BÖLÜM 2.
KUTSAL KİTAP VAHİYİ XV-XVI. YÜZYILLARDAKİ OSMANLI=ATAMAN FETHİNİ ANLATIYOR
“Sayılar Yalana Karşı” kitabında, bölüm 3, Kutsal Kitap Vahiyi’nin, G.V. Nosovskiy ile birlikte yazarın saptadığı tarihlenmesi XV. yüzyılın sonu olarak sunulmaktadır. Bu yüzden, bu meşhur Kutsal Kitap metnine bakıp ona Yeni Kronoloji açısından göz atmakta fayda vardır. Bu bölümde yazar zaman zaman G.V. Nosovskiy ile birlikte “İmparatorluk” ve “Kutsal Kitap Rusu” kitaplarında elde ettikleri sonuçlara atıf yapmaktadır.
1. VAHİY’İN ÖZETİVahiy’in Kutsal Kitap’ın en esrarengiz ve karışık kitabı olduğu kabul edilmektedir. Bu kitap hakkında şunlar aktarılmıştır: <<Bu kitabın karışıklığı ona şaşırmaya engel oluşturmuyor. Bundan bir şeyler anlamıyorsam bile bu anlamayış benim kendi yeteneksizliğimden kaynaklanıyor. İçinde saklanan gerçeklerin yargıcı olamam ve onları kısır aklım ile ölçemem; akıldan daha çok inançla yönetilerek onların benim anlayışımın dışında olduğunu düşünüyorum”. İskenderiyeli Aziz Dionisius Yeni Ahit’in en esrarengiz ve sembolik kitabı Yuhanna’nın Vahiy ya da Yunanca Apokalips kehanetini böyle yorumlamıştır>> [623], s.5.
Vahiy’in özetini kısaca hatırlatalım.
Yuhanna, Patmos adasında bulunurken bir hayalet görüyor. İsa Mesih (İnsanoğlu) yedi kiliseye başvurarak Yuhanna’nın işiteceklerinin ve göreceklerinin hepsini yazmasını talep ediyor. Sonra yedi kilisenin sıralaması geliyor. İsa kiliselerin işlerini çok iyi bildiğini söyleyip her birinin içinde neyin yanlış ve neyin doğru olduğunu ifade ediyor. Sonra gökyüzünde şu olaylar gelişiyor. Bir taht ve üzerinde Oturan (İsa) ortaya çıkıyor. Tahtın etrafında dört hayvan ve yirmi dört ihtiyar bulunuyor. Oturanın elinde mühürlenmiş bir kitap ve mührü çıkarmaya layık bir Kuzu vardır. Mühürler sırayla çıkarılıyor, ölüm ve yıkımı getiren Mahşerin Dört Atlısı ortaya çıkıyor. Dünyanın felaketi patlak veriyor. Vahiy’in bu meşhur parçası N.A. Morozov’un keşfettiği ve A.T. Fomenko ve G.B. Nosovskiy’in kesin olarak 1486 senesi olarak saptadığı astronomik horoskopu içermektedir. Bkz. “Sayılar Yalana Karşı”, bölüm 3.
Sonra borulu yedi Melek ortaya çıkıyor. Her biri borusunu çaldıktan sonra dünyada yeni cezalar-felaketler üst üste yığılıyor. Birçok insan hayatını kaybediyor. Bir Melek, Yuhanna’ya içindekileri açıklamadan yemesi lazım olan kitabı gösteriyor. Yuhanna bu kitabın yerine halka açıklanacak bir başka kitap yazmalıdır. Tanrı’nın iki tanığı, ölüm ve halkların Cennet’e yükselmesi tarif edilmektedir. Dünya krallığı Tanrı’nın krallığına dönüşmüştür. Güneşi giyen Kadın ve bebek ortaya çıkıyor. Onlara bir ejderha saldırıyor. Kadın çöle kaçarak kurtuluyor. Ejderha yere devriliyor. Yedi kafalı ve on boynuzlu bir hayvan, ardından da sayısı
666 olan iki boynuzlu bir hayvan ortaya çıkıyor. Kuzu, Sion Dağı’nda affedilenlerle duruyor. Üç Melek Kıyamet gününün yaklaştığını haber veriyor. İsa yargılamayı yapıyor. Yedi Melek, Tanrı’nın öfkesi ile ülserli yedi kupayı alıp yere döküyor. Babil’in düşüşü ilan ediliyor.
