kabul edilmektedir. Bu, silahın Doğu’da, Türkiye’de ya da Fars’ta üretilmiş olması demektir. Müslümanlığın üstün geldiği bir yerde. Herhalde silahı yapan  ustanın,  yaptığı  kılıcın  namlusuna  Kuran’dan  bir  vecize  yazması  durumunda,  bu ustanın Müslüman olduğu düşünülmektedir. Hem de yalnız Müslüman olmakla kalmayıp, Arap yazısının ve Arap kültürünün eski bir geleneğinin yer aldığı Müslüman Doğusunda yaşayan birinin olması gerektiği düşünülmekteydi. Yaptıkları silahın üzerine Arap dilinde bir şey yazmak, beceriksiz ve eğitimsiz Rus silahçılarının aklına bile gelemezdi. Rus tarihinin Skaliger-Roman versiyonunun ruhuna göre, XVI. yüzyılda Ortodoks Rus’u ile Müslüman Türkiye’si ve Fars’ı arasında uzun zamandan beri derin bir düşmanlık vardı ki. Kültürel ve dinî gelenekleri güya birbirlerinden temelden farklı olmakla kalmayıp, birbirlerine düşmandılar.

Ama yapılandırmamıza göre XVI. yüzyılın sonuna kadar Rus, Türkiye ve Fars, Büyük = “Moğol” İmparatorluğu’nun içinde idi. Dolayısıyla bütün bu ülkelerde kültürel geleneklerin yaygın bir birliğe sahip olması gerekiyordu. Örneğin, süs eşyalarının ve silahların üretim yöntemleri aynı idi. Ortodoksluk ile Müslümanlık arasında XV. yüzyılda başlayan din raskoluna rağmen XVI-XVII. yüzyıllardaki devlet ve asker gelenekleri birbirlerine hâlâ çok yakın olmalıydılar.

Bunu doğrulayan kanıtlar var mı? Vardır, üstelik de çok belirgindir. Romanovların Rus tarihini tasfiye etmiş olmalarına rağmen... Mesela, XVII. yüzyılın ortasına kadar, yani artık  Romanovlar  dönemi  sırasında  RUS  USTALARININ,  silahları,  hatta  çar  silahlarını ARAP YAZILARI İLE süsledikleri ortaya çıkmaktadır. Ve herhalde ancak XVII. yüzyılın ikinci yarısında artık bunu yapmamaları söylenmişti. Ondan sonra üzerinde Arap yazıları olan Rus silahları kaybolmuştu. Bazılarının yok edilmiş olması mümkündür. Fakat üzerinde Arap yazıları olan, altın ile kaplanan, elmas ve başka mücevherler ile süslenen, Kremlin Silah Fabrikası’nın en iyi ustaları tarafından üretilmiş olan Rus ÇAR silahları saklı kalmıştı. Büyük maddi değerinden dolayı. Aynı zamanda “Rus-Arap” silahlarının daha büyük bir bölümünün depolara taşınması kararı alınmıştı [1], 7. cilt, 2. eke bakınız. Bütün bunların artık unutulduğu günümüzde, “tehlikeli silahın” bir parçası müzelerde gösterilmiş, resimler yayımlanmıştır. Her şeye rağmen bugün RUS SİLAHLARININ ÜZERİNDEKİ ARAP YAZILARINI farketmek için çok dikkatli olmak gerekmektedir. Bu “yanlış” yazılar ile ilgili açıklayıcı levhalar genelde hiç bilgi vermiyorlar ki. Müzedeki eşyalar ise sıklıkla, üzerlerindeki Arap yazıları net olarak görülmeyecek şekilde sergilenmektedirler. Bunlara dikkatimizi Ye.A. Yeliseyev çekmiştir.

İçinde, Moskova Kremlini Hanedan Armacılığı’nda bulunan değerli eşyaların resimlerinin ve tariflerinin gösterildiği “Devlet Kremlin Hanedan Armacılığı” başlıklı temel çalışmaya bakalım [33].

Mesela, res.5.5’te ismi “Yerihonskaya Şapkası”, yani İerichonskaya Şapkası olan Moskova Çarlarının pulat geçit miğferi gösterilmiştir [33], s.162. “Kutsal Kitap Rusu” adlı kitabımızda, yapılandırmamıza göre, Moskova Çarlarının miğferlerinin düpedüz Kutsal Kitap’tan alınan bu isimlerinin nereden ortaya çıktığını ayrıntılı bir şekilde açıkladık. Şimdi miğferin kendisini dikkatli bir şekilde araştıralım.

