A.T. Fomenko
Sayılar Yalana Karşı

Geçmişin Matematiksel Araştırması. Skaliger Kronolojisinin Eleştirisi. Tarihlerin Oynaması ve Tarihin Kısaltılması. Yeni Kronoloji.

BÖLÜM 6:
ÜRESEL KRONOLOJİ HARİTASININ KURULMASI VE MATEMATİKSEL TARİHLEME YÖNTEMLERİNİN ESKİ TARİHİN SKALİGER VERSİYONUNA UYGULANMASININ SONUÇLARI

12.       ESKİ    ÇAĞ’IN   TARİHİ    YAZILIRKEN    HATALI    KRONOLOJİK OYNAMALARIN OLUŞMASININ SEBEPLERİ HAKKINDA

12.1.    İsa Mesih’in Hayatının Tarihlenmesinde Yapılan Yanlışlık Sonucu Bin Ya Da Bin Yüz Senelik Kronolojik Oynama

Yazarın keşfettiği kronolojik oynamalar XVI-XVII. yüzyıllarda yaşayan kronoloji uzmanlarının Orta Çağ olaylarını tarihlerken yaptığı hatalardan kaynaklanmış olabilir. Birinci hata Orta Çağlarda tarihlerin kaydedilmesinin yetkin olmamasıdır. Orta Çağ kronoloji uzmanlarının bir hayli ciddi hatası Mesih’in doğumu ve çarmıhını yanlış tarihlemiş olmalarıydı.  BİN  YÜZ  SENE  yanılıp  İsa  Mesih’in  hayatını  XII.  yüzyıldan  I.  yüzyıla çekmişlerdir.  Res.6.59’da  sunulan  keşfettiğimiz  1053  senelik  oynama,  “Milat’ın başlangıcının” düzelttiğimiz hatalı Orta Çağ geleneğine göre tahminen M.S. 1053 senesine denk düştüğünü açık bir şekilde gösteriyor. Ancak bu gelenek takriben yüz sene yanılmıştır. Mesih’in hayatının gerçek tarihi günümüze daha yakındır ve XII. yüzyılın ikinci yarısına, yani 1152-1185 senelerine denk düşmektedir. Bkz. “Slavların Çarı” kitabı. Yani önce kronoloji uzmanları 100 sene yanılıp Mesih’in hayatını XII. yüzyıldan XI. yüzyıla yerleştirmişlerdi. Bundan daha sonra da yeni bir hata (en büyük) yaparak tarihleri bin sene daha aşağıya çekmişlerdi.

1000 ya da 1100 senelik oynama yıl sayımını “Mesih’in doğumundan” itibaren uygulayan birçok belgenin tarihlenmesinde büyük bir karışıklık doğurmuştur. Sonuç olarak, böyle vakayinamelerde betimlenen XII-XVII.  yüzyıllarda olup biten Orta Çağ olayları yanlış tarihlenip yaklaşık bin sene aşağıya inmişti. Tarihlerde bu kadar büyük bir hata tam olarak nasıl oluşup ortaya çıkabilirdi?

Bazı kronolojik oynamaların oluşumunun sebeplerini anlatabilen fikri formüle edelim.

1) Tarihler ilkin, daha sonra kısaltılacak olan belli sözlü deyimler ve “formüller” olarak yazılmıştır.

2) Daha sonra, kısaltmanın orijinal anlamı unutulmuştur.

3) Daha sonra  yaşayan  kronoloji  uzmanları  bu  harflerin  belli  isimlerin  kısaltması olarak değil, rakamların işaretlenmesi olarak ele alınmasını önermiştir. Hatırlatalım ki, önceki dönemlerde harfler aynı zamanda rakamları da işaret etmekteydi.

4) Kronoloji uzmanları (standart kurallara uygun olarak) harflerin yerine rakamları koyup gerçeklerinden hayli farklı olan yanlış “tarihleri” çıkarmaya başlamıştır.

5) Çok sayıda kısaltılmış formül bulunduğu için birkaç kronolojik oynama oluşmuştur.

6) Her yanlış deşifre kendi kronolojik oynamasını doğuruyordu.

Bu fikri örnek üzerinde açıklayalım.

 

12.2 Bir Zamanlar “X” Harfi “Mesih” İsmi Anlamına Geliyordu, Ancak Daha Sonra On Rakamı Olarak İlan Edilmiştir. Bir Zamanlar “I” Harfi “İsa” İsmi Anlamına Geliyordu, Ancak Daha Sonra Bin Rakamı Olarak İlan Edilmiştir

Ana kronolojik oynamalardan 1053 ya da 1153 senelik, yani yaklaşık 1000 ya da 1100 senelik olanı daha sonra yaşayan kronoloji uzmanları tarihlerin yazılışının iki farklı yolunu karşılaştırdığında doğmuş olabilirdi.

İlk yol: Yazılışın kısalmış şekli. Mesela, “Mesih’ten sonra III. yüzyıl” deyimi kısaltılmış biçimde “X.III.” olarak yazılmış olabilirdi, burada X – Mesih’in (Grek ismi XRICTOS) isminin ilk harfidir. “X” harfi  Mesih’in isminin Orta Çağ anagramlarının en yaygın olanlarından biridir. Bunun için, “Mesih’in I. yüzyılı” deyimi kısaltılmış kayıtta “X.I” olarak görünebilirdi; “Mesih’in II. yüzyılı” deyimi kısaltılmış kayıtta “X.II” olarak görünebilirdi vs. Bugün kullanılan asırların kısaltmalarının tam da bu kısaltmalardan oluşmuş olması imkânsız değildir. Ancak, belli bir andan itibaren Orta Çağ kronoloji uzmanları tarihlerin başındaki X harfinin “on” rakamı olarak yorumlanmasını önermiştir. Böyle bir yorum otomatik olarak orijinal tarihe bin sene ekliyor. Gerçek olanına kıyasla bin sene daha eski yanlış tarih oluşuyor.

Bizim yeniden yapılandırmamız Orta Çağ “İtalyanlarının” asırları yüzler ile - TRECENTO (üçyüzler) - XIV. asır, QUATTROCENTO (dörtyüzler) -    XV. asır, CİNQUECENTO (beşyüzler) – XVI. asır, - işaretlemesi ile iyi uyuşuyor [242], s.25. Sonuçta, asırların bu şekildeki isimleri sayımın başlangıcının tam olarak XI. asırda başladığını doğru olarak gösteriyor, zira bugün kabul gören “bin yılın” eklenmesini görmezden geliyor. Demek ki, Orta Çağ İtalyanları bu “bin sene” hakkında hiçbir şey bilmiyorlardı. Şimdi anladığımız gibi, bunun basit sebebi bu “fazladan bin senenin” hiç var olmamış olmasıdır.

