BÖLÜM 2: GOLGOTA
1. İncillerdeki Yeruşalem’in Çevresinde Bulunan Golgota Tepesi, İstanbul’un Yakınında Bulunan Beykoz Tepesi’dir
“Yeni Kronoloji ve Rus, İngiltere ve Roma’nın Eski Çağ Tarihinin Konsepsiyonu” ve “İmparatorluk” kitaplarımızda İncillerdeki Yeruşalem’in İstanbul-Konstantinopolis olduğu [11]; İsa Mesih’in çarmıha gerildiği Golgota Tepesi’nin, büyük olasılıkla, İstanbul’un çevresindeki Beykoz Tepesi [6] olduğu varsayımını ileri sürüp gerekçelendirdik. Sonradan yapılandırmamız netleşmiştir. Keşfettiğimiz gibi, İncillerdeki Yeruşalem İstanbul’a yakındı ve yaklaşık 30 kilometre kuzeyinde bulunmaktaydı, bkz. bölüm 3.
İncillere göre, Golgota Tepesi’nin Yeruşalem’e yakın bulunduğunu hatırlayalım. XVII-XVIII. yüzyıllarda Yeruşalem Filistin’deki küçük Küdüs şehri ile yanlış olarak özdeşleştirilince, doğal olarak, onun çevresinde Golgota Tepesi’nin rolüne uygun bir tepe “bulunmaya” çabalanmıştır. Fakat bu çabalar başarısız kabul edilmelidir. Çünkü Kudüs’teki (Yeruşalem’deki) bugün bize Golgota sıfatıyla ibraz edilen yer, istenirse dünyanın her yanında bulunabilecek bir küçük tepeciktir yalnızca.
Bizim yapılandırmamız uyarınca, İncillerdeki Yeruşalem, Filistin’deki bugün gururla Yeruşalem olarak adlandırılan Kudüs değil, Türkiye’deki İstanbul’un çevresindeki Yoros Kalesi’dir, bkz. bölüm 3. İstanbul’un çevresinde İncillerdeki Golgota Tepesi’yle güvenilir oranda özdeşleştirilebilecek bir yerin olup olmadığı sorusu ortaya çıkmaktadır. Var olduğu anlaşılmıştır. Bu, Beykoz Tepesi’dir. Yukarı Boğaz’daki en yüksek tepedir. Onun zirvesinde bugün devasa sembolik bir mezar bulunmaktadır, Hazreti Yuşa Türbesi. İsa isminin seçeneklerinden biri Yuşa’dır. Bizim yapılandırmamız gereğince, Beykoz Tepesi, meşhur İncil Golgota Tepesi’dir, İsa’nın çarmıha gerildiği yerdir. Res.2.1’de Beykoz Tepesi’nin doruğunda bulunan yapı kompleksinin genel planı gösterilmektedir. Şema 1995 senesindeki ziyaretimizin ardından bizim tarafımızdan çizilmiştir.
Meşhur Hazreti İsa-Yuşa Türbesi’nden kısaca bahsedelim.
Tekrar Celal Esad’ı alıntılayalım. Şunları yazmaktadır: “Boğaz’ın Asya yakasını izleyerek Sütlüce denilen küçük bir iskeleye ulaşıyoruz, buradan bir patika Yukarı Boğaz’ın EN YÜKSEK TEPESİNE (Golgota’ya mı? – Yaz.) gidiyor. Bu tepenin doruğunda (deniz seviyesinden 180 metre yükseklikte) HAZRETİ YUŞA Türbesi bulunmaktadır... Farklı zamanlara ait çeşit çeşit batıl inançlar, uzunluğu dört metre, genişliği yarım metre olan bu DEVASA MEZAR ile ilişkilidir. Bir tahmine göre burası Herakles’in yatağıydı, diğerlerine göre, Polidevks’in (Pilatus’un mu? – Yaz.) öldürdüğü Amikos’un mezarı. Müslümanlar, bunun YUŞA İBN NUN’un mezarı olduğunu sanıyorlar. Birçok hasta hastalıklarına şifa bulma umuduyla... oraya gidiyor.
