Anatoliy T. Fomenko, Gleb V. Nosovskiy
UNUTULMUŞ YERUŞALEM
(Yeni Kronoloji’nin Işığında İstanbul)

A.İ. Lızlov’un “İskit Tarihi”nden alınmış Türk Sultanlarının Sarayının Tarifi” Ekiyle.oji.

BÖLÜM 3: TARİHÇİLERİN KAYBETTİĞİ VE BİZİM BULDUĞUMUZ YERUŞALEM

1. İncillerde Tarif Edilen Yeruşalem Nerede Bulunuyordu?

Bugün Kutsal Kitap’ta tasvir edilen Yeruşalem’in eski zamanlarda Doğu Akdeniz bölgesinde, çağdaş Kudüs’ün yerinde bulunan bir şehir olduğu kabul edilmektedir. Fakat çağdaş Kudüs’ün Yeruşalem olarak salt XIX. yüzyılda, Napoleon’un Mısır seferinden sonra adlandırılmaya başlandığı bilinmektedir. Bundan önce burada yalnızca (su kaynaklarının neredeyse hiç var olmaması yüzünden) nispeten küçük Arap El-Kuds (Kudüs – Ç.N.) kasabası bulunmaktaydı. Tarihçiler Kudüs’ün Yeruşalem olarak adlandırılması ile ilgili, Yeruşalem’in Kudüs’ün gerçek ismi olduğunu, Kudüs isminin ise Yeruşalem’e yanlışlıkla Orta Çağ’da konulmuş olduğunu bize kendinden emin bir biçimde bildirmektedirler. Güya cahil yerli Arap sakinleri meşhur Yeruşalem’de yaşadıklarını tahmin etmeden onu basitçe El-Kuds olarak adlandırıyordu.

XIX. yüzyılın sonunda Brockhaus ve Efron Ansiklopedik Sözlüğü o zamanın Yeruşalemi-Kudüsü hakkında ayrıca şu ilginç ayrıntıları bildirmektedir: “Yeruşalem (Latince Hierosolyma,  çivi  yazısıyla  Ursalimmu,  hierogliflerle  Schalam,  İbranice  Jeruschalajim, Türkçe Soliman (Süleyman – Ç.N.) veya Kudsi Scherif (Kudüs-ü Şerif – Ç.N.), Arapça EI- Kuds, yani kutsal), Kidron Pınarı’nın kıyısında, Yehudiye Dağı’nın üç kolu Akra, Sion ve Moria’nın yamaçlarında bulunan eski Filistin’in başlıca şehri, şimdiki Suriye’de (Türk İmparatorluğu içinde) Şam vilayetinin başşehridir. Bu dağ kollarını ayıran vadiler eskiden çok derindi, fakat şimdi... bunlar belli belirsizdir. Vadilerin arkasında çöllük bir arazi, kısır çıplak kayalar... Şehir 4 mahalleden ibarettir, bunlar 1) Hristiyan... 2) Ermeni... 3) Yahudi... ve 4)

1840 senesinden itibaren Yeruşalem’de sürekli ikametgâhı olan paşanın evinin bulunduğu Müslüman mahallesi. Sokaklar dar, pis ve fena döşenmiştir; bunların birçoğu çıkmaz sokaktır; üzerlerinde hareket ancak yaya yürünerek veya atlı olarak mümkündür... 170 sokaktan hiçbiri dosdoğru değildir ve binek arabası için pek rahat değildir. Başlıca sokak Şam veya Pazar Sokağı... Salt üç meydan var. Evler iri, mimarisi çirkin, boyutları küçüktür; taştan veya topraktan yapılmıştır, çatıları kubbe biçiminde ve yağmur suyu biriktirmek üzere sarnıçlarla iç avluları kare biçimindedir. Nehir veya ırmak suyu yoktur...