Çağdaş tarih uzmanları bu “bin yılın görmezden gelinmesi” ile karşılaştığında, bunu açıklamaktan kaçınıyorlar. En iyi ihtimalle, olgunun kendisini kaydedip bunu “kolaylık” gerekçeleri ile açıklıyorlar. Bu şekilde yazmak daha kolaymış diye. Şöyle akıl yürütüyorlar: “XV-XVI. yüzyıllardaki tarihlemelerde yüzlerce hatta binlerce seneyi atlıyorlardı” [102], s.117. Kavramaya başladığımız kadarıyla, Orta Çağ kronoloji uzmanları, örneğin çağdaş kronoloji sistemine göre 1150 senesini (eğer Mesih’in Doğumu’nu yanlış olan M.S. 1050 senesinden saymışlarsa) ya da tahminen 1250 senesini (eğer Mesih’in Doğum’unu doğru olan M.S. 1152 tarihinden saymışlarsa) kastederek Mesih’ten sonraki 100. sene olarak namusluca yazmıştı. Ancak daha sonra, Skaliger kronoloji uzmanları bin senenin daha bu “küçük tarihlere” (Mesih’ten sonra 100. sene gibi) zorunlu olarak yazılması gerektiğini beyan etmişlerdir. Hatta bazı durumlarda binlerce sene. Böylece Orta Çağ olaylarını “eskileştirmişlerdir”.

Ayrıca, Latin “I” harfi ilkin İSA isminin yazılışının kısaltılmış şekli olabilirdi. I harfi Hz. İsa’nın isminin Grekçe yazılışındaki ilk harftir. Buna uygun olarak, 1300 tarihinin yazılışı ilkin mesela I.300 anlamına gelebilirdi. Yani Grekçe “İsa’dan sonra 300. sene”. Bu yazma yolu öncekiler ile uyuşuyor, zira I300 senesi = Hz. İsa’nın 300. senesi =  XI. yüzyılın (ya da daha doğrusu XII. yüzyılın) başlangıcından 300. sene. Bize göre, bununla ilgili olarak şu önemli duruma özel olarak dikkat etmek gerek. Orta Çağ belgelerinde, özellikle XIV-XVII. yüzyıllara ait belgelerde tarihlerin harfler ile yazılmasında bugün kabul edildiği gibi “büyük sayıları” işaret eden ilk harfler, onluk ya da yüzlük sayıları ifade edenlerden nokta ile ayrılmıştı. Çok sayıdaki örnekten bazılarını burada sunuyoruz:

1) Venedik’te güya 1528 senesinde basılan kitabın başlık sayfası. Tarih şu şekilde yazılmıştır: { M.D.XXVIII. }, yani ayırıcı noktalar ile, res.6.66.

2) Joachim von Watt’ın 1534 senesinde hazırlanmış dünya haritası. Tarih şu şekilde yazılmıştır: { .M.D.XXXIIII. }, yani ayırıcı noktalar ile, res.6.67, res.6.68.

3) Johannes Drisius’un güya 1583 senesinde basılmış kitabının başlık sayfası. Tarih şu şekilde yazılmıştır: { M.D.LXXXIII. }, yani ayırıcı noktalar ile, res.6.69.

4)  Lodevic  Elsevir’in  yayım  pulu.  Tarihi  güya  1597  senesi.  Tarih  şu  şekilde yazılmıştır: { (I).I).XCVII. }, yani ayırıcı noktalar ve Latin M ve D harflerini yazmak için sol ve sağ yarım ay ile, res.6.70. Bu örnek çok enteresandır, çünkü burada, sol şeritte aynı zamanda “Arap” rakamları ile yazılan tarih var. Güya 1597 senesi tarihi I.597 (ya da I.595) olarak yazılmıştır, res.6.71. Birinci “bir”in diğer rakamlardan nokta ile ayrılmasından başka burada “bir”in pek net bir şekilde Latin harfi I ile, yani İsa isminin birinci harfi gibi yazılmış olduğunu görüyoruz.

5) Res. 6.72 ve res.6.73’te gösterilen basılmış kitapların başlık sayfalarında sol ve sağ yarım aylar kullanılarak “1630” tarihi yazılmıştır. Ayrıca, ikinci kitabın başlığı ilginçtir, “TARTARİA Olarak da Bilinen Rusya ya da Moskovya”, [35], s.55.

6) Alman ressamı Altdrofer’in gravüründeki güya 1506 senesine ait olan yazı son derece enteresan, res.6.74. Bizim bu tarihe ilişkin çizimimiz res.6.75’te gösterilmiştir. Birinci “bir” diğer rakamlardan nokta ile ayrılmıştır ve net bir şekilde Latin I harfi olarak, yani İsa isminin birinci harfi gibi yazılmıştır. Bu arada güya 5 rakamı, burada 7 rakamına çok benzer bir şekilde yazılmıştır. Belki burada 1506 senesi değil, 1706 senesi kaydedilmiştir? Güya XVI. yüzyılda yaşayan Altdorfer’e ait sayılan gravür ve tablolar ne kadar güvenilir tarihleniyor? Altdorfer daha sonra yaşamış olabilir mi?

7) Albrecht Dürer’in res.6.76’da gösterilen gravüründeki 1524 tarihinin yazım şekli şaşırtıcıdır. Tarih şu şekilde yazılmıştır: { .i.524. }, bkz. res.6.77. Görüyoruz ki, birinci harf yalnız nokta ile ayrılmış değildir, gayet açık şekilde Latin i, yani “noktalı i” olarak yazılmıştır. Başka bir ifadeyle, isus isminin ilk harfi gibi. Bu durumda, i harfi hem sol yanında hem de sağ yanında noktalar ile çevrilidir. Tarihin bugün kabul edilen 1 rakamının yerine Latin i harfi kullanımıyla benzer yazılışının bir örneği daha res.6.78 ve res.6.79’da gösterilmiştir.   Bu, barutun mucidi Berthold Schwartz’ı betimleyen eski bir gravürdür. A.M. İsakov lütfedip bize gravürün fotoğrafını vermiştir. Bu arada Berthold Schwartz’ın gerçekten kim olduğunu “Fatih Peygamber” kitabında anlatıyoruz.

8) Böylelikle tekrar vurgulayalım ki, “1520 senesi” gibi tarihlerin eski yazılışlarında 1 birinci rakamı olasılıkla tarihin başında ilkin bulunan I harfinden, yani İsa’nın isminin ilk harfinden kaynaklanıyor. Yani önceleri tarih şöyle görünüyordu: “Hz. İsa’nın 520. senesi” ya da kısaltılmış şekilde I520. Daha sonra bu unutuldu ya da unutturuldu. Sonuçta I harfi “bin”in ifadesi  olarak  algılanır  olmuştu.  Sonuç  olarak,  “Hz.  İsa’dan  sonra  520.  sene”  deyiminin yerine, farklı şekilde, “bin beş yüz yirmi senesi” denir olmuştur. Böylece yüz senelik oynamanın  ardından  belli  etmeden  bin  senelik  bir  oynama  daha  “hazırlanmıştır”.  Sonuç olarak Hz. İsa’nın doğumunun tarihi önce XII. yüzyıldan XI. yüzyıla, daha sonra da I. yüzyıla çekilmişti. Bu birinci 1 rakamının eski anlamının izleri bu zamana kadar kalmıştır.