Bu dağda bazı Bizans kalıntıları görülmektedir, belki Az. Panteleymon KİLİSESİ’NİN kalıntıları, ve ayazma (kutsal pınar)... Bizans zamanlarında burası Herakles yatağı... olarak adlandırılırdı... BU TEPENİN DİBİNDE Argonotlar’ın gıda tedarik ettiği ve KRAL AMİKOS’UN ÖLDÜRÜLDÜĞÜ meşhur Beykoz kasabası bulunuyor” [41], s.76-77.
Celal Esad’a göre, İsa’nın (Yuşa’nın) türbesi bazı Orta Çağ versiyonlarında HERAKLES’İN YATAĞI ile özdeşleştiriliyordu. Herakles’in İsa ile özdeşleşmesi iyi bilinmektedir, örneğin A. Drews’in ve dinler tarihi üzerine diğer uzmanların araştırmalarına bakınız. Bunlar bazı Orta Çağ ve “antik” görüntülerde Herakles’in İsa olarak ve tersine, İsa Mesih’in Herakles olarak temsil olunduğunu keşfetmiştir [1], cilt 1, bölüm 7:6.4; [3], cilt 1.
Beykoz Tepesi’ndeki devasa İsa’nın “mezarı” bugün de vardır ve bir tapınma yeridir. Yerli sakinler onu Hazreti Yuşa Türbesi olarak adlandırıyorlar. Yani Hazreti İsa. Bugün burada uzunluğu 17 metre, genişliği ise 2 metre olan yassı dikdörtgen şeklindeki toprak yükseltisi görülmektedir, res.2.2. Dökme demirden yüksek bir kafesle çevrilidir. Bu kafes çok sayıda hacının kafesin içindeki kutsal toprağa el sürmemeleri için ek olarak demir ağ ile kaplıdır. Kafes, gür otla örtülü bir araziyi çevrelemektedir. Kafesin içinde bir dizi yüksek ağaç yetişmektedir. “Mezarın” karşı uçlarında küçük değirmen taşını andıran iki yuvarlak silindirik taş bulunmaktadır, res.2.3, res.2.4, res.2.5. Bunlardan birinin merkezinde, taşın üst tarafında dörtgen şeklinde bir delik ve iyi gözüken bir çatlak görülmektedir, res.2.5.
Bütün yapı yüksek bir taş duvarla çevrilidir. Bu duvarda iki kapı ve birkaç pencere vardır. Hacılar kapıların birine girip “mezarı” gezdikten sonra diğerinden dışarı çıkıyorlar.
Şimdi ise artık tanıdığımız, İncillerdeki Yeruşalem’in tarifini içeren “Rahip Daniil’in Hac Yolculuğu” [94] kitabını alıyoruz. Çağdaş çevirisinde Daniil’in anlatımı şudur: “Tanrının çarmıhı doğu yönünde bir TAŞ ÜZERİNDE bulunuyor. Yüksekti, KARGIDAN DAHA YÜKSEKTİ. O TAŞ İSE YUVARLAKTI, KÜÇÜK BİR TEPE TARZINDA. O TAŞIN MERKEZİNDE İSE, EN ÜSTTE, BİR GEDİK AÇILMIŞTIR. GEDİĞİN DERİNLİĞİ BİR ARŞIN KADAR, GENİŞLİĞİ BİR SEREDEN AZDIR. BURADA TANRININ HACI DİKİLMİŞTİ. O taşın altındaki toprağın içinde ilk yaratılan Adem’in kafası yatıyor... Adem’in başının üstündeki o taş açılmıştı... BU GEDİK ŞİMDİYE DEK VARDIR O TAŞIN ÜZERİNDE... TANRININ ÇARMIHI VE O KUTSAL TAŞIN ÇEVRESİNDE BİR DUVAR VAR... (DUVARDA) İSE İKİ KAPI VARDIR” [94], s.36.