1384 senesinde Yeruşalem, Selahaddin soyundan gelen Eyyubilerin elinden Mısır Memlükleri tarafından alınmıştır. 1517 senesinde ise Osmanlı halifesi I. Selim onu işgal etmiştir. O zamandan itibaren şehrin Mısır genel valisi Mehmet Ali’nin egemenliği altında kaldığı 1833-1840 seneleri arası istisna olmak üzere, Yeruşalem Bab-ı Ali’nin egemenliği altında kalmıştı. Türk hâkimiyeti altında Yeruşalem’in Orta Çağ parıltısının son kalıntıları yitirilmiştir. Geçtiğimiz asırda (XIX. yüzyılda – Yaz.) belli ölçüde ihya edildiği gözlemlenmektedir. 1820’li senelerden itibaren Yeruşalem’de ilk Protestan misyonerleri (Alman, İngiliz, Amerikan) ve ilk Avrupalı konsüller (1839 senesinden itibaren İngiliz, 1842 senesinden  itibaren  Prusyalı,  1858  senesinden  itibaren  Rus  konsülü;  genelde  Beyrut’ta yaşayan   K.M.   Bazili   1839   senesinde   Suriye   ve   Filistin’e  konsül   olarak   atanmıştır) yerleşmiştir.  Yeruşalem’de  Rus  misyonu  1858  senesinde  teşkil  edilmiştir...  Yeruşalem’in dahilî yaşamının en son döneminde kutsal yerler yüzünden çekişmeler büyük önem taşıyor” [116], “Yeruşalem” (Иерусалим) makalesi.

N.A. Morozov “İsa Mesih” [113] yapıtında Kutsal Kitap’ta tasvir edilen Yeruşalem’in vaktiyle Kudüs kasabasının yerinde bulunmuş olduğuna dair çok sayıda gerekçeli şüphe ileri sürmüştür. Kuşkusuz bunda haklıydı, ancak Kutsal Kitap Yeruşalemi’nin gerçek konumunu gösterememiştir. Onun –anlaşılacağı gibi- hatalı düşüncesi şudur. Kendisine göre, Kutsal Kitap’ta tasvir edilen olaylar İtalya’da olup bitmişti ve dolayısıyla Kutsal Kitap Yeruşalemi de oradaydı.

A.T. Fomenko’nun “Tarihin Esasları” ve “Yöntemler” kitaplarında bazı Orta Çağ vakayinamelerinde Yeruşalem’in Roma ve Truva ile özdeşleştirilmiş olduğu kaydedilmiştir.

1995 senesinde “Rus, İngiltere ve Roma’nın Yeni Kronolojisi” kitabımızda İncillerde tasvir edilen Yeruşalem şehrinin -nam-ı diğer Homeros’un Truvası’nın- Boğaz’ın kenarında, bugünkü İstanbul’a yakın bulunduğu varsayımı ilk kez öne sürülmüştür. İstanbul’un diğer isimlerinin Çar-Grad, Konstantinopolis, Yeni Roma olduğunu hatırlatalım. Bu kitapta İncil Yeruşalemi’nin Konstantinopolis olduğu tezini geliştirdik.

Bu tez, “İmparatorluk” kitabında Boğaz’ın en yüksek noktası olan Beykoz Tepesi’nin veya nam-ı diğer Yuşa Dağı’nın İncil’deki Golgota Tepesi olduğu varsayımını ileri sürüp temellendirdiğimiz 1996 senesinde önemli bir doğrulanma elde etmiştir. Brockhaus ve Efron Ansiklopedik Sözlüğü şunu bildirmektedir: “(Boğaz’ın – Yaz.) Asya yakasında, efsaneye göre, Herakles’in kabri ile Yuşa Dağı bulunmaktadır” [116], “Boğaz” (“Босфор”) makalesi.

Halen  Yuşa  Dağı’nın  (Beykoz  Tepesi’nin)  doruğunda  efsanelere  bürünen  eski sembolik kabir bulunmaktadır. Bu, Hazreti Yuşa (İsa) Türbesi’dir. Araştırmalarımız uyarınca, burası İsa’nın İncil’deki idamının yeridir. Bkz. res.3.1, res.3.2, res.3.3, res.3.4, res.3.5, res.3.6, res.3.7, res.3.8, res.3.9.