Babillilere yaralardan kaçınmak için Babil’i terk etme emri veriliyor. Babil boşalıyor ve yok oluyor. Gök’te Babil’in düşüşüyle ilgili sevinç. Hayvan ateş gölüne atılmıştır. Şeytan zincire vurulmuştur, Mesih’in takipçileri bin sene hüküm sürüyorlar. Şeytan’ın zincirlerden kurtulması ve onun ateş gölüne düşürülmesi. Ölenler yüce ak tahtın önünde duruyorlar. Yuhanna, yeni göğü, yeni dünyayı, yeni Yeruşalem’i görüyor. Halklar kurtarılmıştır.
Vahiy’in özetini vermenin hiç de kolay olmadığı bellidir. Metin parçalı, ağır ve karışık simgeler ile doludur. Bu sebeple okuyucunun bu bölümü okumadan önce önüne Vahiy kehanetinin tüm metnini koyup arada bir ona bakmasını öneririz.
Bugünün kilise bakışı, Kutsal Kitap Vahiyi’nin (Yuhanna’nın Kehaneti) bir kehanet olduğu, yani gelecekte olup bitecek olayları haber verdiği yönündedir. Bizim sonuçlarımız bunun böyle olmadığını gösteriyor. Büyük ihtimalle Apokalips, olup bitmiş olaylardan, üstelik Avrasya tarihi için son derece önemli olan Orta Çağ olaylarından söz etmektedir. Bu kitabın yüzyıllar boyunca devam eden olağanüstü popülerliği ve onun imajlarının rolü, içinde yansıtılan gerçeklerin çok büyük önem taşıdığını gösteriyor.
Vahiy’in içinde bulunan horoskopun bizim tarafımızdan yapılan astronomik tarihlemesine göre, kitap en erken M.S. 1486 senesinde yazılmıştır. O halde, Apokalips XV. yüzyılın sonu–XVI. yüzyılın başlangıcına ait başka olayları da betimlemelidir. Bu olaylar nelerdi acaba? Soru şekillenir şekillenmez yapılandırmamız cevabı hızla bulmayı mümkün kılıyor.
Hemen, bu bölümün başlangıcında varsayımda bulunacağız, ardından da bu varsayım lehine kanıtlar sunacağız.
VAHİY XV-XVI. YÜZYILLARDA OLUP BİTEN OSMANLI=ATAMAN FETHİNİ TARİF ETMEKTEDİR. AYRICA, BATI AVRUPA’NIN VAAT EDİLMİŞ TOPRAK OLARAK YENİDEN FETHİNİ. BUGÜN GÖRDÜĞÜMÜZ BİÇİMDE APOKALİPS HALKLARA VE ONLARIN TORUNLARINA VAHİY’DE “KIYAMET GÜNÜ” SIFATIYLA TASVİR EDİLEN OSMANLI SALDIRISINI SÜREKLİ HATIRLATMAYA YÖNELİK ÖNEMLİ BİR İDEOLOJİK VE EĞİTİCİ KİTAP OLARAK TASARLANMIŞTIR.
Şimdi ise Vahiy’in ana konularını karıştıracağız ve XV-XVI. yüzyıllara ait hangi olayların yansıtılmış olduğunu anlamaya çalışacağız.
2. İSA’NIN (MESİH’İN) XV-XVI. YÜZYILLARDA “İKİNCİ GELİŞİ” OLARAK KOMUTAN YEŞU (İSA)
Vahiy’in ekseni İSA’NIN İKİNCİ GELİŞİDİR. Ayrıca, Vahiy şu sözlerle başlıyor: “İsa Mesih'in vahyidir. Tanrı yakın zamanda olması gereken olayları kullarına göstermek için” (Va.1:1). Yeni Ahit’te ise, “İbraniler’e Mektubu”nda aşağıdakiler bildiriliyor: “Mesih... bir kez kurban edildi. İkinci kez, günah yüklenmek için değil, kurtuluş getirmek için kendisini bekleyenlere görünecektir” (İbr. 9:28).