“Miğferin çelik yüzeyi iyice cilalanmış ve ipince altın kakma ile kaplanmıştır. Miğfer ayrıca elmaslar, yakutlar, zümrütler gibi değerli taşlarla süslenmiştir.” [75], s.173. Yerichonskaya Şapkası’nın 1621 yılında, yani artık Romanovlar iktidardayken, Moskova hanedan armacılığının BAŞ USTASI olan, Murom şehrinden gelen RUS USTA Nikita Davıdov  tarafından  altın  kakma  ve  değerli  taşlarla  kaplanmış  olduğu  bilinmektedir  [33], s.163.

Miğferin üzerinde çar tacının ve sekiz uçlu Ortodoks hacının, altın kakma ile çizilmiş olan tasviri net olarak görülmektedir. Miğferin burun iğnesinde Baş Melek Mikail’in mineli resmi  yer  almaktadır.  Miğferin  ucunun  etrafı  arabesklerle,  yani  çerçevelere  alınmış  olan ARAP vecizeleri ile çevrilmiştir. Resimde görülen arabeskte, kanunlara uyan Arap harfleri ile yazılmış  olan  “يطع  تو  ىرش ب         لا  ب       ني  ن مؤمل  ل”,  yani  “inananları  sevindir”  yazısı  vardır. Yazının çevirisi ricamız üzerine Arap dilini ve kültürünü çok derin bir şekilde bilen uzman T.G. Çerniyenko tarafından yapılmıştır.

Çerniyenko bunun KURAN’DAN ALINMIŞ OLAN ve sık rastlanan bir İFADE olduğunu kaydetmiştir. Böylelikle, Rus usta Nikita Davıdov, Yerichon Şapkası’na hem çar tacının ve sekiz uçlu Rus hacının tasvirlerini hem de KURAN’DAN ALINMIŞ OLAN ARAP İFADELERİNİ aynı altın kakma ile yapmıştı. Bu arada sıradan bir kimse için değil, (bir kez daha vurgulayalım!) Ortodoks Rus Çarı için yapılmış olan bu miğferin üzerinde HİÇ RUS YAZISI  BULUNMAMAKTADIR.  Moskova  Hanedan  Armacılığı  Saray  ustası  Nikita Davıdov miğferin üzerine YALNIZ ARAP DİLİNDE yazılar yazmıştır.

Muhteşem albümdeki [33] Yerichon Şapkası’nın resminin “kasıtlı yapılmış olan” bir resim olduğunu kaydetmek gerekir. “Yıkıcı” (Rus tarihinin bize aşılanan anlayışı açısından) arabeskin daha büyük bir bölümüne sanki bir rastlantı sonucunda ışık vurmuştu. Sonraki arabesk artık gölgenin içinde bulunduğu için hiç görülmemektedir. Zaten resmin yapılış açısından dolayı, üzerindeki ARAP yazılarını farketmek çok zordur. Ona ait olan açıklayıcı metinde bu yazılar ile ilgili BİR SÖZ bile yoktur. Her şeye rağmen bu yazılara dikkatli bakıldığı takdirde Arap yazısını okumak hiç zor değildir. T.G. Çerniyenko resmin üzerinde görülen yazıyı çok kolay bir şekilde okumuştu. Miğferin ters tarafındaki arabesklerde ise ne yazıldığını bilmiyoruz.

Moskova Hanedan Armacılığı’ndan başka bir örnek gösterelim. III. İvan’ın oğlu olan Prens Andrey Staritskiy’nin bıçağı söz konusudur, res.5.6’ya bakınız. Rus ustalarının XVI. yüzyıla ait olan eseridir, [33], s.150-151. Bu örnekte bıçak imzalanmıştır. Üzerinde sahibinin kimliğini gösteren RUS yazısı vardır: “Prens Ondrey İvanoviç’in (bıçağı), 7021 yılının yaz mevsimi”. Bu örnekte, yıl (7021 yılının yaz mevsimi) Âdem döneminden başlayan kilise çağlarına göre yazılmıştır. Çağdaş kronoloji sistemine çevrildiğinde M.S. 1513 yılı demektir. Yani XVI. yüzyıl.