Bazı  örnekleri  N.S.  Kellin  de  bize  bildirmiştir.  Boston  şehrinde  (ABD)  Harvard Üniversitesi’nin kampüsünde ekümenik, çok mezhepli, külahında çizgili bayrak olan bir üniversite kilisesi vardır. Hatıra levhasında şu yazı görülmektedir:

This stone from the fabric of St. Savior's Church. Southwark. London now
the
Cathedral Church of that Diocese commemorates the Baptism of John Harvard there
on
November 6, J607.

1607 senesi burada J607 olarak yazılmıştır. Yani Jesus-607; bir başka deyişle, “Hz. İsa’dan sonra 607. sene”. Bu, İsa Mesih’in XII. yüzyılda doğumunun yanlış Orta Çağ tarihine tekrar işaret ediyor (hatırlatalım ki, gerçek tarihi 1152 yılıdır). Vurgulayalım ki, I harfinin yerine J harfinin, yani Jesus isminin ilk harfinin burada var olması ana fikrimizin lehine ek kanıttır.

N.S. Kellin başka bir örneği Kloster kasrında, New York, ABD’de bulmuştur. Bu Orta Çağ kasrı Rockefeller tarafından Fransa’da, Roussillon ilinden alınıp ABD’ye ulaştırılmıştır. Şu an kasırda bulunan koleksiyonlar Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden satın alınmıştır. Ayrıca burada cam üzerinde, çapı 20-25 santimetre olan halkaların içine çizilen Yeni Ahit, Eski Ahit ve Alman hayatından manzaralar sergilenmektedir. Resimler pek iyi korunmuş. Bir eser şöyle tarihlenmiştir: J532. Bugün tarihçiler bu tarihi 1532 senesi olarak çözüyor. Tekrar J-532, yani “Hz. İsa’dan sonra 532. sene” yazısını görüyoruz.

Böylece, Mesih’in doğumundan başlayarak üç rakamlı tarihlerin J*** olarak yazılması yönünde bir Orta Çağ geleneği olduğunu görüyoruz. Bu, pek açık bir şekilde, Jesus ismini, yani İsa Mesih’in ismini işaret ediyordu. Ve otomatik olarak XI. yüzyıldaki doğumunun tarihini işaret ediyordu. Ama bu yanlış idi. Gerçekte Mesih yüz yıl daha geç, 1152 senesinde doğmuştu.

9) Tarihlerin J*** olarak Orta Çağ yazılışının çarpıcı bir örneğini res.6.80’de gösteriyoruz. Bu, XVI. yüzyılda yaşayan ressam Georg Penz’in gravürüdür. Güya 1548 tarihi J548 olarak yazılmıştır, res.6.81.

10) Güya 1679 senesinde ortaya çıkan vebanın kurbanlarının eski mezar taşında 1679 tarihi: 23 Şubat 1679 senesi – birinci rakamı i harfi olarak Almanca yazılmıştır. Bu arada “gün” kelimesi Slavca DEN olarak yazılmıştır, res.6.81a, res.6.81b, res.6.81c. Ayrıca bkz. res.6.81d ve res.6.81e.

11) Poreç şehrindeki  (Hırvatistan) Eufrazijeva  Bazilikası'nın  müzesinde  sergilenen güya XVIII. yüzyıla ait olan portrede i755 biçiminde bir tarih görüyoruz. Bugün bu tarihi 1755 senesi olarak okuyorlar, bkz. res.6.81f.

Tarihlerin yazılışının ikinci bir yolu daha vardı. “Mesih’in doğumundan sonra” deyimi tek bir harf ile değil tümüyle yazılırdı. Yani, “X.III yüzyıl” değil, “Mesih’in doğumundan sonra  III.  yüzyıl”  diye  yazıyorlardı.  Zaman  ilerdikçe,  yukarıda  kaydedilen  deyimlerin başındaki “X” ve “İ” harflerinin Mesih (XPICTOS) ve İsa isimlerinin ilk harfleri anlamına geldiği anlayışı kaybolmuştu. Bunun yerine kronoloji uzmanları bu harflere sayısal bir anlam vermiştir. Hatırlatalım ki, önceleri rakamlar harfler ile gösterilirdi. Yani, kronoloji uzmanları X’in “on” ve I’in “bir” olduğunu beyan etmiştir. Sonuçta, “X.III” ya da “I.300” gibi deyimler “on üçüncü yüzyıl” ya da “bin üç yüz sene” olarak algılanır olmuştur.

Bizim yeniden yapılandırmamıza göre, Mesih M.S. XII. yüzyılda yaşamıştır ve kronoloji uzmanları onu, Skaliger tarihinin XI. yüzyıldaki hayalet izine “Papa Gregorius Hildebrand” (Altın ile Yanan?) sıfatıyla yerleştirmiştir. Daha sonra tarihçiler ona “VII. sıra numarasını” yazmıştır ve bugün onu Papa “VII. Gregorius” sıfatıyla da biliyoruz, res.6.82. Kayda değer olan şudur ki, “VII. Gregorius’un” kafasının sağında güvercin betimlenmiştir. Bkz. res.6.82a. Hatırlatalım ki, güvercin meşhur İncil sembolü, Kutsal Ruh’tur. Buna göre “VII. Gregorius’un” bize ulaşan tasvirinde İncil’in açık izi bulunmaktadır ki, bu pek doğaldır. Ayrıntılar için bkz. “Antikçağ Orta Çağ’dır”, bölüm 4.

“Hildebrand”ın (Altın ile Yanan?) 1020 senesinde doğmuş olduğu ve güya 1073-1085 yılları arasında Papalık yapmış olduğu kabul edilmektedir [196]. Portreleri büyük ihtimalle geç kökenlidir, bkz. res.6.83 ve res.6.84. Tekrar söyleyelim ki, Mesih’in Doğumu 1152 senesinde yer almıştı (Bkz. “Slavların Çarı”). Ancak bazı belgelerde onu hatalı olarak, aşağı yukarı 100 sene aşağıya çekerek XI. yüzyılın ortasına ya da başlangıcına bile götürebilmişlerdir.  Daha  sonra  belgelerin,  tarihlerin  yazılışının   –  “X.III  yüzyıl”  gibi kısaltılmış şeklinin yerine “Mesih’in doğumundan sonra III. yüzyıl” - açık, ayrıntılı şeklini kullanan kısmında bir daha ilave 1050 ya da 1000 senelik oynama oluşmuştur. Bir başka ifadeyle, 1050 ya da 1000 senelik oynama olasılıkla tarihlerin yazılışının açık ve kısaltılmış biçimleri arasında saklanan farktır. Bu hatanın yarattığı kronolojik oynama yaklaşık 1000 ya da 1100 sene olmalıdır. Ve böyle bir hata Skaliger kronolojisinde gerçekten bulunmaktadır! Bu, onun temel oynamalarından biridir, bkz. yukarıdaki küresel kronolojik harita.