Vahiy’in özetini genellikle şöyle şekillendiriyorlar: İsa ikinci kez dünyaya geliyor, Kıyamet gününde yargılamayı yapıyor, salihleri günahkârlardan ayırıp salihleri Cennet’e, yani Yeni Yeruşalem’e ve günahkârları Cehennem’e yerleştiriyor. Bu motifler mabedlerdeki, kilise kitaplarındaki ve ikonlardaki çok sayıda Vahiy görüntüsünün esasını oluşturuyor.
Sonuçlarımıza göre, İsa Mesih XII. yüzyılda yaşamıştır, bkz. “Slavların Kralı” kitabı. Bundan aşağı yukarı üç yüz sene sonra, yani XV-XVI. yüzyıllarda evvela Musa liderliğinde başlayan, sonra da büyük komutan YEŞU (YUŞA İBN NUN), yani olasılıkla YENİ İSA (JESUS NOVIY), “İkinci” İsa tarafından sürdürülen Osmanlı=Ataman fethi yer alıyor. Bu fetih Kutsal Kitap’ın Mısır’dan Çıkış ve Yeşu kitaplarında tanrı ile mücadele eden İsraillilerin Vaat Edilmiş Toprağı fethetmesi olarak tarif edilmiştir, bkz. “Kutsal Kitap Rusu”, bölüm 5. Olasılıkla, bu önemli devir Vahiy’de İSA’NIN İKİNCİ GELİŞİ olarak betimlenmiştir. Orda Kazakları-İsrailliler haçlı oldukları için ve İsa Mesih’in bayrağı altında faaliyet gösterdikleri için bazı vakanüvisler onların liderini “Yeni İsa” olarak adlandırmayı mümkün bulmuştur.
3. VAHİY’DEKİ KIYAMET GÜNÜ, OSMANLILAR-ATAMANLARIN BATI AVRUPA’YA XV-XVI. YÜZYILLARDA SALDIRMASIDIR
A.T. Fomenko ve G.V. Nosovskiy’in “Kutsal Kitap Rusu” kitabında, bölüm 4-5, tarif edilen araştırmalarımıza göre, Osmanlı-Atamanlar’ın istilası, yalnızca Batı Avrupa için değil, o zamanın bütün dünyası için büyük bir sarsıntıydı. Batı Avrupa ülkeleri üzerinden bir saldırı dalgası geçmiştir. Bunun sebeplerinden biri, salgın bulaşan bölgelerin “temizlenmesi”, Batı Avrupa’nın ve Akdeniz Bölgesinin geniş bir kısmında yayılan hastalıkların ortadan kaldırılması idi. XIV. yüzyılda “Moğol” İmparatorluğu oluştuktan sonra, çar-hanların yaptırdıkları yolların, kervan ve savaş yollarının zinciri imparatorluğu sarmıştır. Bu yollar üzerinden ancak askeri birliklerin ve tüccarların değil, sıradan halkın, yolcuların, maceraperestlerin hareketli dolaşımı başlamıştır. Bu yüzden bir yerde patlak veren salgın, kolayca geniş topraklara ulaşabiliyordu.
Bölüm 1:3’te açıklandığı gibi, Orta Çağ Batı Avrupa kültü –yani XV-XVI. yüzyıllardaki “antik” pagan Bacchanaliaları– Avrupa nüfusu içinde bulaşıcı hastalıkların geniş şekilde yayılmasına yol açmıştır. Hem de yalnızca zührevi hastalıklar değil. İmparatorluğun hanları ciddi bir problemle karşı karşıya kalmıştır. Ama tıbbın o zamanki ilkel gelişme düzeyinde hastalıkların ve onların yayılmasının nedenleri pek anlaşılır değildi. Bundan dolayı tıp adamları etkili kitlesel tedavi yöntemleri sunamamıştır. Bu durumda, olasılıkla, hanlar doğru olan tek kararı vermiştir. Bu karar salgının bulaştığı bölgelerin hasta nüfusunu asker gücüyle ortadan kaldırmaktı. Hastaların evlerini yıkmaktı. Askerlere, salgının bulaştığı insanlara dokunmamaları emredilmiştir. Kılıçlar ve genellikle bütün silahların dezenfekte edilmesi, ya ateşin içinde tavlanması ya da suyun içinde kaynatılması emredilmiştir. Bunu çok kesin bir biçimde Eski Ahit Mısır’dan Çıkış ve Yeşu kitapları bildirmektedir. Bkz. “Kutsal Kitap Rusu”, bölümler 4-5.