Bu bıçağın namlusu boyunca, “gerçek Doğu silahlarının” süslendiği, aynı doğru ve kurallara uygun Arap el yazısı ile yazılmış olan ARAP YAZISININ UZANMASI şaşırtıcıdır, res.5.6’ya bakınız.

T.G. Çerniyenko bu yazıyı okuyamamıştı, çünkü içinde açıklayıcı harfler yoktur. Bu açıklayıcı harfler olmadan her harfin birkaç ses anlamına gelmesi mümkündür. Bazen bu şekilde yazılırdı, ama böyle bir metnin okunması yalnız içindekiler aşağı yukarı bilindiği takdirde mümkündür. Yoksa çok fazla okuma versiyonu ortaya çıkmaktadır.

Her şeye rağmen Staritskiy’in bıçağının üzerindeki yazıdaki harflerin yerleşimine ve farklı şekillerin kullanımına bakıldığında (Arap el yazısında harfin şekli, o harfin kelimenin başında, ortasında ya da sonunda bulunmasına göre değişir) burada GAYET MAKUL BİR METNİN YAZILI OLDUĞU görülebilir. Basımı yorumlayanların bizi inandırdıkları gibi yalnız “Doğu yazısını taklit eden” güzel bir desen değildir [33], s.151. Açıklamaların yazarları [33], okuyucularının XVI. yüzyılda yaşayan Rus silahçılarının, III. İvan’ın oğlu olan Andrey Staritskiy için üzerinde ARAP yazısının bulunduğu bir bıçak yaptıklarını düşünmesini kesinlikle istememişlerdi. Tarihçilerin, kendilerine “uygun olmayan” yazılara “okunamamaktadır”, “desen-taklit” vs. demek şeklindeki yöntemi tarafımızdan iyi bilinmektedir. Bunun arkasında sıklıkla, tarihin Skaliger-Romanov versiyonuna aykırı olan yazıyı okuma İSTEKSİZLİĞİ vardır. Bunu “Rus’un Yeni Kronolojisi”, “İmparatorluk”, “Kutsal Kitap Rus’u” adlı kitaplarımızda ayrıntılı bir şekilde açıklıyoruz.

Bu  arada,  Andrey  Staritskiy’nin  bıçağındaki  yazı  okununcaya  kadar  bunun  Arap dilinde yazılmış olduğuna emin olamayız. Mesele şudur ki, bugün Arap yazısı olduğu düşünülen yazı başka dillerde de kullanılmaktaydı. Mesela Fars ve Türk dillerinde. Aynı zamanda, üstelik XVII. yüzyılda (ayrıntılar için aşağıya bakınız) Rus dili içinde de kullanılmıştı.

Üzerinde Arap yazılarının olduğu silahların sadece Türkiye’de değil (hatta belki de bu cümlede sadece kelimesine hiç gerek yoktur) Rusya’da da üretildiği ortaya çıkmaktadır. Zaten gördüğümüz gibi, Ortodoks Rusu’nda yaşayan insanlar ta XVII. YÜZYILIN ORTASINA KADAR silahlarını Arap yazıları ile süslemeyi severlerdi.

[33] albümünde, Çar Aleksey Michayloviç için “yüzyılın ikinci yarısının en iyi silahçısı” olan Rus ustası Grigoriy Vyatkin tarafından 1670 yılında yapılmış olan ayna pusatının resmi göze çarpmaktadır [33], s.173, res.5.7. Pusat takımında miğfer de vardır. Bütün şeylerin bir komple çar kıyafetini oluşturduğu bellidir. Gerçi açıklayıcı yazı miğfer ile ilgili hiçbir şey söylememiştir. Miğferin üzerindeki yazılar şaşırtıcıdır. Bunlar ARAP yazılarıdır. ÜSTELİK SAYILARI ÇOK FAZLADIR. BUNLARIN HEPSİ KURAN’DAN ALINMIŞ İFADELERDİR. Miğferin burun iğnesinde şöyle bir yazı vardır: “Allah’tan başka ilah yoktur, Muhammed Allah’ın elçisidir.” Miğferin aşağısına Kuran’dan alınmış olan bir ayet yazılmıştır, ikinci sure 256(255). Bize bütün bu yazıları çeviren T.G. Çerniyenko idi. Bu yazılar kurallara uygun Arap elyazısı ile yapılmıştır. Bunların okunmasında zorluk çıkmamaktadır.

