A. Fomenko, G. Nosovskiy

A.A. ZALİZNYAK VE V.L. YANİN’İN ‘NOVGOROD TARİHLEMELERİ’ HAKKINDADIR. ONLAR XVIII. YÜZYILA AİT HUŞ KABUĞUNU XI. YÜZYIL İLE NASIL TARİHLANDİRDİKLERİ HAKKINDADIR.


Res.3.41.

Azize Barbara'nın görüntüsüyle huş kabuğu.
Volhov nehri kıyısındaki Novgorod şehrinde
yer alan kazılarda bulunmuştur.
Bulunduğu toprak tabakası V.L. Yanin tarafından XI.
yüzyılın ilk otuz senesi olarak tarihlendiriliyor [290:1], s.202.
Ama huş kabuğunda aşağıda Adem'den sayılan sene yazılıyor,
o da 7282 senesidir.
Sivil takvime çevrilirken M.S. 1774 senesi çıkıyor.
Yani on sekizinci yüzyılın sonu!
Fotograf [290:1], s.203'ten alındı.

A.A. Zaliznyak ve V.L. Yanin makalelerinde ‘Novgorod’ arkeolojisi alanında son zaman yer alan sansasyonel keşifleri anlatıyorlar. Makaledeki söz konusu iki şeydir. Birincisi, Azize Barbara görüntülü huş kabuğudur, resim 3.41. İkincisi, A.A. Zaliznyak ve V.L. Yanin’in ‘Novgorod Zeburu’ olarak adlandırdığı balmumu ile kaplayan ve üzerinde yazılar çiziktirilen üç tablettir, [1], s.202-203. İkisi de 2000 senesinde yer alan kazılar süresinde Volhov nehri kıyısındaki Novgorod şehrinde bulunmuştur [1].

 

Res. 3.41. →

Bu keşiflerin tarih bilimi ve dil bilimi için kıymetini değerlendirecek değiliz. Bu konuda bizi ilgilendiren, tek formel şeydir. Toprakta bulunan ve A.A. Zaliznyak ve V.L. Yanin’in yazdığı üzerlerinde yazılar bulunan antikaların tarihlenmesi nedir? A.A. Zaliznyak ve V.L. Yanin, bunun XI. yüzyılın başı olduğunu ispatlamaya çalışıyorlar [1]. Daha kesinse, içinden sözü geçen huş kabuğunun çıkarıldığı toprak tabakasını XI. yüzyılın ilk üçte biri olarak tarihlendiriyorlar [1], s.202. İçinden üç tabletten ibaret ‘Zebur’un çıkarıldığı toprak tabakasını ise aynı XI. yüzyılın dörtte biri olarak tarihlendiriyorlar [1], s.203. Böylelikle, A.A. Zaliznyak ve V.L. Yanin’in düşüncelerine göre, bulundukları ‘eski’ Novgorod cisimlerin ikisi de güya yaklaşık bin sene önce yaratılmıştır. Bundan A.A. Zaliznyak ve V.L. Yanin emince bunların gerçekten çok eski metinler olduğuna dair sonuçları çıkarıyorlar. Üç tabletten ibaret ‘Zebur’ hakkında, örneğin, [1]'de bunun 'Rusların yazma okuma bilen ilk neslinden gelen birinin eliyle yazıldığı' deniyor. Ki belki, büyük olasılıkla Rus’un vaftizi’ni görmüş biri [1], s.206.

 

[1]'de öne sürülen tarihlemelerin kesinliği şaşırtıyor. A.A. Zaliznyak ve V.L. Yanin örneğin ‘Novgorod Zeburu’ konusunda şunu yazıyorlar. ‘Genel hatlarıyla bu anıtın 990’lı yılların sonu 1010’lu yılların başlangıcı ile tarihlendirilmiş olması lazım’ diye aktarıyorlar. Yani onu yaklaşık on senelik kesinlikle tarihlendiriyorlar. Sözü geçen huş kabuğunun öne sürdükleri tarihlemesi, onun ‘kesinliği’ açısından geride değildir. Bunun için 30 senelik arkeolojik tarihleme aralığını sunuyorlar (dokuzuncu yüzyılın ilk üçte biri). Böylelikle bu sefer ‘Novgorod’ tarihlemesi aşağı yukarı 15 senelik kesinlikle elde edildi[1], s.202.

 

Burada 'Novgorod' kelimesini tırnaklar içine neden aldığımızı açıklayalım. Araştırmalarımıza göre – örneğin 'Rus'un Yeni Kronolojisi' kitabımıza bkz. – Volhov nehri kıyısında bulunan ve V.L. Yanin'in senelerce kazılar yürüttüğü çağdaş Novgorod şehrinin, Rus vakayinamelerinde tarif edilen Büyük Novgorod ile hiç alakası bulunmamaktadır. Olasılıkla, Volhov nehri kıyısında bulunan çağdaş Novgorod, eski Rus tarihini çarpıtmak amacıyla yalnızca XVII. yüzyılda ilk Romanovlar tarafından ‘Novgorod’ olarak adlandırılmıştır. XVI. yüzyılda ‘okolotok’ (yani çevre, etraf – Terc.) olarak adlandırıldı, bkz. [2], s.9 ve 'Rus, İngiltere ve Roma'nın Yeni Kronolojisi' (Delovoy Ekspres Basım Evi, 2001) veya 'Dünya Tarihinin Yeniden Yapılandırılması: 1999-2000'de araştırmalar'. Keşfettiklerimize göre, Volhov nehri kıyısında bulunan Novgorod'un tarihinin XV.-XVI. yüzyılların öncelerine inmesi pek mümkün değildir. Hem de hatta o zamanlar için pek küçük bir yerleşme olarak. Bügün 'Kremlin' veya 'detinets' olarak tumturaklı adlandırılan Novgorod kalesi, büyük ihtimalle, İsveç ile mücadele etmek amacıyla sıradan bir askeri tesis olarak ancak XVII. yüzyılda inşa edilmiştir. Bütün bunları 'Rus, İngiltere ve Roma'nın Yeni Kronolojisi' kitabının (Moskova, 2001) 'Novgorod' dendrokronolojisine adanan bölümünde açıklamıştık. Bu aşamada vurgulamak istediğimiz şudur ki, Volhov'daki Novgorod'da eski kaldırım tabakaları arasında XV.-XVI. yüzyılların öncelerine ait cisimler bulunamaz. Çünkü o zamanlarda ne kendi kent, ne de onun kaldırımları vardı büyük ihtimalle. V.L. Yanin’in öne sürdüğü, bu kaldırımların alt tabakalarının XI. yüzyıl olarak tarihlendirilmesi, yeterince kanıtlı değidir. Bu tarihlendirme büyük ihtimalle hatalıdır, doğru olan tarihlendirme ise çok daha geç döneme aittir, bkz. 'Rus, İngiltere ve Roma'nın Yeni Kronolojisi' (Moskova, 2001).