Böylelikle büyük dalgalanmalardan sonra nihayet popüler olmayan bir karar alınmıştır, ardından da demir yumruk ile kayıtsız şartsız hayata geçirilmiştir. Elbette, ağırlıklı olarak aynı olan ama buraya, o zaman nüfusu az olan Avrupa’ya yüz yıl-yüz elli yıl daha erken, XIV. yüzyılın büyük fethi sırasında gelen Ordalı-“Moğollar”ın ahfatından oluşan Batı Avrupa nüfusu kendi han-imparatorunun bu kararına karşı çıkmıştır. Kimse can vermek istememiştir. Osmanlı=Atamanlara direniş göstermek amacıyla, silah tutabilen herkes silaha sarılmıştır, hatta hastalar bile. Orda’nın ilk dalgasının ahfadı Orda’nın ikinci dalgası ile karşılaşmıştır. Her ikisi de savaşmayı biliyordu. Bir savaş patlak vermiştir. Ama han- imparator emri tümüyle gerçekleştirilmiştir. Direniş acımasızca bastırılmıştır. Avrupa’yı derinden sarsan bu olaylar, olasılıkla, Vahiy’de “İsa’nın yargılaması” olarak yansıtılmıştır.
Vahiy boydan boya Kıyamet Günü’nün dehşet verici sahneleri ile doludur. Hristiyan geleneği Vahiy’i insanoğlunun Kıyamet Günü’nün tarifinin özü saymaktadır. Kıyamet Günü’nde herkesi kaçınılmaz son beklemektedir. Olup bitenlerin askerî yanı sürekli vurgulanmaktadır. İsa Vahiy’in sayfalarında ELİNDE ASKERÎ KILIÇLA betimlenmektedir. “İKİ AĞIZLI KESKİN KILICA sahip olan şöyle diyor” (Va. 2:12). “Gözleri ALEV ALEV YANAN ATEŞTİ sanki... Ağzından İKİ AĞIZLI KESKİN BİR KILIÇ uzanıyordu” (Va.
1:14, 1:16). “... Yanına tez gelir, AĞZIMDAKİ KILIÇLA ONLARA KARŞI SAVAŞIRIM” (Va. 2:16). “Ağzından ULUSLARI VURACAK KESKİN BİR KILIÇ uzanıyor. Onları demir çomakla güdecek. Her Şeye Gücü Yeten Tanrı'nın ateşli gazabının şarabını üreten masarayı kendisi çiğneyecek” (Va. 19:15). Ve benzeri.
Enteresan olan şudur ki, olasılıkla “ağız” kelimesi kanlı savaşın apaçık tablosunu biraz bulanıklaştırmak amacıyla kitabın redaktörleri tarafından daha sonra eklenmiştir (veya bu kelime bir başka kelimenin çarpıtılmış versiyonudur). Vahiy’in redaktörleri sanki kılıcı komutanın ELİNDEN alıp “AĞZINA” koymuşlar. Böylece iki ağızlı keskin savaş kılıcına sembolik bir anlam aktararak. Sonradan Vahiy’i resimlendirenler İsa’yı böyle, yani nedense ağzından çıkan kılıçla betimlemeye mecbur kalmıştır. Mesela, A. Dürer’in Vahiy için yaptığı meşhur gravüre bakınız, res.2.1. Sonuçta pek tuhaf bir görüntü ortaya çıkmıştır. Kılıç, ağzına hafifçe dokunarak sanki havada asılı durmaktadır, res.2.1a. Sanki İsa, insanları elinde tuttuğu gerçek kılıçla değil, ağzından çıkan bir soyut “kelime kılıcı”yla fethediyormuş. Kanlı gerçeğin yerine kaçamaklı alegori geçirilmiştir.