 

12.3 Onsekizinci Yüzyıla Kadar Avrupa’nın Bazı Bölgelerinde, Tarihlerin Yazılışında Bir’i İfade Etmek İçin I Ya Da J Latin Harfleri, Yani Hz. İsa’nın İsminin İlk Harfi Kullanılmıştır

Yukarıda, eski belgelerdeki tarihlerin yazılışında ilk X harfinin XRICTOS ismi anlamına geldiği, daha sonra ON rakamı anlamına getirildiği fikrini ileri sürmüştük. Benzer bir şekilde I ya da J harfi bir zamanlar Hz. İsa’nın (Isus veya Jesus) ismi anlamına geliyordu, ancak daha sonra onun BİN rakamı anlamına geldiği beyan edilmiştir. Sonuç olarak, XII- XVII. yüzyıllardaki birçok olayı aşağıya atan bin senelik kronolojik oynama oluşmuştur.

Bu  konu  üzerinde  yeni  veriler  sunalım.  Profesör,  MANEB  (UEGBA)  Akademisi üyesi, petrol ve gaz endüstrisinin emektar görevlisi M.H. Muhin, lütfedip, 1937 senesinde çıkan ve seyrek bulunan “Annales de la Société Royale d'Archéologie de Bruxelles” kitabını [1012] bize hediye etmiştir. İçerisinde Chanoine F. Crooy’nın “Les orfévres de Bois-le-Duc et leurs poincons” adlı çok enteresan bir eseri vardır. Bu yapıt içerisinde, üzerinde XVI-XVIII. yüzyılda Bois-le-Duc’te yaşayan Belçikalı kuyumcuların isimleri hakkedilen eski bakır levhalar inceleniyor, ayrıca bunların mühürleri de vardır. Vurgulayalım ki, bakır levhalar, üzerinde yer alan ustanın mührünün gerçekliğinin yoklandığı resmi belgeler idi. Bu nedenle, çağdaş Belçika’nın toprakları içinde XVI-XVIII. yüzyıllardaki devlet belgelerinin üslubu ve biçimini yansıttığı için bu levhalara özel bir önem veriyoruz.

Kitap [1012]’de bütün bu levhaların resimleri gösterilmiştir. Üzerindeki kuyumcuların isimleri sütun biçiminde listelenmiştir. Her ismin yanında birer sene ve ustanın mührü vardır. Şu an bizim için en önemlisi tarihlerin yazılış yöntemidir.

İlk 33 Belçikalı ustanın isimleri tamamen tarihsiz olarak listelenmiştir. Nihayet ilk tarih gözüküyor. Bkz. res.6.85’teki sağ alt köşe. Bu arada, tarihçiler bize, burada 1645 senesinin yazılmış olduğunu anlatıyorlar, res.6.86. Ancak ilk “bir” olarak çok açık bir şekilde Latin harfi olan J’yi görüyoruz. Yani Jesus – İsa isminin ilk harfini. Böylelikle, bu tarih büyük

ihtimalle “Hz. İsa’dan sonra 642 sene” anlamına geliyor. Ancak bu durumda 1642 senesinden aşağıya 642 sene sayarak İsa Mesih’in doğum tarihi olarak yaklaşık M.S. 1000 senesini elde ediyoruz (ki Mesih’in 1152 senesindeki gerçek doğum tarihinden 150 sene farklıdır).

Res.6.86, res.6.87, res.6.88, res.6.89, res.6.90, res.6.91, res.6.92, res.6.93, res.6.94, res.6.95, res.6.96, res.6.97, res.6.98, res.6.99, res.6.100, res.6.101’de Belçika levhalarının üzerinde sırayla kaydedilen bütün tarihleri listeliyoruz. Yani:

J642, i607, i607, j607, i.608, i615, i618, I6I8, i620, j620, j620, j624, i628, j63i, j63j, i635, i635, j637, j637, j64i, j642, J643, J647, J644, J65J, J65J, J65J, j652, J654, J654, j658, j659, I662, J662, j663, j665, j665, j666, j666, j666, j668, j670, j671, i672, i672, J674, j676, J676.  J649, J677, J678, j679, 1679, j684, j685, j685, j686, j690, J692, J692, J693, J693 ya da J695, J696, J697, j703, J706, J706, J708, J708, J709, J709, j7j0, j7jj, J7JJ, J7J2, i7j2, j7i2, j725, j726, j734, i735, i735, i735, j738, i742, daha sonra çok ilginç bir yazı geçiyor, o da şudur:   jJ99. Büyük ihtimalle bu 1744’tür, ancak bir j olarak, yedi J olarak ve dört çağdaş “Arap” dokuzu biçiminde yazılmıştır. Daha sonra şu tarihler geçiyor: 1745, i752, i(ya da j)7-53, J754, j757, J758, J758, J7-59, J7-59, j760, i(ya da j)762, i (ya da Grekçe λάμδα)763, 1764 (burada bir, bugün kabul edilen “Arapça biçimiyle” yazılmıştır), j764, j764, j768, j768, j768, J78J, J78J, i783, j785, j789, 1798, j790, j79j, J79J, J793, J793, j(Latin S harfi gibi)794, J795, J796, J798, 1799. Kaydedelim ki, en son tarih “Arap biri” ile yazılmıştır: 1799.

Büsbütün açık bir şekilde görülüyor ki, bir rakamı vakaların ezici çoğunluğunda ya Latin harfi I ya da Latin harfi J olarak yazılıyordu. Bu uygulama XVIII. yüzyılın sonuna kadar böylece sürmüştür. Bu, şüphesiz üzerinde sondan bir önceki tarihin hala j798 biçiminde yazıldığı res.6.100’den kaynaklanmaktadır. Yani, çağdaş kavram çerçevesinde 1798 senesi. Belki bir, Belçika’nın bazı resmi belgelerinde, daha geç XIX. yüzyıl döneminde de Latin harfi i  ya  da  j  biçiminde  yazılmaya  devam  ediyordu.  Ancak  elimize  ulaşan  kuyumcuların isimlerinin  listesi  1799  senesinde  kesiliveriyor.  Daha  sonra  neler  olup  bittiğini söyleyemiyoruz.

XVIII.  yüzyılın  ortasından  itibaren  Belçika  levhalarındaki  tarihlerin  yazılarında nedense çok daha belirgin bir uyumsuzluğun ortaya çıkması son derece ilgi çekicidir. Örneğin bkz. res.6.95. Bu durum levhalardaki “daha erken” ve daha düzenli, yani “sıçramayan” tarih yazılarının biri tarafından denetlenip düzeltilmiş olduğu anlamına gelmiyor mu? Bir başka ifadeyle, artık XVIII. yüzyılın ortasından sonra, yani tarihlerin yazım şekli az çok yerleşik olduktan sonra (bugün kabul edilenden hâlâ uzak olmasına rağmen) bakırın yumuşak yüzeyinden silinip yeniden hakkedildiği anlamına?