Şimdi, A.A. Zaliznyak ve V.L. Yanin'in sözü geçen cisimlerin ilkini yani huş kabuğunu nasıl tarihlendirdiğine bakalım. Onların makalesinden borç alınan fotografı resim 3.41'de gösterilmektedir.

 

A.A. Zaliznyak ve V.L. Yanin'in makalesinde [1] öne sürülen tarihleme yöntemi, eski, toprağa batan kaldırımların tarihlendirilmesine dayalıdır. Onlar şunu yazıyorlar. '2000 yılı mevsimi hoş bir tesadüfle başlamıştır. XI. yüzyılın ilk 35 senesine ait tabakada 'küçük bir huş kabuğu bulunmuştur. Onun iki tarafında insan figürleri ciziktirilmiştir. Bir taraftaki görüntü İsa Mesih olarak saptanıyor. Öbür taraftaki figür pek rahat okunabilen 'Barbara' yazısı ve halka içine alınan 'A' harfi (Yunanca 'aziz' - АГIОС kelimesinin gemişçe kullanılan kısalması) ile donatılmıştır. Azize Barbara'nın imaji, dini kurallara sert bir biçimde uygun gösterildi: taçlı azizenin ellerinde haçı bulunuyor’ [1], s.202. Bkz. res. 3.41.

 

Böylelikle, huş kabuğu, içinde bulunduğu toprak tabakasının tarihlemesine dayalı olarak [1]'de tarihlendirilmiştir. Bu arada genişçe bilindiği gibi kendi ‘Novgorod’ arkeoloji tabakaları, toprağa batan ve Volhov’daki Novgorod’da yalnızca XX. yüzyılda kazılan kaldırımların dendrokronolojisine dayalı olarak tarihlendiriliyor. Kazılarla uğraşan, arkeologlardı, genellikle V.L. Yanin’in başkanlığında. Genel olarak ‘Novgorod’ tarihlemeler ölçeği, V.L. Yanin tarafından nispeten taze geliştirildi. Dendrokronoloji tarihleme ana fikrinin pek mantıklı olduğunu vurgulayalım, ancak  bu fikrin V. L. Yanin’in ileri sürdüğü ‘Novgorod’ uygulanması, ciddi şüpheler uyandırıyor.

 

Kitaplarımızda Novgorod dendrokronolojisinden bahsederek işin özetini anlatmıştık, bkz. [9], bölüm 1; [7], bölüm 3:12. Burada işte sözü geçen huş kabuğu örneği üzerine V. L. Yanin’in geliştirdiği  'Novgorod' dendrokronolojisi hakkında ifade ettiğimiz şüphelerin esasli olduğundan tekrar ikna olacağız.

 

Mesele şudur ki, bu huş kabuğunun üzerinde AÇIK BİR TARİH VARDIR. Hem de pek net ve iyi korunan bir tarih. Böylelikle V.L. Yanin’in dendrokronoloji tarihlemelerinin doğruluğunu KONTROL ETMEK imkanı elde ediyoruz. Huş kabuğundaki tarihin gerçekten XI. yüzyıla, - yani V.L. Yanin’in yöntemine göre huş kabuğunun bulunduğu kaldırım tabakasının tarihlemesine - uyduğu doğru mu? Öyle ise, ‘Novgorod’ dendrokronolojisi belli bir kanıdı alırdı. Yoksa, tersine V.L. Yanin’in ‘Novgorod’ tarihlemeleri ile kendi ‘Novgorod’ buluntuları arasında bir çelişki ortaya çıkıyor. Son durumda bu tarihin ne olduğunu ve V. L. Yanin’in öne sürdüğü kaldırım tabakasının tarihlemesinden (güya XI. yüzyıl) ne kadar farklı olduğunu ortaya çıkarmak ilginçtir. A. A. Zaliznyak ve V. L. Yanin’in Azize Barbara’nın görüntüsünün altında tarihin bulunmasını tartışmadığının altını çizelim.

 

← Res. 3.42.

Azize Barbara'nın görüntüsünün altındaki tarih. Yukarıda fotoğrafın büyütülmüş kısmı ve aşağıda kalemle tamamlayan resim. Burada XVIII. yüzyıla ait el yazısı vasıtasıyla Arap rakamlarıyla 7282 yazılıyor (yani M.S. 1774 senesi). Yukarıda ve sağda kilise İslav 'з' harf rakamı, yani 7 eklenmiştir. Bu, sözde 'indikt'tir, kilise sistemindeki 15 senelik periyod ile ve Eylül'de başlayan sene'nin tespitidir. 1774 senesinde indikt gerçekten 7'ye eşitti. İndiktin eklenmesi tarihe belli anlamda kilise içeriğini aktarır, onu eski Rus kilise kitaplarında kullanılan tarih numunesine daha uygun yapıyor. Ana tarihten farklı olarak arkaik indiktin çağdaş Arap rakamlarıyla değil, eski İslav rakamlarıyla gösterilmiş olduğu da pek doğal görünüyor. Fotoğraf [290:1], s.203'ten alınmış (büyütülmüş).