Daniil’in İsa’nin çarmıha gerildiği yere dair tarifi, Beykoz Tepesi’nde bugün gördüklerimize iyi uymaktadır. Yani, küçük bir tepecik tarzında, en üstte, merkezde delikli yüksek yuvarlak bir taş. Bu birinci taş, direk-kargının hemen yanında bulunmaktadır, res.2.4. İkinci taşın üzerinde bir çatlak iyi görülmektedir, res.2.5. Anıtın isminin kendisi, “Yuşa Türbesi”. Bu kutsal yeri çevreleyen duvar. Duvardaki kapının sayısı bile uyuşmaktadır. İki. Birinci taşın yanında toprağa batırılıp ona bağlanan yüksek bir direk var, res.2.6. Direğin üstünde Arapça yazıyla ya altın ya da altın yaldızlı bir disk var, res.2.7. Kargı uzunluğu civarında olan direk, Daniil’in andığı KARGI’nın sembolü olabilir. İncillere göre bilindiği gibi, İsa Mesih çarmıh üzerindeyken yanına bir kargı vurulmuştur. Böylelikle, Beykoz Tepesi’ndeki birinci taş, büyük ihtimalle, İSA’NIN ÇARMIHA GERİLDİĞİ YERİ işaret etmektedir. İsa’nın gerildiği çarmıh tam burada duruyordu.
Olasılıkla, bugün sembolik Yuşa Türbesi’nde yatan çatlaklı taşı, res.2.5, burada XII. yüzyılda yatan ve Daniil’in bahsettiği o orijinal taşı anmak üzere koymuşlar.
Daniil şöyle devam ediyor: “ÇARMIHTAN İNDİRİLİŞ YERİNE BEŞ SAJEN KADAR VAR” [94], s.38. Beykoz Tepesi’ndeki anıta bakalım. Daha önce söylediğimiz gibi, “Türbe”nin diğer ucunda birincisiyle aşağı yukarı aynı çapta ve biçimde olan ikinci taş bulunmaktadır. Daha yüksek olan birinci taştan yaklaşık 15 metre uzakta bulunmaktadır. Uzunluğu 17 metre, genişliği 2 metre olan çevrili mekânın içinde buna benzer başka bir taş görünürde yoktur. “Yuşa Türbesi”nin şematik planını res.2.3’te sunmaktayız. Beykoz Tepesi’ndeki daha küçük olan ikinci taşın, “çarmıhtan indiriliş” yeri, yani İSA MESİH’İN CESEDİNİN ÇARMIHTAN İNDİRİLDİKTEN SONRA GÖTÜRÜLDÜĞÜ yeri işaret ettiği izlenimini baştan savmak güçtür.
Bizim yapılandırmamız uyarınca, Daniil’in tarif ettiği “toprakların ortasında İsa’nın çarmıha gerildiği yer” [94], s.37, ve İstanbul’un çevresindeki Beykoz Tepesi’nde bulunan Hazreti Yuşa=İsa “Türbesi” AYNI YERDİR.
Bu arada, Daniil’in bu yerden İsa’nın gerçek mezarı olarak değil, “eylem sahnesi” olarak bahsettiğini kaydedelim. Zaten onu öyle adlandırıyor: ÇARMIHA GERİLİŞ YERİ. Böylelikle, olasılıkla, bugün Beykoz Tepesi’nde, İsa’nın çarmıha gerilişinin TAM BU YERDE yer aldığından söz eden anıt, belki de yeniden oluşturulmuş görünümü ile, mucize kabilinden korunmuştur. “Türbenin” gerçek mezarın boyutuna açıkça uymayan aşırı büyük boyutu, olasılıkla, bu keyfiyet ile açıklanmaktadır. Şimdi her şey yerli yerine oturuyor: İsa’nın mezarı değil, İSA’NIN ÇARMIHA GERİLDİĞİ KUTSAL YER, yani EYLEM SAHNESİ duvarla çevrilmiştir. Şu halde arazinin, uzunluğu 17 metre, genişliği ise 2 metre olan ölçüleri gayet anlaşılır. Çarmıh tam da bu yerde dikilmiştir, ondan birkaç metre uzakta da, İsa’nın ceseti çarmıhtan indirildikten sonra toprağa konulmuştur. Toprak üzerindeki bu iki kutsal yer iki büyük taşla işaretlenmiştir.