Rus  tarihinin  meşhur  kahramanları  Minin  ve  Pojarskiy  “Doğu”  kılıçlarını,  yani herhalde üzerinde bir Arap yazısının olduğu Rus kılıçlarını taşımaktaydılar [33], s.151. Bu arada 1998 yılının Temmuz ayında Moskova Hanedan Armacılığı’nı ziyaret ettiğimizde gördüğümüz gibi, Minin’in kılıcının üzerindeki yazı ARAP HARFLERİ İLE DEĞİL GARİP İŞARETLER İLE YAZILMIŞTIR. Açıklayıcı levha bu kılıcın “Mısır kökenli” olduğunu söylemektedir. Gerçekte ise her iki kılıç büyük ihtimalle Rus kökenlidir. Bizim Moskova Hanedan Armacılığı’nı ziyaretimiz, orada bunun gibi çok sayıda Rus-Arap silahının sergilendiğini ortaya çıkarmıştı.  Depolarda nelerin olduğunu öğrenmek enteresan olurdu.

Orta Çağ dönemine ait olan silahların daha büyük bir kısmının üzerinde “Arap” harflerinin ya da “okunamayan” harflerin olduğu izlenimi ortaya çıkmaktadır. E.A. Yeliseyev’in yaptığı ayrıntılı araştırma bu fikri tam olarak doğrulamaktadır. Yeliseyev, Moskova Hanedan Armacılığı’ndaki bütün eşyaların, Moskova Hanedan Armacılığı’nın kütüphanesinde bulunmakta olan tam tarifinin çelik kılıç-bıçaklara ait bütün bölümünü araştırmıştır. Araştırmasının sonuçları, “Genel Tarihin Yapılandırılması. II. Kitap (1999-2000 Yıllarında Yapılan Araştırmalar)” adlı kitaba ek olarak sunulmuştur, s.515-546. Eski Rus kılıçlarının çoğunlukla Türk kılıçlarından farklı olmakla kalmayıp sıklıkla Arap yazıları ile süslenmiş olduğu ortaya çıkmıştı. Eski Rus kılıçlarının üzerinde neredeyse hiç Rus yazısı yoktur, kılıcın çoktan beri Rus silahı olduğu düşünülmesine ve Rus’ta çok sayıda üretilmesine rağmen [42], [43]. Rus’ta XVI–XVII. yüzyılın başlangıcında her tür asker kılıçla silahlanmıştı [42], [43].

Bugün üzerinde Arap yazıları olan Rus silahlarının neden hep Rus değil, genellikle Türk ya da Fars kökenli olduğu düşünülmektedir? Kılıcın işçiliğinin Rus olduğu belliyken, bizi cahil Rus ustalarının anlamsız şekilde Doğu ya da Batı Avrupa kılıçlarının kopyalarını yaptıklarına inandırmaya çalışıyorlar. Güya Arap yazılarının anlamını bilmeyen Rus ustaları, onları, yalnız “desenleri güzel” olduğu için çarlarının ve komutanlarının silahlarının üzerine yazmışlardı.  Aydın  Araplar  ve  daha  da  aydın  Avrupalılar  ölçülü  ve  anlamlı  bir  şekilde gülümserken, Rus çarları ve komutanları kendilerine düşman olan Araplara ait anlamadıkları vecizeleri herkese göstererek gururla taşımaktaydılar.

Büyük ihtimalle bu yanlıştır. XV. yüzyıl ve hatta XVII. yüzyıl döneminde, üzerinde Arap yazıları olan Rus-Orda silahları bol miktarda ve büyük ihtimalle tam da Rus’ta üretilmiştir. Rus, XV-XVI. yüzyıllarda Osmanlı-Ataman Babıalisi ile birlikte tek bir devleti oluşturmaktaydı. Sonra ise Moskova, Tula, Ural ve Rus silahlarının büyük bir kısmının hileli olarak  “Şam”,  “Doğu”  ya  da    “Batı”  silahları  olduğu  söylenmişti.  Sonuçta  Rusların  o dönemde daha çok yabancı silahları kullandıkları kanaati ortaya çıkmıştır. Kendi silahları güya neredeyse hiç yokmuş. Var olan da kötüymüş. Fakat her güçlü askerî devletin KENDİ SİLAHLARINI KULLANARAK SAVAŞMASI GEREKTİĞİ apaçıktır. Yoksa bağımlı bir devlet haline gelecektir.