Onlar şunu yazıyorlar, ‘Bir ilginç ayrıntı daha. Huş kabuğundaki Azize Barbara’nın görüntüsünün altında tarih çiziktirmiştir…’ [1], s.203. A. A. Zaliznyak ve V. L. Yanin’in bu tarihi net olarak nasıl anlayıp okuduğunu biraz sonra anlatacağız. Bu, ayrı bir konuşmanın konusudur. Şimdi res. 3.42’ye bakalım. Bu resimde huş kabuğunun çiziktirilmiş tarihi içeren alt kısmının fotografının büyütülmüş görüntüsü bulunmaktadır. Tarihin yazılmış değil, çiziktirilmiş olduğunu vurgulayalım [1], s.203. El yazısının göze çarpan özelliği bununla açıklanıyor, onun hatları zorla eğiliyor, kalemle yazıldığında gibi hiç kolay değil.

Açıkçası huş kabuğundaki yazıyı okumak hiç de zor değildir. XVIII. YÜZYIL İÇİN ALIŞILMIŞ EL YAZISI, ADİ ARAP RAKAMLARI İLE YAZILAN, 7282. Anlaşılan bu, Rus kilise geleneğine, yani Bizans geleneğine uyarınca ‘Adem’den sayılan’ senedir. Genişçe bilindiği gibi bu geleneğe göre Mesih ile bağlı ve bugün kullanılan takvim 5508 senesinde başlıyor. Söylenmesi gereken, ‘Adam’dan’ başlayan döneme göre kullanılan takvim, Rusya’da  I. Petro’nun reformlarına kadar resmiydi. Fakat bunların sonrasında da Rus milleti uzun zaman bu takvimi kullanmışlar, özellikle kilise konularında. Hatta bugün bazı kilise baskılarında bu eski geleneğe göre yazılan seneler bulunabilir. Bunlar çok arkaik görünüyor artık, ama günümüzde de bunlara rasgelmek mümkündür. Huş kabuğunda belirtilen 7282 senesinin  adi takvimde M.S. 1774 senesini yansıttığını saymak güç değildir, çünkü 7282-5508 = 1774. Yani on sekizinci yüzyılın sonudur!

 

Huş kabuğunun üzerinde yazan kişinin el yazısı, tam olarak XVIII. yüzyıl için tipiktir. Gerçekte bir bakalım, bu kişi rakamları titizce, ayrıntılı olarak çizdi. İlk rakam 7. Genellikle neredeyse bugünküsüne benzer, ancak onun dibinde net bir büküm veya ‘kuyruk’ görünüyor, res. 3.42. Günümüzde ‘kuyruklu’ yedi rakamı artık yazılmıyor. Fakat XVIII. yüzyılın sonunda huş kabuğunun üzerinde çiziktirildiği gibi aynen yazılıyordu.

Bundan ikna olmak için o zamana ait eski belgelere bakalım. Res. 3.43’te 1776 senesine ait el yazısı Moskova sokak planının bir parçası gösterilmektedir. Planda XVIII. yüzyılın sonu için tipik el yazısıyla ayrıntılı çizen çok rakam bulunmaktadır. Ayrıca sokakların isimlerinden ‘Dmitrovka’ harf yazısı görünüyor, res. 3.43. Bu planı, ‘XII.-XVIII. yüzyıllara ait belgelerle anlatılan Moskova Tarihi’ ("История Москвы в документах XII-XVIII" веков [3], s.218) kitabından almıştık. Bu kitaptaki bu planın adı ‘Petrovskaya Sokağında tiyatro inşaatı için ayrılan arsanın çizmi. 1776 senesi.’ ("Чертеж земли, отведенной на Петровской улице под постройку театра. 1776 г."). Bu, XVIII. yüzyıla ait orijinal belgedir [3], s.218.

 

Res. 3.43.



Res.3.43
XVIII. yüzyıla ait el yazısının örneği olarak alınan plan. ‘XII.-XVIII. yüzyıllara ait belgelerle anlatılan Moskova Tarihi’ ("История Москвы в документах XII-XVIII" веков) kitabından alınmıştır. Şu isim altında ‘Petrovskaya Sokağında tiyatro inşaatı için ayrılan arsanın çizmi. 1776 senesi.’ ("Чертеж земли, отведенной на Петровской улице под постройку театра. 1776 г.").
[330:1], s.218'den alınmıştır.

 

 

 Res. 3.44’te bu planın bazı rakamları daha büyük gösteriliyor. Yedi’nin o zamanlarda gayet belirgin bir kuyrukla sık yazıldığı iyi görülüyor. Yani huğ kabuğundaki ile harfın yazıldığı gibi. Böylelikle, ‘huş kabuğunun’ tarihinin ilk rakamı. YEDİdir.

 

Res. 3.44.



Res.3.44

XVIII. yüzyılın sonuna ait Rus el yazısındaki iki olarak rakamların ve D (Д) harfinin yazılmasının örnekleri. [330:1], s.218'den alınmıştır.