Res.2.8 ve res.2.9’da İsa’nın “mezarı”nın girişindeki yazılar gösterilmiştir. Res.2.10’da İsa’nın “mezarı”nın uçurumdan, yani Boğaz tarafından genel görünümü. Beykoz Tepesi’nin -yani, İncil Golgotası’nın- doruğunda, merkezinde bir yükseltinin veya bir tepeciğin daha bulunduğu bir saha olduğunu kaydedelim. Onun üzerinde zaten İsa’nın “mezarı” bulunmaktadır, res.2.11. Bu tepe de res.2.10’da gözükmektedir. Res.2.12’de Beykoz Tepesi’nin zirvesinden Boğaz’a açılan genel manzara vardır.
Meşhur İsa’nın Tabutu ise muhtemelen bugün artık Beykoz Tepesi’nin altında bulunmamaktadır. Daniil bu Tabutu bir TAŞ SANDUKA olarak tarif ediyor: “TAŞTAN OYULAN KÜÇÜK MAĞARA”. Üstelik küçük kapıları ile [94], s.34. Bu ya bir taş sandukadır ya da içine diz çökerek girilebilen küçük bir taş türbedir [94], s.34. Daniil’e ve diğer Orta Çağ kaynaklarına göre, İsa’nın Tabutu bir özel Yeniden Diriliş Kilisesi’nde bulunuyordu. Zamanımızda İsa-Yuşa “Türbesi”nin etrafındaki duvara küçük bir bina yapılıp eklenmiştir, res.2.1 ve res.2.3. Bunun dışında, Celal Esad’ın kaydettiği gibi, onun zamanında burada eski Bizans yapılarının kalıntıları, “olasılıkla, bir KİLİSENİN kalıntıları” bulunuyordu [41], s.76-77. Ama günümüzde Beykoz Tepesi’nde hiçbir eski Bizans yapısı
görülmemektedir. Herhalde, İsa’nın Tabutu’nun bulunduğu yer ayrı bir incelemeyi gerektirmektedir.
Daniil’e dönelim. İsa’nın çarmıha gerildiği yerden daha aşağıda siyaset meydanının bulunduğunu yazıyor: “UÇTAKİ YER siyaset meydanıdır” [94], s.36. Şunu belirtmeden geçemeyiz. İstanbul’un çevresindeki Beykoz Tepesi’nde bulunan İsa=Yuşa Türbesi’nden birkaç basamak aşağıya inip, Boğaz’a açılan derin bir UÇURUM ile tamamlanan düz bir meydana çıkıyoruz, res.2.3. Belki de bu, Daniil’in andığı “uçtaki yerdir”.
Devasa İsa=Yuşa “Türbesi”nin etrafında, ona pek yakın bir yerde, akrabalarının mezarlarının bulunduğu kabul edilmektedir. Bunların ölçüleri olağandır ve duvarın dış tarafında bitişik olarak küçük bir mezarlığı oluşturmaktadır, res.2.13.
Ama hepsi bu da değil. Hazreti İsa=Yuşa Türbesi’ne yakın, Beykoz Tepesi’nin altında uzunluğu 7-8 metre kadar olan üç dev mezar daha var. Bunlardan biri, Kırklar Sultan Kabri, özgün bir mozolenin içinde bulunmaktadır, res.2.14. Hazretlerin diğer iki kocaman kabri açık havada, Beykoz Tepesi’nin dibinde bulunmaktadır. Bunlar, Uzun Evliya Leblebici Baba ve Akbaba Sultan Türbeleridir. Res.2.15, res.2.16 ve res.2.17’de Uzun Evliya Kabri gösterilmektedir. Bu arada, memurlar KABİRDEKİ LEVHAYI DEĞİŞTİRDİĞİ ANDA buraya gelmiştik. Eski “Uzun Evliya Leblebici Baba” yazısı çıkarılıp yerine yenisi monte edilmiştir, res.2.17, res.2.18. Bu iki yazının İDENTİK OLMADIĞINI kaydetmek gerekir. Örneğin, yeni levhada Leblebici Baba’nın lafı bile edilmemektedir. Bugün doğrudan gözümüzün önünde eski tarihin denetlenip düzeltildiğini gözlemlemekteyiz. Şu veya bu düşünce yüzünden.