Nihayet levhalar üzerindeki son 1799 tarihinde, artık bugün bizim için alışılmış olan “Arap yöntemiyle” yazılan bir’i görüyoruz, res.6.101.

Belçika levhalarında gözüken birinci tarihe, güya 1642 senesine tekrar dönelim, res.6.85 ve res.6.86. Bu tarihle ilgili bir tuhaflık vardır. Mesele şudur ki, levhalardaki bütün diğer tarihler azalmayan bir sırayla geçiyor. Ancak ilk 1642 tarihi yerinde değil, çünkü ardından çok daha erken tarihler geçiyor, bunlar, i607, j608, i615 vs. Nasıl olmuş da 1642 senesi yaklaşık elli sene öne geçmiştir? Burada bir karışıklığın olduğunu ve birinin senelerde kazaen hata yapmış olduğunu söyleyenler de olabilir. Tarihi elli sene öne ya da arkaya çekilmekle   birlikte   de,   bir   kuyumcunun   ismi   ya   da   birçok   kuyumcunun   isimleri karıştırılmıştır.  Bu  durum  olanaksız  değildir,  ancak  resmi  devlet  belgesinde,  daha  net söylemek gerekirse döviz belgesinde tuhaf görünürdü. Düşünülmelidir ki, bu tarz lisans belgelemesi yalnız zamanımızda değil, XVI-XVIII. yüzyıllarda da çok titiz bir kontrol altında idi. Bununla ilgili olarak şu fikri ileri sürelim.

Büyük ihtimalle, vaktiyle 6 simgesinin BEŞ rakamını işaret etmesi durumu ile karşılaştık. Ve 5 sembolü de, tersine, ALTI rakamını işaret ediyordu. Yani beşler ve altıların işaretlenmesinin yerleri değiştirilmiştir. Bu olguyu daha önce keşfedip [РАР]:4 kitabında, s.255-266, betimlemiştik. Bkz. “Rus Tarihinin Sırrı”, bölüm 1:5. Bir başka deyişle, erken belgelerdeki 1642 kaydı Hz. İsa’dan sonra BEŞ yüz kırk ikinci sene anlamına gelebilirdi. Ama hiç de bugün kabul edildiği gibi bin ALTI yüz kırk iki senesi değildir. J642 kaydına böyle bir yorum getirilirse tuhaflık yok oluyor ve her şey yerine oturuyor. O zaman Belçika levhalarında kaydedilen ilk tarih 6 sembolünün BEŞ rakamı gibi algılandığı dönemde J642 biçiminde yazılmış olan 1542 senesi çıkıyor. Bu fikrimiz çağdaş Belçikalı tarihçilerin bakır levhalardaki ilk isimlerin 1538 senesinden başladığı yönündeki fikri ile iyi uyuşuyor. Bu tarih [1012]’deki fotoğraflarda görülen levhalarda hakkedilmemesine rağmen [1012], s.9. Ancak burada Hz. İsa’dan sonra BEŞ yüz kırk ikinci sene tarihi hakkedilmiştir, res.6.86. Bu tarihin ardından da iJ607, j608, i615 vs. tarihleri geçiyor. Sonuç olarak doğru sıra yeniden kuruluyor.

Konuyu özetleyelim. XVIII. yüzyılın sonuna kadar Batı Avrupa’da bazı bölgelerde tarihlerin yazılışının eski, yani i ya da j harfi ile, yani “Hz. İsa’dan sonra bilmem kaçıncı sene” şekli kalıyordu. Hem de sayma XI. ya da XII. yüzyıldan itibaren yapılıyordu. Sonra, XVII-XVIII. yüzyıllarda tarih denetlenip düzeltilirken, eski tarihler birçok vakayiname ve kitaptan kaldırılıp bunların yerine bugün kabul gören 1’in bir’e eşit olarak kullanıldığı semboller  geçirilmiştir.  Fakat  Belçikalı  kuyumcuların  isimlerinin  listesi   gibi  zorlukla ulaşılacak arşivlerdeki Avrupa belgelerinde eski tarihler neyse ki zarar görmemişti. Bugün bu nadir bulunan belgeler tarihçilerin bizim için kurnazca betimlediğinden çok farklı olan XVI- XVII. yüzyıllar ortamını bize ulaştırıyor.

I...  ve  J...  biçiminde  yazılmış  tarihlere  bu  zamana  kadar  Batı  Avrupa’daki  eski anıtlarda pek sık rastlanıyor. Örneğin 2013 senesinde İsviçre’de, aralarında Chillon ve Gruyeres kasırlarının olduğu birkaç müze ve kasrı ziyaret ettik. I... ve J... tarihlerinin, burada eski  armalar,  tasvirler,  cam  resimler,  dolaplar,  sandıklar  gibi  eski  mobilya  üzerinde bulunmakta olduğu görülüyor. Bunlardan çok sayıda bulduk. Yalnız birkaç örnek verelim. Res.6.102 ve res.6.103’teki sandıkların üzerinde bir’in yerine J harfinin yazıldığı güya XVIII. yüzyıla ait olan tarihler kaydedilmiştir. Res.6.104’te gösterilen dolabın üzerindeki benzer bir tarih güya XVII. yüzyıla ait. Res.6.105, res.6.106, res.6.107, res.6.108’de güya 1783 senesi gösterilmiştir. Bir’in yerine karmaşık bir şekilde yazılmış olan J harfini görüyoruz, tarihin ortasında ise IEV diye yazılıyor, yani büyük ihtimalle İSA ismi, res.6.107. Res.6.109’da gösterilen eski dolabın üzerinde daha sonra “bin sene” olarak anlatılmış olan, yine J harfi ile başlayan bir tarih var. Res.6.110’daki Chillon kasrında, Latin I harfi ile başlayan bir tarih daha buluyoruz. Sonuçlarımıza göre, Mesih tahminen 1152 senesinde doğmuştu (Bkz. “Slavların Çarı” kitabı), bundan dolayı mesela res.6.109’deki J599 tarihi gerçekte 1751 senesi çıkabilir, çünkü 1152 + 599 = 1751. Tarihin yukarıya oynaması yaklaşık 150 seneye eşittir. Yani, burada saydığımız eski tarihler günümüze yüz elli sene daha yakın tarihlenebilir.

Benzer örnekler için bkz. res.6.111, res.6.112, res.6.113, res.6.114, res.6.115, res.6.115a, res.6.116, res.6.117, res.6.118. Elbette eğer tarihin başında 1 rakamı var ise (ve Chillon ve Gruyeres kasırlarında böyle eşyalar, sayısı az olsa da var), o zaman XVII-XVII. yüzyıllardaki bu tarih artık doğru olabilir, yani onun çağdaş kavranışı yazarın ifade etmek istedikleri ile uyuşuyor. Tarih I ya da J baş harfi ile kaydedilen eski yazma şeklinin unutulmuş olduğu dönemde yazılmış olabilirdi. İlginç olan I577 tarihinin yazısını Nyon kasrında da bulmuş olmamızdır, res.6.119 ve res.6.120. Tarih I harfi ile başlıyor, ayrıca burada nokta I harfinin  tam  merkezindedir.  J   harfi  ile  başlayan  J726  tarihi   Lozan’da  Eski  Şehrin merkezindeki çeşmeyi beziyor, res.6.121, res.6.122.