 

İkinci ve dördüncü rakamlar tamamen aynı çizilmiştir. Bu, alt ucunda küçük, aşağıya inen kuyruk olan bir yaydır, res. 3.42. XVIII. yüzyılda iki rakamı böyle yazılıyordu. Res. 3.44.’te verilen örneklerde iyi görülüyor. Bu arada XVIII. yüzyılda iki rakamı ve d (Д) harfi Rus el yazısıyla aynı yazılıyordu. Belki çünkü d harfi iki (dva - два) kelimesinin ilk harfidir. O zamana ait el yazısında D (Д) harfi ve iki rakamının tam eşitliği, XVIII. yüzyıla ait bir başka resimde de açık görülüyor örneğin, res. 3.45.

Res. 3.45.



Res. 3.45
XVIII. yüzyılın sonunda D harfi tıpkı tıpkısına iki olarak yazılıyordu. Başka bir değişle, o zamana ait Rus el yazısında iki ve D harfi birbirinin yerine geçerdi. Resim, ‘XII.-XVIII. yüzyıllara ait belgelerle anlatılan Moskova Tarihi’ ("История Москвы в документах XII-XVIII" веков) kitabından alınmıştır. Şu isimle ‘Presnya göletlerinde gezinenler için köprücükler. XVIII. yüzyıla ait resimler’.
[330:1], s.210'den alınmıştır.

 

Bu resmi de ‘XII.-XVIII. yüzyıllara ait belgelerle anlatılan Moskova Tarihi’ ("История Москвы в документах XII-XVIII" веков [3], s.218) kitabından almıştık. Bu resim, ‘Presnya göletlerinde gezinenler için köprücükler. XVIII. yüzyıla ait resimler’ adındaki resimler arasında yer alıyor "Мостики для гуляющих на пресненских прудах. Рисунки XVIII в.", [3], s.210. Bu resmin büyütülen parçası res. 3.46’da gösterilmektedir.

 

Res. 3.46.



Res.3.46
Önceki resmin büyütülmüş yazıyla kısmı. [330:1], s.210'den alınmıştır.

 

Ama o zaman d harfinin (yani iki) XVIII. yüzyılda tamamen alt kuyruksuz yazıldığını vurgulamadan olamayız. Yani ikiden yalnız üst kısmı kalıyordu. Onun alt kısmı, yanı kuyruk, meğerse mutlak değildi. D harfi, sçzü geçen 1775 senesi planında Dmitrovka kelimesinde bu tarzda yazılmıştır, res. 3.43, res. 3.44. Bu, yalnızca ikinin üst yayıdır. Alt kuyruk bulunmamaktadır. İkiye karşı aynı yaklaşımı huş kabuğunun üzerindeki yazıda da görüyoruz, res. 3.42. İkilerin ikisinde alt kuyruklar neredeyse çizilmemiştir. Buna rağmen küçük olsa da bulunuyor, 3.42.

Tarihteki üçüncü rakama gelince bu, iki kavisli bir çizimle gösterilen sekizdir. Zaten sekiz huş kabuğu üzerinde çiziktiriliyorsa bu şekilde çıkmalıydı. Yazma yönteminden kaynaklanan belli bir göreliliğe rağmen, sekiz pek açıkça tanınıyor, res. 3.42. Netice olarak 7282 tarihini (senesini) ediniyor. Yukarıda söylediğimiz gibi, bu tarih, çağdaş takvime göre verilmiş olmamasına rağmen kolay yorumlanıyor. Çağdaş takvime çevrilirken 1774 senesini ediniyoruz. Bu, XVIII. yüzyılın sonudur, II. Ekaterina’nın dönemidir.




Res.3.47.
Huş kabuğunun üzerindeki tarihin,
- 7282 (Arap harfleriyle) indikt 7 (kilise İslav 'zelo') - XVIII.
yüzyılın sonuna ait el yazılarından toplanan aynı tarih ile kıyaslaması.
Bu tarih çağdaş takvime göre M.S. 1774 sene ediyor
(7282 - 5508 = 1774)


← Res.3.47.

 

Res. 3.47’de huş kabuğunun üzerindeki ‘7282’ tarihini XVIII. yüzyıla has el yazısıyla çizilen 7282 sayısına kıyasla gösteriyoruz. Bu sayı sözü geçen 1776 planından alınan rakamlardan toparlanmıştır. Her iki durumda da aynı sayının yazılmış olduğu ortadadır. Hem de aynı edayla. Tek fark şudur ki, bir durumda sayı yassı bir yüzeyin üzerinde yazılmıştır, öbüründe daha sert yüzey olan huş kabuğunun üzerinde çiziktirilmiştir. Çiziktirilen hatlar elbette el yazısından daha doğrultulmuş çıkmış.

 

Şimdi huş kabuğunda 7282 sayısından yukarı ve sağda kilise İslavcasından gelen  ‘з’ rakam-harfi, yani 7’nin de bulunmasına dikkat edelim, res. 3.42. Bunun işbu durumda ne anlamına geldiğini anlamak kolaydır. Bu sözde ‘indikt’, yani 15 senelik periyod ile özel halkalı saymaya göre senenin numarasıdır.

 

1774 senesinde indiktin GERÇEKTEN YEDİ’YE EŞİT olduğunun altını çizmek önemlidir. Bir tarihe indiktin eklenmesinin bu tarihi belli anlamda daha çok ‘dini’ hale getirdiğini kaydedelim. Yani eski Rus kilise kitaplarında kabul edilen tarihleme modeline uygun hale. Arkaik indiktin daha çağdaş olan ana tarihin aksine çağdaş Arap rakamları vasıtasıyla değil, eski İslav rakamları vasıtasıyla aktarılmış olduğu pek doğal görünüyor.