Enteresan olan şudur ki, İsa “mezarı”ndan ve Beykoz Tepesi’nin dibindeki belirtilen üç dev “kabir”den başka, Boğaz’ın karşı, yani Avrupa yakasında benzer beş veya altı dev kabir vardır. 1995 senesinde Beykoz şehrinin sakinleri A.T. Fomenko’ya bunu bildirmiştir.
Bu “mezarlar” İSA MESİH’İN HAVARİLERİNİN gerçek veya sembolik kabirleri olabilir mi acaba? Gördüğümüz gibi, bu “mezarlar”, zirvesinde BAŞ kabrin, yani İsa’nın çarmıha gerildiği yerin bulunduğu Beykoz = Golgota Tepesi’nin ETRAFINDA yer almaktadır. Bu arada, İsa’nın Havarilerinin çoğunun gömüldüğü yerlerin, Skaliger tarihinde bilinmez kabul edildiğini kaydedelim.
Hazreti Yuşa hakkındaki yerel Müslüman efsaneleri için Türkçe yazılmış olan [103]’e bakınız.
İncillerdeki Golgota = Beykoz Tepesi’ni ziyaret etmek isteyen okuyucular için İstanbul haritasını sunmaktayız. Üzerinde Beykoz Tepesi’ni ve etrafındakilerini halka ile işaretledik, res.2.19. İstanbul’un merkezinden bu yere çok iyi bir otoyol vardır.
2. Moskova Civarında Bulunan Yeni Yeruşalem Beykoz’daki “Yuşa Türbesi”nin Planını Çağrıştırmaktadır.
Yeruşalemler’in tarihinin bizim tarafımızdan yapılandırılmasının kısa bir tekrarı ile başlayalım. İlk Yeruşalem, Boğaz’ın kenarındaki Çar-Grad idi, bkz. bölüm 3. Onun tarihi uzak XII. yüzyıla gitmiştir ve bizim için pek az bilinmektedir. Burada 1185 yılında İsa Mesih çarmıha gerilmiştir. İncillerde tarif edilen Yeruşalem burasıdır. Onu bazen İncil Yeruşalemi veya ilk Yeruşalem olarak adlandırmaktayız.
Olasılıkla, uzun zaman boyunca İncil Yeruşalemi, nam-ı diğer Çar-Grad o zamanın bütün Hristiyan dünyasının, yani XII-XIII. yüzyıllardaki eski Rum İmparatorluğu’nun TEK dinî tapınma merkezi olarak kabul edilmekteydi. Krallık gittikçe genişlemişti ve doğal olarak, uzak eyaletlerde yaşayan insanlar tapınmak için Boğaz kenarındaki Yeruşalem’e her zaman gelemiyordu. Bu kutsal şehre benzer yerler kurmak gibi doğal bir fikir ortaya çıkmıştır. “Kutsal Kitap Rusu” kitabımızda [1], cilt 6, gösterdiğimiz gibi, XVI. yüzyılın sonunda Moskova’da bir Yeruşalem kuruluyor. Bu, Moskova Kremlini’dir. Bundan biraz daha erken bir devirde Kazan da Yeruşalem olarak adlandırılmıştı. “Kutsal Kitap Rusu” kitabında gösterdiğimiz gibi, Moskova Kremlini’nin inşa edilmesi, Kutsal Kitap Ezra ve Nehemya Kitapları’nda “Yeruşalem’in yeniden kurulması” olarak adlandırılmıştır [8], [1], cilt 6; [2].