Hatırlatalım ki, XVI-XVII. yüzyıllar döneminde yapılan kronolojinin Skaliger reformundan sonra J... veya I... biçiminde yazılan bazı tarihler aşağıya 152 sene çekilmemelidir. Örnek olarak Lozan’da çeşmedeki J726 tarihi çağdaş anlayış çerçevesinde gerçekten 1726 senesini kastedebilir. Mesele şudur ki, geçiş döneminde J ve I harflerinin anlaşılması karıştırılabilirdi ve karıştırılırdı. Bunun için, böyle tarihlerin bir kısmının aşağıya çekilmesi gerekirken, diğer kısmı da çekilmemelidir. Eğer J “bir” anlamına geliyordu ise, kronolojik oynama yok demektir. Elbette, XVI-XVII. yüzyıllarda yaşayan şu ya da bu yazarın ya da ressamın J ya da I harfini nasıl, yani eskisi gibi mi, yoksa yenisi gibi mi algıladığını ortaya çıkarmak güçtür. Her durum için ayrı bir araştırma gerekiyor.

 

12.4. 330 Ya Da 360 Senelik Kronolojik Oynama Nasıl Oluşabilmişti?

Olasılıkla  benzer  bir  sebep  tarihlerin  333   ya  da  360  senelik  oynamasını  da açıklayabilir. XV. yüzyılın sonu XVI. yüzyılın başlangıcına ait olan tarihçiler seneleri bir meşhur imparatorun, mesela I. Maximilian’ın (1493-1519) tahta çıkmasından itibaren sayarak izafi kronolojiye göre kaydetmiş olabilirlerdi. Şimdi kronoloji uzmanlarının tam olarak kimi I. Büyük Sezar olarak, kimi I. Maximilian Kaiser olarak anlandırmış olduğu sorusu üzerinde durmayacağız. Bkz. “Batılı Efsane”, bölüm 3. Burada bizim için önemli olan şudur ki, vakanüvisler olayları bu hükümdarın iktidarının ilk senesinden tarihleyerek onun isminin kısaltılmış MCL biçimini, yani Maxim Ceasar HeLlenic ismini kullanmış olabilirler. Bu durumda, “Maximilian Ceasar’ın üçüncü senesi” tarihi vakayinamede MCL.III biçiminde yazılırdı. Belli bir zaman sonra MCL harflerinin önemi unutulmuştur. Skaliger kronoloji uzmanları onları sadece rakamların sembolleri olarak algılamaya devam etmişlerdi. Latin harflerinin yerine rakamları geçirerek olasılıkla 1153 “tarihini” elde etmişlerdi. Bu sahte tarih gerçek  olanından  (yani  1496  senesinden)  343  sene  farklıdır,  çünkü  1496-1153=343. Böylelikle, tarihlerin yazılması için MCL.(...) gibi kısaltılmış biçimlerin kullanıldığı belgeler kronoloji  uzmanları  tarafından  otomatik  olarak  aşağıya  yaklaşık  340  sene  indirilmiştir. Böylece 330 ya da 360 senelik oynama oluşabilmiştir.

 

12.5. Orta Çağlarda M, D, C Latin Harfleri Roma Tarih Yazılışlarında İlkin Ne Anlama Geliyordu? Ortak Bir Fikir

Eski metinlerdeki, mezar taşlarındaki vs. bugün ya “Orta Çağ” ya da “antik” sayılan birçok eski “Roma tarihi” Latin harfleri olan D, M, C vs. ile başlıyor. Fikrimiz, bu harflerin ilkin  farklı  kelimelerin  kısaltmaları  ya  da  bu  kelimelerin  birinci  harfleri  olabileceğidir. Örneğin D = Domini, tanrı, tanrısal, ya da D = Dom, hüküm evi, hanedan anlamında; M = Magnus, büyük; C = Caesar, yani sezar, kaiser, çar. Vesaire.

Bunlar izafi kronoloji sistemi çerçevesindeki Orta Çağ tarihlerinin yazılışının farklı yöntemleri idi. Seneleri XI. veya XII. yüzyıldan (sanki Mesih’in doğumundan) ya da diyelim XV. yüzyılda yaşayan bir büyük Orta Çağ hükümdarından itibaren sayabilirlerdi. Ancak sonra D, M, C harflerinin kısaltmalarının orijinal anlamı unutulmuştur. Skaliger kronoloji uzmanları Latin M harfinin her zaman “bin sene”, D harfinin – “beş yüz sene”, C harfinin – “yüz sene” vs. demek olduğunu beyan ederek bu harflere sayısal bir mana vermiştir. Sonuçta eski ve doğru olan nispeten “küçük tarihler” yapıntılı olarak “çok büyük olanlara” dönüşmüştü. Böylece, Orta Çağlara ait olaylar zorla geçmişe gönderilmiştir.

Bugün ANNO DOMINI (...) gibi, tarihlerin Latin yazılış şekli, istisnai şekilde, “Tanrının vücut bulmasından sonraki (bilmem kaçıncı) sene” olarak deşifre oluyor. Üstelik DOMINI kelimesi yalnız Tanrı, tanrısal olarak çevriliyor. Güya bütün durumlarda Vücut Bulma’dan, yani Mesih’in doğumundan itibaren sayılan tarihlerin kastedilmiş olduğu öneriliyor. Ancak, DOMİNİ kelimesi vaktiyle EV, yani HÜKMEDEN, YÖNETEN EV anlamına gelebiliyordu. Rus’ta EV (DOM) kelimesinin “imparatorluk anlamı” buydu zaten. Bu yana kadar Batı Avrupa‘da en büyük, merkezî katedrallere DOM denir. Bu durumda, ANNO DOMINI (...) biçiminde yazılan tarih, “Hükmeden Evin (bilmem kaçıncı) senesi” anlamına gelebilir. Yani, farklı olayların seneleri Hükmeden Evin iktidara çıkma anından itibaren sayılabilirdi. Bu keyfiyet bu tarz yazıların tarihlenmesine belli bir belirsizlik katıyor. Mesele şudur ki, farklı vakanüvisler çok farklı Hükmeden Evlerini, yani farklı hükümdarlık hanedanlarını  kastediyor  olabilirlerdi.  Ne  de  olsa,  büyük  hükmeden  Evler  gerek  XIV.

yüzyılda gerek XV. yüzyılda gerekse de XVI. yüzyılda tahta çıkıyordu. Buna göre, bu tarz tarihleri çağdaş kronoloji sistemine çevirerek farklı tarihleri çıkaracağız.

Bütün bunları özetleyerek Latin tarih yazılışlarının birkaç olası yorumunu sayalım.