Sonradan aklı karıştırılan Orta Çağ ressamları Vahiy’in bu tuhaf sembolünden bir şeyler anlamaya çalışmıştır. Bu tarz teşebbüslerin izleri hemen hemen her adımda görülmektedir. Mesela H. Schedel’in güya 1493 senesine ait “Dünya Vakayinamesi”ndeki Vahiy için resimde, İsa KULAĞINA doğrultulan kılıçla betimlenmiştir. Bkz. res.2.2., res.2.3. Nedense ressam Vahiy’deki iki ağızlı keskin savaş kılıcının İsa’nın ağzından çıkması şeklindeki tuhaf ifadeyi tam bu şekilde düzeltmenin daha “doğal” olacağına karar vermiştir. Kitabı resimlendiren, kılıcı İsa’nın ağzından en azından biraz uzaklaştırmaya çalışmıştır. Mamafih uydurduğu çözüm yine de yarım ve pek tuhaf kalmıştır. Bunun yanı sıra, burada Orta Çağ illüstrasyon ressamlarının sağduyusunun, kalıplaşmış kilise otoritesi ile gizli mücadelesi görülmektedir. Bazı ressamlar, olasılıkla, Vahiy’in soyut şeyleri değil, aslında gerçek olayları tarif ettiğini hâlâ hatırlıyordu.
Olup bitenlerin gerçek anlamını yeniden kurmaya yönelik benzer bir teşebbüs res.2.4 ve res.2.5’te gösterilen XVI. yüzyıla ait Vahiy resminde görülmektedir. Burada ressam kılıcı baştan pek uzak, yani İsa’nın sol kolunun yanında, hem de kolu boyunca uzatıp yerleştirmiştir. Mamafih, ressam “kılıç”ı gösteriyormuş gibi yapmayı ve böylelikle kanon icaplarını karşılamayı hedefleyerek, İsa’nın ağzından çıkan bir çizgiyi yine de çizmiştir.
Enteresan olan şudur ki, bazı Vahiy illüstrasyon ressamları bu konuda çok daha serbest davranmıştır. Mesela Kapadokyalı Andreas’ın yorumlarını içeren Vahiy’de, İsa’nın kılıcı onun elinde betimlenmiştir, res.2.6, res.2.7. İsa’nın eli, göğsünün yanında olmasına ve kılıcı eline almamasına rağmen öyle çizilmiştir ki, atlı reisin, olması gerektiği gibi, elindeki kılıçla düşmanlarını vurarak atının nallarının altında bıraktığı ilk bakışta şüphesiz anlaşılıyor. Böylelikle burada Orta Çağ illüstrasyon ressamı bu Kutsal Kitap’ın konusunun gerçek içeriğini hemen hemen kelime kelime aktarmıştır. Komutan Yeşu (Yuşa ibn Nun, yani İsa Novıy=Yeni İsa) elinde kılıcıyla, ordusunu savaşa götürüyor. Vahiy’in orijinal, gerçek konusunun anlamı burada hemen hemen tümüyle yeniden kurulmuştur. İsa’nın kılıcı res.2.8 ve res.2.9’da sunulan Vahiy resminde çok daha açık ve doğal olarak gösterilmiştir. Bu minyatür 1799 senesine ait yorumlu Vahiy’dendir. Burada İsa kılıcı fiilen sağ elinde tutmaktadır. Yani komutan tamamen doğru bir biçimde betimlenmiştir ve resim bizi Vahiy’in, onun sonraki redaktörleri tarafından hafifçe bulanıklaştırılan gerçek anlamına döndürmektedir. Elbette ressamın arkasında görünmez kilise geleneği bulunmaktaydı, bunun için kılıcın tutamağı sanki İsa’nın çenesine uzanmaktadır. Buna karşın, XVIII. yüzyılda yaşayan illüstrasyon ressamının Vahiy’in bu sahnesinin gerçek anlamını çok iyi anladığı apaçık ortadadır.