Rus’ta üzerinde Latin dilinde yazılmış yazıların yer aldığı silahlar üretilmekteydi. En azından LATİN harfleri kullanılmıştır. Örnek olarak, 1618 yılında RUS usta İlya Prosvit tarafından yapılmış olan değerli pulat kılıcı gösterebiliriz [33], s.156-157. Tüm namlusu boyunca,  LATİN HARFLERİNİN kullanılmış olduğu bir yazı vardır.

Genelde  bize  herkes  tarafından,  bütün  bu  “Doğu”  ya  da  “Batı”  silahlarının  Rus çarlarına “Doğu” ya da “Batı” hükümdarları tarafından hediye olarak verilmiş olduğu söylenmektedir. Bunun böyle olmadığını görüyoruz. En azından tarif ettiğimiz olaylarda. Geriye kalan başka olaylara gelince, bazı şeylerin tabii ki hediye olarak verilmiş olmaları mümkündür. Ancak Moskova Hanedan Armacılığı’ndaki sayıma göre, açık olarak Doğu’dan getirilmiş ya da alınıp hediye olarak verilmiş olan eşyaların üzerinde genellikle hiçbir yazının olmadığını kaydedelim. Ayrıntılar için yukarıda sözü edilen Ye.A. Yeliseyev’in çalışmasına bakınız. Ya da Slav ve Yunan yazılarına rastlanmaktadır. Bunlar, mesela, 1656 yılında tüccarlar tarafından İstanbul’dan Çar Aleksey Michayloviç için getirilmiş olan değerli sadağın üzerinde yer almaktadır, res.5.8, [33], s.216. Aynı zamanda mesela Çar Aleksey Michayloviç için XVII. yüzyılın 50’li yıllarında İstanbul’da yapılmış olan Çar “barmaları” da böyledir, res.5.9,  [33],  s.350-351. Sultan  Murat  tarafından  Çar Michail  Fyödoroviç’e 1630  yılında hediye edilmiş olan “pernat”ın üzerinde de böyle yazılar vardır, res.5.10, [33], s.215. Bütün bu olaylarda ya hiçbir yazı bulunmamaktadır ya da bunlar Yunan dilinde yazılmıştır.

Ayrıca RUS ÇARLARININ YABANCILARA ARAP YAZILARI İLE KAPLANMIŞ OLAN SİLAHLARI HEDİYE ETTİKLERİ ortaya çıkmaktadır. Bunun parlak örneklerinden bir tanesini sunalım. Aleksandr Tereşçenko 1853 yılında İmparatorluk Bilimler Akademisi’ndeki bir toplantı sırasında “Deşt-i Kıpçak Çarlığı’nın kalıntılarının listesi”ni göstererek Saray’daki kazıların sonuçlarını bildirmişti. Söyledikleri aşağıdadır: “Armacılık denilen özel odada oldukça seyrek rastlanan mükemmel Asya silahları yer almaktadır. Aralarında BİZİM ÇARLARIMIZIN BAĞIŞLADIĞI KILIÇLAR vardır. Üzerlerinde Tatar, Fars, Arap ve Kufi yazıları olan silahlar arasında ÇAR MİCHAİL FYÖDOROVİÇ tarafından Dancer’in atalarının birine hediye edilen kılıcın namlusu vardır. ARAP DİLİNDE YAZILMIŞ OLAN YAZI şöyle idi:

Birahmeti ilagi taalya nahnul melik al azım Han Michail Fyödoroviç mamalike kül velaata Urus, yani Tanrı’nın herşeye kadir lütfu ile Yüce Hükümdar, Çar ve Yönetici, bütün Rus devletinin sahibi olan, ben, Yüce Michail Fyödoroviç ” [88], s.99-100. Arap dilinde Michail Fyödoroviç Romanov’un unvanında HAN kelimesinin var olduğuna dikkat ediniz.

Böylelikle, hatta ilk Romanovlar dâhil olmak üzere Rus Çarları yabancılara ya da uyruklarına üzerinde ARAP YAZILARININ yer aldığı zengin silahlar hediye ederlerdi.