 

Sonuçta huş kabuğunun üzerindeki tarih içinde ilk yedi’den sonra altta olasılıkla nokta anlamına gelmiş olan küçük bir kanca olduğuna dikkat çekelim, res. 3.42. Huş kabuğunun üzerinde noktayı çiziktirmek mesela kalemle kağıt üzerinde gibi kolay olmadığını kaydedelim. Bu yüzden nokta yerine yalnızca küçük bir kancaya çiziktirebildiler. Bu kanca vasıtasıyla olasılıkla binler tarihin diğer rakamlarından ayrılmıştır. Tarihlerde Arap rakamları vasıtasıyla belirtilen binlerin diğer rakamlardan sıkça noktalar vasıtasıyla ayrıldığını hatırlatalım. Söylenmesinin zamanı gelmişken, tarihler kilise İslav rakamları vasıtasıyla yazıldığında binleri ayrılmak için nokta kullanılmıyordu. Nokta yerine binleri göstermek için özel bir simge kullanılıyordu, o da iki yatay hat ile kaplanan yatık çizgiydi. Bu simge, bin anlamına gelen rakamın sonrasında değil, öncesinde duruyordu. Böyle simgeyi huş kabuğunun üzerinde çiziktirmek pek kolay, çünkü yalnızca doğru hatlardan ibarettir. Ancak bu simge burada bulunmamaktadır. Tek bu gerçek, huş kabuğunun üzerindeki tarihin A.A. Zaliznyak ve V.L. Yanin’in düşündüğü gibi kilise İslav rakamları vasıtasıyla yazılmamış olduğuna dair fikre yol açmak yeterlidir [1]. Şimdi A.A. Zaliznyak ve V.L. Yanin’in bu tarihi nasıl okuduğunu anlatalım. Bu pek enteresan ve belli anlamda eğiticidir. Aşağıda alıntı sunuyoruz.

‘Ve bir daha ilginç (yani o kadar önemli mi değil? – Yaz.) detay. Huş kabuğunun üzerindeki Azize Barbara’nın görüntüsünün altında (dünya kuruluşundan) 6537 senesi olarak okunan tarih çiziktirilmiştir, ki 1029 senesine uygundur. BİRİNCİ, ÜÇÜNCÜ VE DÖRDÜNCÜ RAKAM, İSLAV SİMGELERİYLE AKTARILMIŞTIR, S.G. BOLOTOV’UN TAHMİNİNE GÖRE İKİNCİSİYSE LATİN SİMGESİ VASITASIYLA. Demek ki, Azize Barbara’yı gösteren kişi 500 anlamına gelen sayıyı yalnızca İslav simgeleriyle göstermeyi zorlaştı, fakat onun Batı geleneği uyarınca nasıl yazıldığını biliyordu.’ [1], s.203. Adi, bugün de kullanılan Arap rakamları vasıtasıyla yazılan sayıyı o kadar tuhaf okumanın yöntemini genişçe yorumlamaktan kaçınacağız. İlgilenen okuyucuya sadece İslav rakam-harfleri vasıtasıyla aktarılan 6537 tarihinin (yani M.S. 1029 senesi, çünkü 6537-5508 = 1029) nasıl görünmesi gerektiğini bildirelim. Şöyle yazılıyor, S Ф Л З

 

Burada 'S' – İslav 'zelo' harfi, özel ek simge varken 6000 sayısı anlamına gelmektedir;

'Ф' – İslav ‘fert’ harfi, 500 anlamına gelmektedir;

‘Л’ – İslav ‘lüdi’ (insanlar), 30 anlamına gelmektedir;

‘3’ – İslav ‘zemlya’ (toprak) harfi, 7 anlamına gelmektedir. 

 

BUNA BENZER HİÇ BİR ŞEY HUŞ KABUĞUNUN ÜZERİNDE YAZILMAMAKTADIR. ÜZERİNDE BUNLARDAN HİÇ BİR HARFİ YOKTUR. SON OLAN ‘ZEMLYA’DAN BAŞKA. Ama ‘zemlya’ harfi burada fark edici değildir. Birincisi, bu harf BİRİMLERDENDİR, bu yüzden kendi tarihe ait olsaydı bile, çok etki gösteremezdi. İkincisi, bu harf ana tarihe ait değildir. Res. 3.42’de huş kabuğunda ‘zelo’ harfinin diğer rakamlarla bitişik yazılmamış olduğu iyi görülmektedir. Bu harfin, ana tarihten sağ ve yukarıda durduğu açıktır ve ayrı bir şey kasettiği ortadadır. Yukarıda söylediğimiz gibi, bu huş kabuğundaki gerçekten bir İslav rakamıdır, ama burada kendiliğinden duruyor ve 1774 senesinin indikti kastediyor. Bu indikt gerçekten 7’ye eşittir. Şimdi ilk üç harfe bakalım, res. 3.42. Eğer [1]’de öne sürüldüğü gibi bunlar, dini İslav 6537 sayısı ise, o zaman bu rakamlar ‘zelo’, ‘fert’ ve ‘lüdi’ olması gerekiyor. Çok istenirken bile bunları huş kabuğu üzerinde ‘görmek’ mümkün mü? Hadi bakalım, anlamaya çalışalım.

Birincisi, yukarıda söylediğimiz gibi, ilk, 6000 anlamına gelen ‘zelo’ harfi, özel, bin’i kastedilen simge bulundurmalı. Huş kabuğunun üzerinde BÖYLE BIR SIMGE BULUNMAMAKTADıR, res. 3.42.

 Ama en önemlisi bu da değil. Simge yazılmayabilirdi. Aslında huş kabuğundaki 7, dini İslav ‘zelo’ harfiye görelilikle uyuşturulabilir, res.3.42. Ancak bunu yapabilmek için ‘zelo’nun üst kısmını karşı tarafa çevirerek onu aynada gibi yansıtmak gerekecek. Fakat dini İslav tarihlerinde ‘zelo’ harfinin böyle okuma tarzı, bazı tarihçiler tarafından pek sık kullanılıyor. Bizim kanımızca bu temelsizdir. Ama burada detayları geçelim ve geçerli olarak ilk harfin A.A. Zaliznyak ve V.L. Yanin tarafından doğru okunmuş olduğunu kabul edelim.