Savaş metninde tuhaf görünen “ağız” kelimesi ile ilgili olarak şu fikri ifade edelim. Olasılıkla, ilkin Vahiy’in orijinal metninde burada Slavca RAT’ kelimesi, yani ordu kelimesi durmaktaydı. Keskin kılıçlarını kaldıran rat’ (ordu) çarpıcı ve hatırda kalan bir savaş imajıdır. Ancak sonraki redaktörler RAT’ (ordu) kelimesinin yerine ROT (dudaklar) kelimesini geçirdikten sonra bir adım daha atarak DUDAKLAR kelimesinin yerine AĞIZ kelimesini geçirmiştir. Böylece gayet açık bir savaş sahnesi –“İsa’nın Rati’nden keskin bir kılıç uzanıyordu”– dumanlanıp şematik, esrarengiz bir hale gelmiştir: Sanki İsa’nın ağzından bir kılıç uzanıyordu. Her şey ortadadır. XVII-XVIII. yüzyıllarda yaşayan Skaliger redaktörleri Kutsal Kitap’ta açık bir şekilde Slavca olan deyimlerin kalmasına izin verememişlerdi ki. “Kutsal Kitap Rusu” kitabında gösterdiğimiz gibi, XVII-XVIII. yüzyıllar arasında Slavca deyimler Kutsal Kitap’tan şiddetle kaldırılmıştı.
Ya da sonraki redaktörler XV-XVI. yüzyıllara ait olan eski Slavca Kutsal Kitap metnini gerçekten yanlış anlamışlar (yani “gerçekten anlamamışlar”) ve RAT’ kelimesini hatalı olarak AĞIZ, DUDAKLAR kelimesi olarak kabul etmişler. İtaatkâr ressamlar ise fırçaları ellerine alıp özenle ve yanlış olarak İsa’nın ağzından çıkan kılıcı tasvir eder olmuşlardır. Vahiy’de önüne geçilmez saldırının, ölümün, yangın yerlerinin, bozgunun, panik içinde kaçışın tablosu son derece açık olarak sunulmaktadır. Aşağıda salt birkaç tipik alıntı verilmektedir: “Güneş keçi kılından yapılmış siyah bir çul gibi karardı... Ay baştan aşağı kan rengine döndü... Gökyüzü dürülen bir tomar gibi ortadan... Dünya kralları, büyükleri, komutanları, zenginleri, güçlüleri, özgürü kölesi herkes mağaralara, dağlardaki kayaların arasına gizlendiler. Dağlara, kayalara, “Üzerimize düşün!” dediler, “Tahtta oturanın yüzünden ve Kuzu'nun gazabından saklayın bizi! ÇÜNKÜ ONLARIN GAZABININ BÜYÜK GÜNÜ GELDİ. BUNA KİM DAYANABİLİR?” (Va. 6:12, 6:14-17).Günümüze ulaşan kalıplaştırılmış Orta Çağ Vahiy resim geleneği burada söz konusu olanın bir gerçek harp, çok sayıda savaş olduğunu çok kesin bir şekilde göstermektedir. Mesela, res.2.10, res.2.11, res.2.12’de gösterilen eski resimlere bakınız. Savaşın kanlı çehresi iki anlama gelmeyecek bir biçimde betimlenmiştir. Hiçbir şematik şey bulunmamaktadır! Süvari, yere serilen atlılar, zırhlar, mızraklar, kan, çatışmalar, dehşet feryatları, şehirlerin bozguna uğratılması. Kutsal Kitap yorumcuları bütün bu savaş sahnelerinin alegorik olarak soyut anlamını daha geç, XIV-XVI. yüzyıllara ait Rus-Orda ve Osmanlı=Ataman devletinin gerçek tarihinin özenle bulanıklaştırılıp çarpıtıldığı XVII-XVIII. yüzyıllarda uydurmuştur (ve ahfadına inandırmıştır).
Vahiy XV-XVI. yüzyıllara ait gerçek tarihin belirgin izlerini korumuştur. Mesela, halklara TAM KİMİN saldırdığını çok kesin bir şekilde bildirmektedir. Bu, Vahiy’in zaten bilinen bir parçasıdır: “Şeytan atıldığı zindandan serbest bırakılacak. Yeryüzünün dört bucağındaki ulusları -Gog'la Magog'- saptırmak, savaş için bir araya toplamak üzere zindandan çıkacak. Toplananların sayısı deniz kumu kadar çoktur” (Va. 20:7-8).