Kutsal Kitap XVII. yüzyılda Skaliger tarihçileri tarafından genişletilerek denetlenip düzeltildiken sonra bastırılıp çoğaltılınca çağdaş Filistin’de yeni bir Yeruşalem’in inşasına başlanıyor. Skaliger tarihinde bu Yeruşalem, “tek Yeruşalem” olarak ilan edilmiştir. Skaliger tarihçileri öncekileri unutmayı tercih etmiştir. Fuzuli sorular doğmasın diye. Ancak hepsi unutulmamıştır. Moskova’nın çevresindeki İstra Nehri kıyısında XVII. yüzyılda, Patrik Nikon zamanında, Yeruşalem’in inşasının parlak bir örneği korunmuştur. Bu örnek, ilk olarak vurgulayalım ki, çağdaş Filistin’deki daha geç olan Yeruşalem’in bulunduğu “Yeni Yeruşelemler”in inşaatının nasıl gerçekleştiğini gösterdiği için enteresandır.
Moskova civarındaki Zvenigorod şehrine yakın olan “Yeni Yeruşalem” şöyle kurulmuştu: “Yeni Yeruşalem 1656 senesinde Voskresenskoye (Rabbinin Dirilişi ifadesinin Rusçası – Ç.N.) -diğer ismi Safatovo- kasabasının toprakları üzerinde kurulmuştur. Geniş toprakların merkezinde, SİON ADINI ALAN bir tepe üzerinde bir erken manastır tesis edilmiştir. Onun civarı da ortak fikre göre FİLİSTİN İSMİNİ ALMIŞTIR. Manastırın doğusundaki tepe ELEON olarak, Nikon’un kurduğu küçük kız manastırı BEYTANYA olarak adlandırılmıştır. Kuzeyde Favor Tepesi, PREOBRAJENSKOYE (Rabbin Başkalaşımı, görünümünün değişmesi ifadesinin Rusçası – Ç.N.) OLARAK adlandırılan Mikulino köyü ve eski Zinovyeva Pustoş KAFARNAHUM köyü. İstra Irmağı ŞERYA İSMİNİ ALMIŞTIR... Fikri gerçekleştirmek üzere ARAZİNİN GEREKLİ YENİDEN PLANLANMASI yerine getirilmiştir: İstra’nın kıyısı ormandan temizlenmiştir, MANASTIRIN TEPESİ, ÜZERİNE İLAVE TOPRAK DÖKÜLÜP SAĞLAMLAŞTIRILMIŞTIR... Tepenin merkezî kısmı taş Voskrasenskiy Katedrali içindi” [70], s.18-19. Böylelikle, araziye uygun olarak baş İncil Yeruşalemi’nin ana kutsal yerlerinin nasıl taklit edildiğini görmekteyiz.
Moskova’nın çevresindeki Yeni Yeruşalem’in inşaatı büyük boyutlarda düşünülmüştü ve acele etmeden sürdürülmekteydi. Ancak birkaç sene sonra durum değişince inşaat kısıtlanmıştır. Yeni karar uyarınca, onun görevi olağan bir manastır olarak saptanmıştır. “Voskresenskiy Katedrali’nin inşaatı ilk aşamada pek yavaş ilerliyordu. 1666 senesinin sonuna doğru ancak tonozlara kadar inşa edilmiştir. 1666-1667 seneleri arasında yer alan Kilise Konsilinden sonra... yapımı durdurulmuştur... Yeni Yeruşalem DEV BOYUTLU KİLİSE-DEVLET PROGRAMININ ifadesi olarak kurulmaya başlanmıştır, kilise konsili ise ona sıradan manastır rolü saptamıştır... Voskresenskiy Manastırı’nın, inşaatı değil, salt rahiplerinin hayatını karşılayacak orta boyuttaki işletmesi kalmıştır” [70], s.22-23.