Yeni veriler elde edildikçe eski İncil Yeruşalemi’nin tam olarak İstanbul- Kontantinopolis’in yerinde bulunmadığı ve ona yakın yer aldığı açıklığa kavuşuyordu. Mesele şudur ki, Beykoz Tepesi –İncil’deki Golgota Tepesi– İstanbul’un eski surlarından yaklaşık 30 kilometre uzakta bulunmaktadır. Eski zamanlar için bu gayet uzak bir mesafedir. Üstelik Beykoz Tepesi İstanbul’a göre Boğaz’ın karşı ucunda bulunmaktadır. Yeruşalem aynen İstanbul’un yerinde olsaydı, bu durum İnciller ile pek uyuşmayacaktı. Mesela, İnciller İsa Mesih Yeruşalem’den Golgota’ya kadar haç yolundayken, onun bir su akıntısından geçişine hiç değinmemektedir. Bunun dışında, İncillerdeki tarife göre, Pilatus’un gönderdiği nöbetçiler bu yolu bir gün içinde birkaç sefer gidip gelmiştir. Bu yüzden haç yolunun uzunluğunun 30 kilometre olması şüphelidir, olasılıkla çok daha kısadır.

2004 senesinde “Slavların Çarı” kitabımızda İsa Mesih’in M.S. XII. yüzyılda yaşadığını, başkenti Çar-Grad=Yeruşalem olan Eski Rum İmparatorluğu’nun kralı olduğunu ve Bizans  İmparatorluğu’nun tarihinde  İmparator  I. Andronikos  Komnenos olarak betimlenmiş olduğunu gösterdik. Başkentte bir isyan patlak verip iktidar, düşmanlarının eline geçince,  Andronikos-İsa  Mesih  sıkı  bağlantılarının  olduğu  Rus’a  gitmeye  çabalamıştır.

Ayrıca, mesela, annesi Bakire Meryem olasılıkla Vladimir-Suzdallı idi [10]. Ancak, Bizans vakanüvislerinin yazdığı gibi, Karadeniz’de patlak veren fırtına İmparator Andronikos’a ve onun sadık yakınlarına (Havarilerine) tasarladıkları planı yerine getirme şansı bırakmamıştır. Fırtına,   bindikleri   gemiyi   geri   götürmüştür.   Gemi   geceleyin,   karanlık   içinde   karaya otırmuştur. İmparator Andronikos yakalanıp Çar-Grad’a götürülerek vahşice idam edilmiştir. İncillerde bu olaylar, İsa ve öğrencilerinin Getsemani Bahçesi’nde geçirdiği bir gece olarak betimlenmiştir. Hain Yehuda, İsa’yı tutuklayıp Yeruşalem’e götüren savaşçıları bu bahçeye getiriyor, res.3.10. Bizans tariflerinin İncillerdekilerle kıyaslanmasından şunlar ortaya çıkmaktadır:

1) Getsemani Bahçesi Yeruşalem’e yakın bir yerde bulunmaktadır. İncillerde ve “Kurtarıcı’nın Azapları Hakkında Destan”da ("Skazanie o strasti Spasove") İsa Mesih’in Getsemani Bahçesi’nden Yeruşalem’e yaya götürüldüğü söylenmektedir [10].

2) Getsemani Bahçesi Karadeniz kıyısında bulunmaktaydı. Bir fırtınanın bir gemiyi dar Boğaz üzerinde sürükleyemeyeceği aşikârdır. Dolayısıyla, Andronikos-Mesih’in ve onun öğrencilerinin gece durak yeri Karadeniz kenarında bulunmalıydı. Kıyıya çıktıkları bu yerin yakınında, İsa’nın ve öğrencilerinin belirli bir zaman boyunca savaşçılar ve Yahuda’dan gizlendiği Getsemani Bahçesi de bulunmalıydı.

İncillerde tarif edilen Yeruşalem’in Boğaz’ın Karadeniz’e açılan ucunda bulunması gerektiği ortaya çıkmaktadır. Karadeniz’e gerçekten pek yakın bulunan Beykoz Tepesi’nin konumuyla çok iyi uyuşuyor. Fakat Boğaz’ın karşı ucu, Marmara Denizi kıyısında bulunan İstanbul-Konstantinopolis’in konumuna uymamaktadır. Böylelikle, İncillerde tarif edilen Yeruşalem, büyük olasılıkla, Boğaz’ın Karadeniz kıyısında bulunmaktaydı. Dolayısıyla, İstanbul’a yakın, aşağı yukarı 30 kilometre uzaklıkta bulunduğu halde şehrin içinde değildi.