ANNO D.(...) veya ANNO DOMINI (...) veya ANNO D.M. tarzında yazılmış tarihler (HÜKMEDEN) EVİN (bilmem kaçıncı) SENESİ olarak yorumlanabilir. Kaydedelim ki, tarih yazılırken, ANNO kelimesi kastedilmiş ama yazılmamıştır.

M.D.(...)  tarzında  yazılmış  tarih,  “BÜYÜK  EVİN  (bilmem  kaçıncı)  SENESİ” anlamına gelebiliyordu. Burada Latin M harfi Magnus, yani BÜYÜK kelimesinin kısaltmasıdır.

M.C.(...) tarzındaki tarih “BÜYÜK KRALIN (bilmem kaçıncı) SENESİ” anlamına gelebiliyordu, çünkü M – Magnus, C – Ceasar, yani sezar, kral, çar, kaiser.

C.M.(...) tarzındaki tarih “BÜYÜK KRALIN (bilmem kaçıncı) SENESİ” anlamına da gelebiliyordu, çünkü C – Ceasar, yani kral, M ise – Magnus.

D.(...)  tarzındaki  tarih  “(hükmeden)  EVİN  (bilmem  kaçıncı)  senesi”  anlamına gelebiliyordu.

Hatırlatalım ki, Latince DOMİNİ kelimesi eskiden yalnız Tanrı, Tanrısal değil, “çok büyük ev”, yani yine Büyük Ev anlamına de gelebiliyordu. Örneğin Rusça’da çok büyük bir eve bazen DOMİNA deniyor. Bugün bu deyim çok edebi sayılmaz, ancak “Latince” DOMİNİ ile hemen hemen özdeştir.

Nihayet   M   harfi   Maria   ismini,   yani   Mesih’in   annesini   kastediyor   olabilirdi. Hatırlatalım ki, Batı Avrupa’nın bazı yerlerinde Maria, Mesih’e kıyasla bile daha popülerdir. Bu yüzden, Milat’ın kronolojisinde Maria’nın isminin kullanılması doğal görünüyor.

 

12.6. Örnek: İmparatoriçe Gisela’nın Mezarındaki Tarih

Aynı “Latin tarihinin” farklı deşifrelerinin nelere yol açtığı aşağıdaki örnekte iyi görülüyor. Almanya’nın Speyer şehrinin Speyer Dom diye bilinen başkilisesinde Alman Halkının güya X-XIII. yüzyıllardaki Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu’nun bazı imparatorlarının mezarları vardır. Mesela, güya II. Conrad ve karısı Gisela, III. Henry, IV. Henry, sonra Rudolf Habsburg (Nov-Gorod?) vs. [1408], s.16. Bu mezarların akıbeti huzünlüdür. Tarihçiler, “1689 SENESİNDE MEZARLAR TÜMÜYLE YOK EDİLMİŞTİ” diye bildiriyor [1408], s.17. Böylelikle tekrar tekrar şaşırtıcı bir duruma rastlıyoruz. XVII. yüzyılda hem Rusya hem de Batı Avrupa’da eski imparatorların mezarlarının kırılarak yok edildiği ortaya çıkıyor.

Yukarıda sayılan Cermen imparatorlarının bazı eski mezarlarda bulunmuş olan kalıntıları günümüze nispeten yakın zamanda Speyer Dom’un arazisi kazılırken bulunmuştu. Daha sonra, Dom’a aktarılarak özel bir bodrum mezarına gömülmüştür. Maalesef bugün eski lahitleri görmek mümkün değildir, çünkü çağdaş beton kopyalar ile sımsıkı kapanmıştır. A.T. Fomenko ve T.N. Fomenko 1998 senesinde buraları ziyaret edip buna ikna olmuştu. Benzer bir “kopya uygulaması”nı Moskova Arkhangel Katedrali’ndeki çar mezarlarından biliyoruz. Burada da Rus çarlarının eski lahitleri Romanovlar’ın dönemine ait olan iri kopyalar ile tümüyle kaplı. Bunun için, eski lahitlerin üzerinde ilkin neler yazılmış olduğunu okumak bugün mümkün değildir, bkz. “Rus Tarihinin Sırrı”, bölüm 2:5-6.

Speyer Dom’un müzesinde, bodrum katında imparatoriçe Gisela’nın tabutunun metal, büyük ihtimalle kurşun kaplamasının yalnızca küçük bir kalıntısını görmek mümkündür. 1043 senesinde gömülmüş olduğu kabul edilmektedir [1408], s.15. Kurşun yaprağın kırıntısında kısmen korunmuş tarihli Latince yazı donuk donuk gözüküyor. Sağlamlığı iyi olmaktan pek uzak olsa da onu okumayı başardık. Başı şudur: ANNO DOM INCARN D CCCC XCVIIII- IOWNOV...

Açıklayıcı müze levhası, burada M.S. 999 senesi, 11 Kasım tarihinin yazıldığını söylüyor. Ancak bu tarih çok farklı yorumlanabilir. Yani:

SENESİ (anno) EVİN (yani hanedanın, dom), TAHTA ÇIKTIKTAN SONRA (incarn),
EV (D) DÖRT YÜZ (CCCC) DOKSAN DOKUZ (XCVIIII).

Yani, “Ev (D) tahta çıktıktan sonra (incarn) evin (dom) dört yüz (CCCC) doksan dokuzuncu senesi” (XVCIIII). Hangi Ev’in, yani hanedanın tahta çıkmasından sonra bu 499 seneyi saymak gerekiyor? Cevaplar çok farklı olabilir. Eğer Alman Halkının Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu’nun hanedanının güya X. yüzyılda tahta çıkışının Skaliger tarihinden itibaren sayıyorsak, o zaman hem İmparatoriçe Gisela hem de kocası II. Conrad on beşinci hatta on altıncı yüzyılda gömülmüş demektir. Eğer Mesih’in doğumunun güya XI. yüzyıldaki Orta Çağ tarihinden itibaren sayılıyorsa, o zaman da on altıncı yüzyıl çıkıyor. Hatırlatalım ki, güya X-XIII. yüzyıllarda var olan Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu daha geç olan, XIV- XVI. yüzyıllarda hükmeden Habsburglar’ın (Nov-Gorod’luların?) hanedanının hayalet suretidir. Yani 1273-1600 senelerine ait olan Rus-Orda hanedanının çar-hanlarının, res.6.30. Böylece, yazıyı yorumlayarak çıkarılan tarih bu durum ile açıklanabilir.

“Eski” İmparatoriçe Gisela’nın mezarındaki yazının tam olarak bu şekilde deşifre olması gerektiği konusunda ısrar etmiyoruz. Ancak, yazının çıkarılan tarihinin yeniden yapılandırmamızla çok iyi uyuşacak şekilde okunabilmesinin rastlantısal olması şüphelidir.

 

12.7. Bir Başka Örnek: İmparator Rudolf Habsburg’un Mezar Taşındaki Tarih

Yine Speyer Dom’da güya 1291 senesinde ölmüş olan kral Rudolf Habsburg’un (Nov- Gorod’lunun?) türbesinin mezar taşı saklanıyor [1408], s.16.  Bkz. res.6.123, res. 6.124. Bu yazıya bizim yorumumuz res.6.125’te bulunmaktadır. Burada bazı kelimelerin çevirilerini ekledik. Gördüğümüz kadarıyla tarih şöyle yazılmıştır: ANNO.D.N.I.MCC.X.C.I.