En önemli rakam olan ikinci rakama bakalım. Neden en önemli rakam olan odur? Çok basit. Bu, yüzleri belirten rakamdır. Yaklaşık tarihi belirtenin yüzler olduğu açıktır. Bundan sonra diğer rakamlar o kadar önemli değil. Mesela, bini kasteden rakamın anlamını sonuçta anlamak mümkündür. Çünkü onun değişmesi, tarihi en azından bin sene oynatıyor. Bin sene yanılmak o kadar da kolay değildir. Oysa ‘çok eski’ tarihlerin okunduğunda böyle de oluyor, fakat buna delmeyelim, detaylar için bkz. [6]. On’ları ve birimleri kasteden rakamlara gelince, bunlar hatta ‘birleştirilmiş gayretlerle’ tarihi yüz seneden daha çok oynatamaz. Yani yine yaklaşık tarihi etkilemez.

 

Böylelikle burada ‘kritik’ olan, tek yüz’leri kasteden rakamdır. ‘Novgorod’ dendro kronolojisi doğru olsaydı bunun ne olacağına ona bir bakalım. Huş kabuğunun üzerindeki buna benzer bir şey bulunabilir mi? Hemen diyelim ki yok, hayır, bulunamaz. Ve yukarıda sunulan alıntıdan kaynaklandığı gibi A.A. Zaliznyak ve V.L. Yanin fiilen bunu itiraf etmek zorunda kalıyorlar. Huş kabuğunun V.L. Yanin’in yöntemi vasıtasıyla XI. YÜZYILIN İLK OTUZ SENE OLARAK TARİHLENEN toprak tabağında bulunmuş olduğunu hatırlatalım [1], s.202. Basit bir aritmetik hesaplama, huş kabuğunun üzerindeki senenin V.L. Yanin’in belittiği tarihlemeye uygun olması için yüz’leri kasteden rakamın 500 veya 400 anlamına gelmesi gerektiğini gösteriyor.

İlk durumda onlar ve birimler sayılmadığında 6500 senesi, yani M.S. 992 senesi saptanırdı. Onlar ve birimler bu rakamı XI. yüzyıla gönderirdi, zaten ‘gereken’ budur. Hem de birimler şöyle dursun onlar olarak 90’dan başka her rakam uygun olurdu. Açık ki bu, nihai tarihi XI. yüzyıla göndermek için en uygun durumdur.

 

İkinci durum çok daha kötü olurdu. İkinci rakam 400 olsaydı, onlar ve birimler olmadan 6400 senesi, yani (6400-5508=892) M.S. 892 senesi ortaya çıkardı. Bu, ilk durumdan çok daha kötü, çünkü nihai rakamın XI. yüzyıla gönderilmesi için onların rakamını çok sert analize etmeliydi. Yani, İslav alfabesinin ‘çerv’ harfi (Ч) ile gösterilen yalnızca 90 rakamı uydun olurdu. Bu huş kabuğunun üzerinde yazıldığını ‘Ч’ harfini göstermek için baya çok uğraşmak gerekirdi. Zira üzerinde zaten bu harf bulunmamaktadır, res. 3.42. A.A. Zaliznyak ve V.L. Yanin ilk durum üzerinde ısrar ediyorlar. Ancak onlar kilise İslav 500 rakamının, yani ‘fert’ harfinin (Ф) huş kabuğunun üzerinde gerçekte bulunduğunu açıklamayı cüret edemediler. [1]'de öne sürülen, huş kabuğunun üzerindeki bütün rakamların İSLAV ve yalnız bir rakamın – HEM DE EN ÖNEMLİSİ – nedense LATİN olduğuna ilişkin tahminlere gelince şunu bildirmeli. Yukarıda açıklandığı gibi meselenin yalnız bu rakamda saklı olduğundan bunun diğer bir rakam sisteminden alınmış olduğuna dair tahmin bu tarihin 'okunmasını' (yani yorumunu – terc.) tümüyle indiriyor. Zira burada ne harfi ya da rakamı olursa olsun istenilirse işe yarayan şekilde bunu okumayı yardım edecek yabancı işaret sisteminin seçilmesi mümkün olduğu apaçıktır. Burada söz konusunun, net ve titizce yazılan bir tarih değil, bir huş kabuğunun üzerindeki çizikler olduğunu hatırlatalım. Huş kabuğunun üzerindeki ikinci rakamın (iki’nin) 500 anlamına gelen Latin D harfine ne kadar benzediğini soralım. Bkz. res. 3.42. Açıkçası yok. Ama öyle gibiymiş yapmak için uğraşılması mümkün. Daha ziyade zaten bu gerilmenin belli bir manası olacak. Aslında burada duran iki’dir. XVIII. yüzyıla ait el yazısında iki’nin Rus el yazısı Д harfi gibi tıpkı tıpkısına yazıldığını gördük. Ama Rus Д zaten Latin D’ye uygundur. Olasılıkla el yazısında bu harfler benziyordu.

 

Ama o zaman neden A.A. Zaliznyak ve V.L. Yanin ikinci harfi, yani aynı iki’yi Latin D harfi, yani 500 olarak okumamıştı?

 

Bunun yerine tarihin kalan kısmında 30 anlamını taşıyan yalnızca kilise İslav ‘Л’ ('lüdi') nasıl gördüler? Zira Л harfinde her zaman yalnızca iki hatçık vardı. Huş kabuğunun üzerindeki görüntüde ise çok daha, res. 3.42. Yalnızca istediğimizi mü görüyoruz yoksa? Ama bu şekilde burada gereken istenilen her hangi bir tarih ‘okunabilir’.