“İmparatorluk” kitabında, bölüm 8:4, bildirdiğimiz gibi, Orta Çağ yazarları Kutsal Kitap’ta betimlenen Gog’la Magog’u Tatar-Moğollar ile özdeşleştirmekteydi. Vahiy’e dair eski resimler Orda’nın Rus askerlerinin genellikle düşünüldüğü şekilde tasvir edilen savaşçılarla doludur, res.2.13. Ekleyelim ki, mesela (güya yaklaşık 1270-1349 seneleri arasında yaşayan) Nikolay Lirskiy’in Vahiy yorumlarında Va.20:4 ayeti ile ilgili olarak şu açıklanmaktadır: “Burada HRİSTİYANLARIN TAKİBİNİN YENİLENMESİNİN lafı edilmektedir, bu takibi, bazıları Saladin’in (! - Yazar) takip etmesi olarak açıklamaktadır. Bana da bunların ülkelerinden 1202 senesinde çıkan ve hem Hristiyan hem de Pagan birçok insanı öldüren TATARLAR (Tartari) olduğu açıklaması daha mantıklı geliyor”. Alıntı [623]’ten alınmıştır, s.147. Vahiy konuyu şöyle geliştiriyor: “ATLI ORDULARININ SAYISI İKİ YÜZ MİLYONDU” (Va.9:16). Rus-Orda “Moğol” Rati’nin gerçekten “t’ma”lardan (Eski Rusça’da t’ma sözcüğü on bin ya da bir milyona eşit bir sayıyı veya bir yığını ifade ediyordu - Ç.N.) oluştuğunu ve TEMNİK (yığınbaşı) görevinin bulunduğunu hatırlatalım. O halde Vahiy’in bu kısmında da Orda’nın tasviri açık bir şekilde belirmektedir.
Vahiy ile ilgili bir başka enteresan eski resmi sunalım, res.2.14. Bu resimde, bir tekneyle, bu kitabı yazacağı Patmos adasına giden Vahiy’in yazarı Yuhanna’yı görmekteyiz. Kayda değer olan şudur ki, basit bir tekneyle değil, FİLONUN BAŞINDA bulunan SAVAŞ GEMİSİYLE gidiyor. Gemiler ağır silahlarla donatılmış, miğferli, zırhlı, mızraklı askerler ile doludur. Burada denizden bir istila tablosunun tasvir edilmiş olduğu apaçıktır. Şimdi anladığımız kadarıyla, burada XV-XVI. yüzyıllarda Avrupa’ya yönelen Osmanlı- Atamanlar’ın filosu betimlenmiştir. O halde, olasılıkla, orijinal Vahiy gerçekten Ataman istilasının bir katılımcısı tarafından yazılmıştır. Sonradan onun “günlüğü” edebi olarak denetlenip düzeltildikten sonra meşhur Vahiy haline getirilmiştir. Ve Osmanlı istilasının sürekli ihtarı olarak Kutsal Kitap’a dâhil edilmiştir.
Aslına bakılırsa Vahiy doğrudan doğruya savaştan bahsetmektedir. Mesela: “Gökte SAVAŞ oldu. Mikail'le melekleri ejderhayla savaştılar. Ejderha kendi melekleriyle birlikte karşı koydu, ama GÜCÜ YETMEDİ. Bu yüzden gökteki yerlerini yitirdiler” (Va.12:7-8). Ve sonra şöyle devam etmektedir: “Sonra canavarı, dünya krallarını ve onların ordularını, ata binmiş Olan’la O’nun ordusuna karşı savaşmak üzere toplanmış gördüm... Geriye kalanlar, ata binmiş Olan’ın ağzından uzanan kılıçla öldürüldü. Bütün kuşlar bunların etiyle doydu” (Va. 19:19, 19:21). Kargaların ölenlerin cesetleri ile beslendiği mutat savaş alanı tasvir edilmiştir. Hileli “gökte” kelimesi, anlamı bulandırmak üzere, olasılıkla, metne daha sonra dâhil edilmiştir.
Bu arada Taht’ta Oturan’ın ağzından uzanan kılıca gelince, şu açıklama sunulabilir. Olasılıkla, çar-hanın AĞZINDAN çıkan EMİR kastedilmekteydi. Kendisi kılıcı eline almamış olabilir. Ama kılıç kendi emri üzerine alınmıştır, yani sanki ağzından çıkmıştır.