Yeruşalem’in önceki yapıtlarımızda keşfettiğimiz Truva ile özdeşleşmesi, Yeruşalem=Truva’nın, ÇAĞDAŞ İSTANBUL’UN KONUMU İLE ÇAKIŞMADAN YAKININDA bulunması gerektiğini düşündürmektedir. “Coğrafyanın babası” olan Strabon dâhil “eski” yazarların Homeros’un Truvası’nın bulunduğu yer hakkında tartıştığı kabul edilmektedir. Birleştikleri nokta, Truva’nın bulunduğu yerin Anadolu’da, bugün İstanbul’un bulunduğu yere uzak olmayan bir yerde bulunmuş olmasıdır [116].

XVIII. yüzyılda Avrupalılar arasında Konstantinopolis şehrinin eski Troad (Biga Yarımadası)  toprakları  üzerinde,  yani  Truva’ya  yakın  kurulmuş  olduğu  fikri  yaşıyordu. Mesela, Giacomo Casanova’nın XVIII. yüzyılda yazdığı anılarında şunları okuyoruz: “Bu şehir (Konstantinopolis – Yaz.) bir fersahlık mesafeden hayretlere düşürüyor, dünyada daha güzel  bir  manzara  yoktur. Onun  görkemli  görünüşü  Roma  İmparatorluğu’nun sonuna ve Yunan İmparatorluğu’nun başlangıcına sebep olmuştur. Konstantinopolis’i denizden gören Büyük Konstantin Bizans’ın görünüşüyle büyülenip “İşte dünya imparatorluğunun başkenti budur!” diye haykırınca... Roma’yı terketti ve buraya yerleşti. Horatius’un kehanetini okusaydı, böyle büyük bir aptallık yapmayacaktı. Zira şair şunu yazmıştı: Augustus’un haleflerinden biri Roma İmparatorluğu’nun başkentini kendi doğum yerine taşımaya karar verince Roma İmparatorluğu çöküş dönemine yuvarlanacak. TROAD TRAKYA’DAN ÇOK UZAK  DEĞİL”  [120],  s.32.  Büyük  Konstantin’in,  Skaliger  tarihine  göre,  Trakya’da doğduğunu açıklayalım. Casanova’nın yazdığı kitap için çevirmenin verdiği yorum şudur: “Trakya’da doğan Roma imparatoru Büyük Konstantin 330 senesinde imparatorluğun başkentini Bizans’a (eski isim Troad) taşımıştır” [120], s.671.

Büyük Konstantin’in –yani, artık bildiğimiz gibi– Dmitri Donskoy’un M.S. XIV. yüzyılda [14]  –Yeni  Roma-Konstantinopolis’i  Truva’ya  yakın  olan Troad=Bizans’ta tesis etmiş olmasının bulanık anılarına rasgeliyoruz. Bir başka deyişle, Konstantinopolis şehri - çağdaş İstanbul- ve eski Truva birbirine yakın bulunmaktadır.

Konstantinopolis-İstanbul ile Yeruşalem’in birbirine yakın olsa da farklı şehirler olduğunu düşündüren bir başka keyfiyet daha vardır. Orta Çağ’da Konstantinopolis ve Yeruşalem  patrikliği,  patrikleri  FARKLI olan  FARKLI patriklikler  olarak  faaliyet göstermiştir. Buna karşın bu iki patrik Orta Çağ’da birbirine yakın bulunmaktaydı. Konstantinopolis  patriği  Konstantinopolis’te  yaşamıştır,  ““Kutsal  Yeruşalem  şehrinin  ve bütün Vaat Edilmiş Toprakların patriği unvanını taşıyan Yeruşalem patriği” ise sıkça Yeruşalem’de değil, Konstantinopolis veya diğer Türk şehirlerinde yaşamıştır” [116], “Kilise hiyerarşisinde patrik” ("Патриарх в церковной иерархии") makalesi.

Bununla ilgili olarak İncil Yeruşalemi’nin net konumuna dair önemli bir soru doğmaktadır. Yeruşalem, nam-ı diğer Çar-Grad, Andronikos-Mesih’in zamanına ait Eski Rum İmparatorluğu’nun başkentidir. Yukarıda kaydedildiği gibi, eski tarihte meşhur olan bu şehrin yeri Beykoz Tepesi civarında, Boğaz’ın Karadeniz ile birleştiği noktaya yakın bir yerde aranmalıdır. Konstantinopolis-İstanbul’dan aşağı yukarı 30 kilometre uzakta.