Rus  silahlarının  üzerindeki  Arap  yazıları  ile  ilgili  yukarıda  bütün  söylediklerimiz yalnız Moskova Hanedan Armacılığı’na ait değildir. Başka bir örnek verelim. Aleksandrova Sloboda kasabasında bulunan (Moskova bölgesindeki çağdaş Aleksandrov şehrinde bulunan) müzede,  Raspyatskaya  Kilisesi’nde-çan  kulesinde  RUS  askerlerinin  silahları sergilenmektedir.  Bu  müzeyi  1998  yılı  Temmuz  ayında  ziyaret  etmiştik.  Orada  Rus askerlerinin örme zırh gömleği, kalkanı ve miğferi sergileniyordu res.5.11, res.5.12, res.5.13, res.5.14’e bakınız. Müzedeki açıklayıcı levha bunların RUS silahları olduğunu bildirmektedir. Bu arada, miğfer nadir bulunan hayvanların, atlıların ve kuşların tasvirleri ile kaplanmıştır. Vladimir-Suzdal  Rusu’nun  beyaz  taşlı  katedrallerinin  oymasına  benzemektedir.  Miğferin burun iğnesinin üst ucu, haç ile süslenmiş kilise kubbesi şeklindeki genişlik ile bitmektedir. Bütün bunlar miğferin Rus asıllı olduğunu net olarak göstermektedir. Aynı zamanda bu miğferin yuvarlak şeklinde net olarak ARAP YAZISI görülmektedir. Açıklayıcı levha “somurtarak” bu konuda herhangi bir açıklama vermemektedir. Tabii bu yazının çevirisi de yoktur. Miğferin yanında kalkan asılmıştır. Ve kalkanın kenarından geniş bir şerit şeklinde yine ARAP YAZISI geçmektedir. Kalkanın yüzeyinin diğer parçaları desenlerle kaplanmıştır. İşte eski Rus kalkanı böyledir!

Bu arada, bu örnekte, aşağıda açıklamış olduğumuz sebepten dolayı tarihçilerin, bunun bu kelimenin çağdaş anlamında MÜSLÜMAN eşyası olduğunu söylemeleri de zordur. Mesele şudur ki, İslam sanatında herhalde XVIII. yüzyıldan itibaren insanların ve hayvanların tasvirleri kesin olarak yasaklanmıştır. Bu Rus miğferinin üzerinde ise hayvanların, insanların ve atlıların resimleri yer almaktadır. Ayrıca daha dikkatli bakılırsa, miğfer iğnesinin solunda eğri kılıcını ileri geri sallayan atlı kadın olarak bir AMAZONUN tasviri fark edilebilir.

Keşke müzenin görevlileri müzede sergilenmekte olan eşyalar arasında, üzerindeki yazıların HALİS RUS olduğu Orta Çağ miğferlerini gösterseler! Belki bu tip eşyalar çok sayıdaki “Arap-Rus” eşyaları arasında az sayıda bulunuyorlardır. Bize gerçekte, ÇOĞU gördüğümüz gibi “Arap” harfleri ile ya da “okunamayan” dediğimiz harflerle kaplanmış olan TİPİK RUS SİLAHLARINI gösteriyorlarsa ne yapalım? Öyleyse bütün durum daha da enteresan olacaktır.

Moskova müzesi ve doğa koruma alanı olan “Kolomenskoye”deki durum da aynıdır.

23 Haziran 2001 tarihinde ziyaret ettiğimiz Ön Kapı’nın sergi salonlarında iki eski Rus asker miğferi gösterilmiştir. HER İKİSİNİN DE ÜZERİNDE YALNIZ ARAP DİLİNDE YAZILMIŞ OLAN YAZILAR VARDIR! Burada üzerinde Rus yazıları olan herhangi bir Rus miğferi sergilenmemiştir. Müzedeki her iki açıklayıcı levha bize bu miğferlerin Rus ustalar tarafından “orijinal Doğu eserlerinden” kopyalanmış olduğunu açıklamaktadır...