Denetlenip düzeltilen Vahiy’in sayfalarında ateşli topların belirgin izleri korunmuştur, bunun kaydı da “Sayılar Yalana Karşı” kitabında, bölüm 3, geçmiştir. Buna şu Vahiy tablolarını da ekleyelim: “Melek buhurdanı aldı, SUNAĞIN ATEŞİYLE DOLDURUP YERYÜZÜNE ATTI. GÖK GÜRLEMELERİ, UĞULTULAR İŞİTİLDİ, ŞİMŞEKLER ÇAKTI, YER SARSILDI. Yedi melek ellerindeki yedi borazanı (topu mu? - Yazar) çalmaya hazırlandı. Birinci melek borazanını çaldı. KANLA KARIŞIK DOLU VE ATEŞ OLUŞTU, YERYÜZÜNE YAĞDI. YERİN ÜÇTE BİRİ, AĞAÇLARIN ÜÇTE BİRİ VE BÜTÜN YEŞİL OTLAR YANDI” (Va.8:5-7).
Orta Çağ savaş meydanları, silahların barut dumanı ve yangınların dumanıyla hızla kaplanmaktaydı. Ve Vahiy gerçekte şunu bildirmektedir: “Dipsiz derinliklerin kuyusunu açınca, kuyudan BÜYÜK BİR OCAĞIN DUMANI GİBİ bir duman çıktı. KUYUNUN DUMANINDAN GÜNEŞ VE HAVA KARARDI. DUMANIN İÇİNDEN YERYÜZÜNE ÇEKİRGELER YAĞDI. Bunlara yeryüzündeki akreplerin gücüne benzer bir güç verilmişti” (Va.9:2-3). Olasılıkla, dumanın içinden gelen ve akrep gibi sokan “çekirgeler”, topların ve misket tüfeğinin düşmanları vuran kızgın peşrevidir. Orta Çağ toplarının namluları, çoğunlukla, içinde aslanların olduğu güçlü hayvanların görüntüleriyle bezenmekteydi. Ağır silahlar, mesela obüsler genellikle atlı koşumlar ile taşınmaktaydı. Savaş sırasında topların uzun namluları-“kuyrukları” ateş, kükürt, duman püskürtmüştür. Bütün bunlar hemen hemen kelimesi kelimesine Vahiy’de tasvir edilmiştir: “Görümümde atları ve binicilerini gördüm. ATEŞ, gökyakut ve KÜKÜRT renginde göğüs zırhları kuşanmışlardı. Atların başları aslan başına benziyordu. AĞIZLARINDAN ATEŞ, DUMAN, KÜKÜRT FIŞKIRIYORDU. İNSANLARIN ÜÇTE BİRİ bunların ağzından fışkıran ateş, duman ve kükürtten, bu üç beladan ÖLDÜ. Atların gücü ağızlarında ve kuyruklarındadır (yani topların ağızlarında ve uzun namlularında idi - Yazar). Yılanı andıran kuyruklarının BAŞIYLA ZARAR VERİRLER” (Va.9:17-19). Ve benzeri. Sonraki ressamlar, işin anlamını kavramadan, topların yerine insanları öldüren, bilinmeyen, dehşet verici hayvanların fantastik görüntülerini titizlikle tasvir eder olmuştur. Kutsal Kitap’ta “Yılanlar” adı altında tam olarak ateşli topların kastedilmesi ile ilgili detaylar için “Kutsal Kitap Rusu” kitabına bakınız, bölüm 4:9-10.Bu arada Vahiy topların önceki tasvirine, yorumda söylendiği gibi, Mahveden anlamına gelen AVADDON (Grekçe APOLYON) adlı meleğin ateşli borazanlar-atlar- yılanlar-kuyruklara hükmeden çar olduğunu ekliyor (Va.9:11). Apolyon’nun Slavca OPALİT’, OPALYONNIY (YANİ YAKMAK, YANMIŞ, YAKILMIŞ) kelimelerinin hafifçe çarpıtılmış versiyonu olması olanak dışı değildir. Gerçekte silahların ateşi savaş meydanlarındaki insanları yakıyordu.