Şimdi saf retorik bir soru soralım. XVIII. yüzyıla ait el yazısıyla net çiziktirilen ve M.S. 1774 yılı anlamına gelen tarihi XI. yüzyıla bağlamak mümkün mü? Kanımızca yok, hayır. Ya da en azından bu çok zor bir iş. Ama A.A. Zaliznyak ve V.L. Yanin’in çalışmasıyla tanışmamız gösteriyor ki, istenilirse yapılması pek kolaydı. Toprağın içinden kazılan antika çizimin üzerindeki tarih ne olursa olsun bazı tarihçilerin bu tarihi Skaliger kronolojisi doğrulayacak yöntemle okumak için (işbu durumda gibi) ellerinden geleni yaptığını gösteren belirgin bir örneğe rasgeldik.

 

Bu arada huş kabuğunun tarihinin XI. yüzyıl olarak saptanması, tarih biliminde bir ‘meseleye’ yol açmıştır. ‘Bu buluntu hemen bir problem çıkarmıştır. Onun bulunmuş olduğu ‘E’ malikhanesi’ eski Çernitsina Sokağında bulunmaktadır. Bu sokak ismini zamanıyla üzerinde bulunan Azize Barbara kızlar manastırından almıştır. ELBETTE XI. YÜZYILIN İLK OTUZ SENESİNDE BURADA HİÇ BİR MANASTIR BULUNAMAZDI, Rus’ta ilk manastırlar, XI. yüzyılın yalnızca ikinci yarısında oluşuyor, Novgorod’daki Barnara manastırının ilk sözü ise, 1138 senesine ait bir vakayinamesinde geçiyor, yani buluntumuzdan 100 sene sonra.’ [1], s.202.

Yani meğerse huş kabuğunun bulunduğu yerde daha sonraki dönemlerde Azize Barbara manastırı bulunuyordu. Ya huş kabuğunun üzerinde gösterilen, Azize Barbaradır, res.3.41. Anlaşılan şudur ki, büyük ihtimalle bu huş kabuğu manastırın burada bulunduğu ta zamanda düşürüldü (ya kazıldı). Olasılıkla, manastır orada huş kabuğunun üzerinin yazılarla kaplandığı 1774 senesine de bulunuyordu. O zaman her şey yerine geçiyor.

 

Huş kabuğunun üzerinde neden tam 1774 senesinin yazıldığına dair soru ortaya çıkıyor. Ve zaten neden bir tarih var? Zira Rus’ta genellikle azizlerin görüntüleri altında tarihler yazılmıyordu. Elbette bu soruya yanıtlar çok farklı olabilir ve biz burada nihai bir yanıt ileri sürmüyoruz. Ancak 1774 yılının zaten Pugaçov’un bozgununun olup bittiği sene olduğunu fark etmemek güçtür. Ta o zamanda bütün Rusya üzerinde ‘isyanci’yi desteleyen herkes genişçe kovuşturuluyordu[4], s.52, [5], cilt 35, s.280. Yalnızca şimdi, Pugaçov’un bozgununun, büyük ihtimalle bize tarih derslerinde öğretildiği gibi ‘köylülerin ayaklanmasının bastırılması’ değil, Romanovlara karşı düşman olan, XVIII. yüzyıla ait, başkenti Tobolsk şehri olan kocaman Rus Sibirya devletinin askeri yenilgisi olduğu açık olduğundan sonra bu olayın boyutunu anlamaya başlıyoruz. Batı’da bu devlet ‘Moskova Tartariya’ olarak adlandırılıyordu, ya kendi ismi büyük ihtimalle basitçe ‘Moskova’ idi. Detaylar için bkz. ‘Rus, İngiltere ve Roma’nın Yeni Kronolojisi’ kitabımızdaki ‘Pugaçov savaşı’ olaylarının bizim yapılandırmamıza adanan bölüm. Böylelikle 1774 senesi olasılıkla hem Rus hem da dünya tarihi için büyük bir dönüm noktası oldu. Bu dönüm noktası Rus toplumunun bütün tabakalarına acılı dokundu. Belki zaten bu yüzden 1774 senesi huş kabuğunun üzerindeki Azize Barabara’nın görüntüsü altına geçti. Tarihlerin azizlerin görüntüleri altında boşuna bulundurulmadığını hatırlatalım.

 

Konuyu tamamlamak için [1]'de konuşulan ikinci mesele, yani “Novgorod Zeburu” hakkında birkaç cümle ilave edelim. Onun üzerinde maalesef belli tarihler bulunmamaktadır. En azından [1]'de bunun sözü geçmiyor. Ama mum balıyla kaplayan bu plaketlerin[1]'de öne sürülen XI. yüzyıl olarak tarihlendirilmesi, temelsiz geliyor. Bu plaketin V.L. Yanin’in yöntemi vasıtasıyla ‘XI. yüzyılın ilk çeyreği’ olarak tarihlendirilen tabakada bulunmuş olması - [1], s.203 - bize bir şey açıklamıyor. Zaten 1774 senesine ait huş kabuğunun örneğinde gördüğümüz gibi. Huş kabuğu gibi bu plaketler XVIII. yüzyıla ait cisimler olabilir. Bu plaketlerin üzerindeki ayrı kelimelerin [1], s.206'da sunulan bütün yazma türleri XVIII. yüzyıla ait el yazılarında da bulunmaktadır. Örneğin eski inanış kitaplarında. [1], s.205'teki fotografa göre plaketlerin üzerindeki el yazması hakkında aynısı söylenebilir. XVIII. yüzyılı için bu el yazmasında imkansız bir şey bulunmamaktadır.