Bize  1998  yılında  Moskova  Hanedan  Armacılığı’nda  “açıklandığı”na  göre,  Rus silahlarına  koyulan  Arap  namlularını  güya  Araplar,  uzaktaki  Arabya’da  ve  İspanya’da yapmışlardı. Daha sonraki dönemde bazen Türkiye’de yapmışlardı. Saplar kılıçlara genellikle Rus’ta, yani bizim ustalarımız tarafından takılmıştı. Sonuçta sapları Rus olan, namluları ise yurt dışından gelen, “Arap” olan güya “toplanmış kılıçlar” çıkmıştı.  Kendi kılıç namlularımız yoktu, ya da bunları çok çok kötü yapıyorlardı. Ancak bu “kuramı”, mesela aşağıdaki göze çarpan  olgu  çürütmektedir.  Zaten  söylemiş  olduğumuz  gibi,  Moskova  Hanedan Armacılığı’nda F.İ. Mstislavskiy’nin kılıcı yer almaktadır. Bu kılıç konusunda tarihçiler şunu yazmaktadırlar: “Büyük kılıcın sahibi de yine F.İ. Mstislavskiy idi. Bunu NAMLUNUN ÜSTÜNDEKİ YAZI doğrulamaktadır. Geniş pulat namlusuna ALTINLA ARAP YAZILARI yazılmıştır. Bunlardan birinde “Savaş meydanında güçlü ve güvenilir bir koruyucu olacaktır.” diye söylenmektedir.” [33], s.207.

Ancak bu yorum tabloyu gerçekten tam olarak göstermemektedir. Tarihçiler namlunun üstündeki yazıyı net bir şekilde tarif etmemeyi tercih etmektedirler. Bu kılıcı 1998 yılında Moskova Hanedan Armacılığı’nda görmüştük. Namlunun üstündeki yazının yazılmış olmakla kalmayıp METALE DÖKÜLMÜŞ OLDUĞU ortaya çıkmaktadır. Yani BU YAZI NAMLU TAM ÜRETİLİYORKEN YA MADEN DÖVÜLÜRKEN YAPILMIŞ YA DA DÖKÜLMÜŞTÜR. Demirciler tarafından demirci ocağının yanında...  Bizi inandırdıklarına göre uzaklardaki “denizaşırı Araplar tarafından”. Gerçekte böyle olduğu şüphelidir. Büyük ihtimalle Rus kumandanı Mstislavskiy’nin Rus ismi Rus harfleri ile Rus silahçıları tarafından Rus atölyelerinde yazılmıştır. Rus ustaları namluya Arap yazısını da yazmışlardı. NE YAZDIKLARINI  ÇOK  İYİ  BİLİYORLARDI.  Yazdıkları  da  şudur:  “Savaş  meydanında güçlü ve güvenilir bir koruyucu olacaktır.”

“Arap” silahlarının bir kısmı herhalde XVI. yüzyıla kadar Rus-Orda’nın parçası olan Türkiye-Atamanya’da da üretilmekteydi.

Res.5.15’te Korkunç İvan’ın Stockholm Müzesi’nde yer alan miğferi gösterilmiştir [49], 1. cilt, s.131. Üzerinde HEM RUS HEM DE ARAP YAZILARI yer almaktadır. Üstelik daha büyük harfler ile yazılmış olan Arap yazısı Rus yazısının üzerinde, yani yukarıda bulunmaktadır. [49] Kitabında tarihçilerin Korkunç İvan’ın miğferini anlatırken miğferin etrafındaki kasnağından geçen Rus yazısının tamamını ayrı olarak gösterip, nedense ARAP yazısını göstermemelerinin sebebi anlaşılmamaktadır.

Demek ki, bir sebepten Rus Orta Çağ silahlarında bugün Arap yazıları olduğu düşünülen yazılar baskın gelmektedir. Buna bir kez dikkat edilir edilmez bunun gibi şeylere hemen hemen her adımda rastlanmaktadır. Bu şaşırtıcı olgu tarihin alıştığımız Skaliger- Romanov   versiyonuyla   bir   türlü   uyuşmamaktadır.   Bu   olgunun   bilinmesi   Romanov döneminden önceki Rus’un tarihinin, bugün bize gösterilmekte olan tarihe kıyasla bambaşka olduğunu anlamak için yeterlidir.

 

6. BİZİM YAPILANDIRMAMIZ AÇISINDAN ARAP FETHİ

Demek ki, eski Rus silahları ikide birde ARAP yazıları ile kaplanmıştır.

Bu da hem Yeni Kronoloji’ye hem de bizim yapılandırmamıza uygundur. Çünkü Yeni Kronoloji’ye göre, DÜNYANIN Orta Çağ dönemindeki ünlü ARAPLAR TARAFINDAN FETHİ ve fikirlerimize göre Rus-Orda’dan gelen Osmanlı fetihleri dönemi birbiri ile UYUŞMAKTADIR. Demek ki, bu her iki fetih, büyük ihtimalle XV-XVI. yüzyıla ait olan aynı büyük fethin farklı tarifleridir. OSMANLILARIN FETHİNİN tarifleri.