Buna göre gidişatın farklı gelişebileceği ortadadır. Orijinal plan iptal edilmeseydi ve Yeni Yeruşalem’in inşaatı düşünülen boyutlar ile tamamlansaydı, bugün Yeruşalem’in çağdaş Filistin’de değil, Moskova civarındaki İstra Nehri’nin kenarında olabilmesi olanak dışı olmayacaktı. Ancak kimse bu ırmağın XVII. yüzyılda İstra olarak adlandırıldığını hatırlamazdı. Herkes onu samimi bir şekilde “İncillerdeki Şeria nehri” olarak adlandırırdı. Ve çok sayıda rehber kitabı, bize bu İstra-Şeria Yeruşalemi’nin yüzlerce yıllık tarihini ona inanmış olarak anlatırdı. Musa’nın vaktiyle çıktığı “ta” Sion Tepesi’ni gösterirdi. Biri Kafarnahum şehrinin XVII. yüzyılda Zinovyeva Pustoş köyü olarak adlandırılmış olduğunu alenen söylemeye kalksaydı, o kişiye, bugün çağdaş Filistin’de eski Arap isimlerini eski hale getirmeye çalışana bakılan şüphe ile bakacaklardı. Mesela en çağdaş Yeruşalem’in Arapça Kudüs ismi, “Kutsal Kitap’taki Eriha” olarak yeniden adlandırılan kasabacığın Arapça ismi vs.
Bundan ziyade, Kutsal Kitap’ın denetlenip düzeltilmesi herhalde bambaşka hatta karşı yönde gelişecekti. Sonraki redaktörler, Kutsal Kitap’ta karın, soğuğun ve genel olarak kuzey kışının izlerini özenerek yok etmezlerdi. Tersine, derin karlar ve yaman karakış hakkında bir şeyler eklerlerdi. Ve her şey çok inandırıcı görünürdü. Hatta çağdaş “güney, Filistin versiyonu”ndan çok daha inandırıcı.
Ama belirli sebepler yüzünden İstra’daki Yeruşalem iptal edilmiştir. Ve ancak bunun ardından onu YENİ Yeruşalem olarak adlandırmaya başladılar. Burası, YENİ, “gerçek olmayan” Yeruşalem’miş. Ve zaten bütün muazzam fikir Patrik Nikon’un kaprisinden başka bir şey değilmiş. “Gerçek Yeruşalem” ise bambaşka bir yerde bulunuyormuş. Güya çağdaş Filistin’deymiş.
Gerçekte ise İstra Nehri’nin kıyısında “gerçek, eski Yeruşalem”in inşası tasarlanmıştır. Çünkü bu isim, Konstantinopolis=İstanbul’a pek yakın (30 kilometre uzakta) bulunan İncil Yeruşalemi’nin elinden ebedi olarak alınmaya karar verilmiştir. Ve aynı zamanda bu ismin haritanın neresine yerleştirileceği aranmaktaydı. Elbette, farklı gruplar arasında çekişme ve rekabet başlamıştır. Yeruşalem’in Moskova civarında inşa edilmesi üzerinde direnenler sonuçta yenilmiştir. Bundan sonra, elbette, inşaat kısıtlanıp neredeyse bir yanlışlık olarak ilan edilmiştir. En azından çok tuhaf bir şey olarak.
Nikon’un İstra-Ürdün nehri kıyısında tam olarak neler inşa ettirdiğine bir göz atmak enteresan olacaktır. Manastırın ana yapısı olan Voskresenskiy Katedrali veya Kutsal Kabir Kilisesi idi. Elbette, bugün bizi, onun tıpatıp güya Filistin’de bulunan Kutsal Kabir Kilisesi’nin örneğiyle kurulduğuna temin ediyorlar. Arseniy Sukhanov adındaki biri güya 1653-1655 seneleri arasında Yeruşalem’i ziyaret ederken Kutsal Kabir Kilisesi’ni titizlikle ölçmüş ve onun ayrıntılı tarifiyle Moskova’ya dönmüştür. İşin doğrusu, tarihçiler “Patrik Nikon’un ve onun mimarlarının ellerinde, herhalde, bu yapının planları ve kesitleri ile Floransa’da 1626 senesinde yayımlanan gravürlerin bulundu”ğunu kaydetmeye mecburlar [70], s.19. Bu yüzden 1653-1655 seneleri arasında Filistin’e gitmeye pek gerek yoktu zaten. Özellikle, daha önce ayrıntılı bir şekilde anlattığımız gibi, Arseniy Sukhanov birçok zorlukla o zamanın Türk Filistini’ne ulaşmayı başarsaydı bile, orada zaten ölçülecek bir şey bulamayacaktı.