Konuya gelmişken bu plaketlerin kendi ismi de ilginçtir, ki düşünüldüğü gibi ‘antik’ zamanlarında kullanıldı. Ve hem de böyle plaketlerin üzerinde yazıldığı kalemlerin ismi ilginçtir. ‘Kod bal mumuyla kaplayan dört sayfadan ibaret, bu sayfaların ismi, tseradır. Tseranın, yani bal mumuyla kaplayan sayfaların eski Yunanistan ve Roma ve Orta Çağ Avrupası’nda yazma için genişçe kullanılmış olduğu iyice bilinmektedir... Tseranın üzerine yazma aleti olarak stilos, yani bir ucu mum üzerine yazmak için sivri, öbür ucu yazılanları silmek için yassı olan metal veya kemik çubuklar kullanılıyordu... Bu tarz aletler MUTLAKA KÜREKÇİĞİ bulunduruyor’ [1], s.203-204.

 

Böylelikle üzerlerinde kalemlerin çiziktirildiği (TSARapalis) ‘antik’, ‘eski Yunan’ ve ‘eski Roma’ mumlu plaketler, TSER olarak adlandırılıyordu. ‘Eski’ Yunanlar ve Romalıların (ve hem de Orta Çağ’da yaşayan Avrupalılar) bu harfleri sildiği (Rusçası STİRat’) STİLos olarak adlandırılıyoru. Bu iki kelimenin, tser-plaketlerin haliyle Rusça TSARapat’ (çiziktirmek) veya Çernovik (taslak) ve stilos haliyle STİRka veya STERka (silgi) (STİLOS) kelimelerine güzel uyuştuğu tuhaf değil mi? ‘Stilos’ olarak tser üzerinde çiziktermek için kullanılan her hangi bir çubuk değil, uçunda yazılanları silmek için spatulanın bulunduğu bir çubuğun adlandırıldığını hatırlatalım. Rusça da bugüne kadar bunun ismi STERka (silgi). R ve L harflerinin farklı kelimelerde birbirinin yerine geçmesine değince bunların örnekleri çoktur. Örneğin Amsterdam şehrinin ismi eskiden Amsteldam olarak yazlıyordu, bkz. [6] ve saire. Ç ve TS harflerinin birbirinin yerine geçmesine değince (tser olan ÇERnovik * taslak), bazı şivelerde (içinde çok TS ve Ç harflerinin bulunduğu şivelerde – terc.) zaten bir kuraldır.

SONUÇ. Novgorod kazısında bulunan huş kabuğunun üzerinde çiziktirilen tarihin Akademisyenler A.A. Zaliznyak ve V.L. Yanin'in ileri sürdüğü XI. yüzyılı olarak saptanması kanımızca tamamen yanlıştır. Onlar takriben yedi yüz sene 'yanıldılar'. Gerçekten ise huş kabuğunda pek açık bir şekilde (Adem'den) 7282 senesi belirliyor. Yani bugün kullanılan takvime çevrilirken 1774 senesidir. Bu, XVIII. yüzyılın sonudur, yani XI. yüzyılı hiç de değil. Daha ziyade huş kabuğunun üzerinde 1774 senesinin indikti doğru gösterilmiştir. Ki bu tarihin bizim ileri sürdüğümüz saptanmasının doğruluğunu ek olarak ispat ediyor.

 

Böylelikle V.L. Yanin'in yöntemiyle XI. yüzyıl olarak tarihlendirilen 'Novgorod' tabakasında XVIII. yüzyıla ait cisim bulunmuştur. Bu durum, V.L. Yanin'in ileri sürdüğü bütün 'Novgorod' tarihlerinin ölçeğinin doğruluğunu ciddi süphelemeye mecbur bırakıyor. Bizim fikrimize göre çağdaş haliyle bu öçlek yeterli esaslı değildir, ve büyük ihtimalle doğru değildir.

 

Resimler için açıklamalar

 

KAYNAKÇA

[1] А.А. Zaliznyak, V.L. Yanin " XI. yüzyılın başlangıcına ait olan Novgorod Zeburu Rus'un en eski kitabı". – RBA Vestnik, cilt 71, numara 3, 2001, s.202-209.

[2] Rojdestvenskaya L.A. "Novgorod Kremlini. Rehber Kitabı". - Lenizdat, 1980.

[3] "Rusya Devlet Eski Akt Arşivi, XII-XVIII yüzyıllara ait belgelerle Moskova tarihi ". - Rusya Devlet Eski Akt Arşivi. Moskova şehri Arşivlerin Birliği. Mosgorarhiv Birliği Basım Evi, Moskova, 1997.

[4] "Dünya ve Rus Tarihinin Kronolojisi". Teşkil eden V.L. Rantsov- SPb., Brokhaus-Efron, 1905. Yeni basım: Калининград, Аргумент, Янтарный Сказ, 1995.

[5] "Büyük Sovyet Ansiklopedisi". Cilt 1-51. İkinci basım издание. - Moskova.: Sovyet Ansikpoledisi Basım evi, 1949-1957.

[6] A. T. Fomenko 'Tarihi metinler için istatistiksel analiz yöntemleri. Kronoloji için ekler'. Методы статистического анализа исторических текстов. Приложения к хронологии. Ciltler 1,2. - Moskova, "Kraft+Lean", 1999.

[7] A.T. Fomenko, G.V. Nosovskiy 'Rus, İngiltere, Roma'nın Yeni Kronolojisi'. Новая хронология Руси, Англии и Рима. - Moskova, "Delovoy Ekspress", 2001.

[8] A.T. Fomenko, G.V. Nosovskiy 'Rus'un Yeni Kronolojisi'. Новая хронология Руси. - Moskova, "Faktorial" (1997, 1998, 1999, 2000).

[9] A.T. Fomenko, G.V. Nosovskiy 'Dünya Tarihinin Yeniden Yapılandırılması' Реконструкция всеобщей истории. 1999-2000 senelerine ait araştırmalar. (Yeni Kronolojisi). - Moskova, "Delovoy Ekspress", 2000.