Tarihçiler bunun 1291 senesi olarak yorumlanmasını öneriyorlar, yani M = bin, CC = iki yüz, XCI = 91. D.N.I. kombinasyonu bugün DOMİNİ kelimesinin kısaltılmış şekli olarak kabul ediliyor. Aynı zamanda tarih şu şekilde de okunabilir:

SENE (Anno) EVİN (Domini) BÜYÜK (M,  yani Magnus)
İKİ YÜZ (СС) DOKSAN BİR (X.C.I.).

Yani, “Büyük Ev’in tahta çıkmasından sonra iki yüz doksan birinci sene”. Bu hangi tarih diye soruyoruz. Cevap hangi Büyük Ev’in kastedilmiş olduğuna bağlıdır. Eğer, farz edelim, Habsburglar’ın (Nov-Gorod’luların?) hanedanının XIII. yüzyılın sonu-XIV. yüzyılın başlangıcındaki tahta çıkışından itibaren sayılıyorsa, o zaman yaklaşık on beşinci ya da on altıncı yüzyıl çıkıyor. Eğer bir başka Orta Çağ hükmeden Ev’i kastedilmiş ise, bir başka tarih olacak.

Rudolf Habsburg’un mezar taşına tekrar bakalım, res.6.123 ve res.6.124. Habsburg isminin yazısına dikkat ediniz. Taşa ya HABASBURG ya da NABASBURG yazısı oyulmuştur.  Birinci  harf  N  harfine  benzer  şekilde  yazılmıştır.  Yukarıda,  Habsburglar’ın isminin Novıy Gorod (Yeni Şehir, Novgorod) isminden kaynaklandığı fikrini ileri sürmüştük. Bunun ispatını Rudolf’un mezar taşında görüyoruz. Zira BURG – “şehir”dir ve NABAS – açıkça “yeni kelimesi”dir. Belki, HABSBURGLAR’IN isminin kökeninin izlerini kral Rudolf Habsburg’un eski mezar taşı bize ulaştırıyor. Maalesef, mezar taşındaki N ya da H harfi çok hasar görmüştü. Yazının diğer harfleri ise iyice korunmuştu fakat bizim için en enteresan olan harf hasar görmüştü. Hatırlatalım ki, Latin H harfi ve Rus H harfi büsbütün aynı yazılıyor.

Oscar Jaeger “Dünya Tarihi” kitabında bu bilinen tarihin kendi yorumunu veriyor, [304], c.2, s.396. Şüphe uyandıran harf burada Latin elyazması N harfine çok benziyor. Herhalde bu N harfinin açıkça Latin olan N harfinin aynı yazıdaki başka tasvirlerinden farkı hemen hemen yoktur. Mesela ANNO = sene kelimesinde, res.6.123, res.6.124, res.6.125.

Ancak  O.  Jaeger’in  kitabındaki  yorumun  çağdaş  sahibi  N harfinin  “kuyruğunu” birazcık uzatmıştır. Belki de, bu harfin Latin H harfi olduğunu beyan etmenin mümkün olması için.

Bu arada, Oscar Jaeger, Rudolf Habsburg’un (Nov-Gorod’lunun?) mezar taşının parçalarının “olasılıkla modern zamanlarda İmparator Franz-Joseph’in emri üzerine BÜTÜN ANIT RESTORE EDİLİRKEN YENİLENDİĞİNİ” bildiriyor [304], c.2, s.396. Böylelikle önümüzdeki  gerçekte  pek  de  orijinal  değildir.  Anıtta  bir  şeyler  değiştirilmiştir. Değiştirilenlerin ne olduğunu öğrenmek pek güçtür. Ancak bu tarz restorasyonların ne olduğunu Köln Rahipler Lahidi örneği ile “Kutsal Kitap Rusu” kitabında, bölüm 3’te gösteriyoruz. Üzerindeki orijinal tasvirlerin bazılarının tuhafça “kaybolduğunu”, diğerlerinin de önyargılı şekilde değiştirildiğini göreceğiz. Rudolf’un mezar taşı aynı şeyi yaşamış mıydı?

 

12.8. Orta Çağ Tarihlerinin Yazılış Şekli XVIII. Yüzyılda Bile Her Yerde Tek Standarda Uydurulmamıştı

Rudolf Habsburg’un (Nov-Gorod’lunun?) mezar taşına bir daha bakalım. Kelimelerin şekline dikkat ediniz. Latin M harfi burada hemen hemen Grek Omega harfi gibi yazılmıştır. Omega’nın ve ondan sonraki C harfinin üzerinde halkalar var. Bir sonraki C harfinin üzerinde halka yok. X harfinin üzerinde de yok. Ve ondan sonraki C harfinin üzerinde tekrar halka çıkıyor. Bellidir ki, bu işaretler kısaltma harflerinin manasını epeyce değiştirebilecek bir bilgi içermektedir.

Bu örnek Orta Çağ tarihlerinin yazılışında hüküm süren kaosu gösteriyor. Ortak, genel bir kural yoktu. XVIII. yüzyıla kadar aynı tarih farklı yöntemler vasıtasıyla yazılabiliyordu. Çeşit çeşit kısaltmalar, simgesel işaretler, halkalar, çizgiler vs. kullanılıyordu. Daha sonra, zaman geçtikçe tarihlerin az çok ortak olan yazılış şekli gelişmişti.

Çarpıcı bir örnek verelim. Bugün Almanya’nın Bonn şehrinin merkezî çarşı meydanındaki Belediye Konağı’nın yanında eski bir taş sütun görülebilir. Üzerinde yazılı bir levha bulunuyor, res.6.126. Yazının sonunda bir tarih var: 1777 senesi, res.6.127. Ancak, yazı şöyle ilginç bir şekilde yazılmıştır:

(I)I)((LXXVII.

Anlaşılacağı gibi, gerçekte bu MDCCLXXVII, yani 1777 senesidir. M harfi (I) olarak, D harfi I) olarak yazılmıştır. Yani M ve D harflerinin yazılışında sağ ve sol yarımaylar kullanılmıştır. Bu örnek gösteriyor ki, Avrupa’da “Roma tarihlerinin” yazılış şekli XVIII. yüzyılın sonunda bile henüz bir standarda oturtulamamıştı. Tabii, XVIII. yüzyılda ortak kurallar az çok uygulanır olmuştur, ancak yine de eski “yazı kaosunun” izleri belirgin şekilde gözüküyor.

Bu örnekte, tarihin yorumunda karışıklık doğmuyor. Ancak aşağıya yüz, iki yüz ya da üç yüz sene indiğimizde durum çok değişiyor. Burada durum karmaşık hale geliyor ve eski tarihin aynı şekildeki yazılışının çeşit çeşit yorumları doğuyor.