Yeruşalem Kutsal Kabir Kilisesi’nin – Süleyman Tapınağı ile karıştırılmamalıdır! - Floransa’da 1626 senesinde yayımlanan ve bugün tarihçilerin XII. yüzyıla hamlettiği planının nasıl ortaya çıktığı sorusu ortaya çıkmaktadır. O, bir saf fantazinin ürünü müydü, yoksa bir gerçeği mi yansıtıyordu? Elbette, bu soru yeni bir araştırmanın yapılmasını gerektirmektedir. Kanımızca, bu planın temelinde İstanbul’un çevresindeki Beykoz Tepesi’nde bulunan yapı yatmaktaydı. Elbette, plan yapıldıktan sonra Beykoz Tepesi’ndeki yapılar bir şekilde değiştirilmiştir. Hem de planın kendisi fantastik ayrıntılar ile kaplanmış olabilir. Fakat genellikle Beykoz Tepesi’nin doruğundaki yapıların genel görünümü Floransa planına ve o plana bakan Nikon’un İstra Nehri’nin kıyısında yaptıklarına gayet yakındır. Tabii ki, Nikon yapılarının boyutu, Beykoz Tepesi’ndekilerden çok daha büyüktür. Buna karşın, Nikon’un mimarları Beykoz’taki anıtın alışılmışın dışında olan yapısını pek net taklit etmiştir.
Bu yapı res.2.1 ve res.2.3’te gösterilmektedir. Baş kutsal yere, yani İsa=Yuşa “Türbesi”ne bir bina eklenmiştir. Onun yanında çan kulesi veya minare yükselmektedir. Binaya yandan bakıldığında tablo şudur: Nispeten alçak bir yapı, İsa “mezarı”nın etrafındaki duvar, sonra daha yüksek bir bina. Yanında minare. Bu arada, bugün İsa “mezarı”nın üstünde hiç çatı yoktur. “Kabir” basitçe bir duvarla çevrilidir. Ama burada bir çatının vaktiyle var olması olanak dışı değildir. Herhalde, Daniil’in, Beykoz Tepesi’ndeki anıtla özdeşleştirilmesini önerdiğimiz, Yeruşalem Kutsal Kabir Kilisesi’nin tarifinde çatının var olduğu söylenmiştir. Daha doğrusu, Daniil şunları söylüyor: “İsa’nın çarmıhının ve o kutsal taşın ETRAFI DUVARLA ÇEVRİLİDİR. ÇARMIHIN ÜZERİNDE MOZAİK İLE BEZENMİŞ HÜNERLİ BİR TONOZ YAPILMIŞTIR” [94], s.37.
Şimdi Yeruşalem’deki Kutsal Kabir Kilisesi’nin, Floransa’da XVII. yüzyılda çıkarılan ve Nikon’un kullandığı planına bakalım, res.2.20. Çok benzer bir yapı görmekteyiz. Toprağın üstünde yüksek olmayan dikdörtgen bir yapı, bir yeraltı kilisesi, sonra yanına katılan daha yüksek bir bina. Yanında çan kulesi. Üstelik bu çan kulesi de, Beykoz’taki minarenin durduğu tarafta yer almaktadır. Beykoz’taki yapıların planı burada neredeyse tıpatıp taklit edilmiştir.
Nihayet, Nikon’un Yeni Yeruşalemi’ndeki Kutsal Kabir (Voskreseniya) Kilisesi’nin planı ve fotoğrafına bakalım, res.2.21, res.2.22. Yine hemen hemen aynısını görüyoruz. Toprağa batırılan, çatısı toprağın içinde insan boyu düzeyinde bulunan, yani hiç yüksek olmayan dikdörtgen kilise. Yanına yüksek bir kilise eklenmiştir. Bu kilisenin yanında çan kulesi bulunmaktadır. Üstelik yine Beykoz’daki minarenin ve Floransa planındaki çan kulesinin durduğu tarafta.
Üç plan da olasılıkla AYNI ŞEYİ tarif etmektedir. Bizim yapılandırmamıza göre, bunların hepsi aynı eski orijinale kadar uzanmaktadır. O da, Beykoz Tepesi’ndeki kutsal yapılardır.