Anatoliy T. Fomenko, Gleb V. Nosovskiy
UNUTULMUŞ YERUŞALEM
(Yeni Kronoloji’nin Işığında İstanbul)

A.İ. Lızlov’un “İskit Tarihi”nden alınmış Türk Sultanlarının Sarayının Tarifi” Ekiyle.oji.

BÖLÜM 3: TARİHÇİLERİN KAYBETTİĞİ VE BİZİM BULDUĞUMUZ YERUŞALEM

 

2. Yeruşalem, Boğaz’ın Asya Yakasında, Karadeniz’e Bitişik Beykoz Tepesi’nin Yanında Bulunan Eski Yoros Kalesi’dir.

2006 yılı Mayıs ayında bir İstanbul iş gezisi organize edilmiştir. Bu gezinin amacı, İstanbul’un görülecek tarihsel yerlerini görüp Yeni Kronoloji’nin ışığı altında İstanbul tarihi konulu bir belgesel çekmekti. Gezi “Kirill ve Mephodiy” şirketi tarafından organize edilmişti. Geziye V.A. Rudnikov, V.P. Hadaskov ve bu kitabın yazarlarından biri olan G.V. Nosovskiy katıldılar.

Bunu fırsat bilip Beykoz Tepesi’nin çevresini titizlikle gezerek mümkün olduğu kadarıyla İncil Yeruşalemi’nin konumunu netleştirmeye çalıştık. Neticeler, beklentilerimizi aşacak kadar şaşırtıcı çıkmıştır.

Beykoz Tepesi’nin zirvesinde bulunan sembolik Hazreti İsa (Yuşa Hazreti) Türbesi’ni tekrar ziyaret edince eski, olasılıkla, XVIII-XIX. yüzyıllara ait olan ve Beykoz’daki Hazreti Yuşa Türbesi’nin yanında Türklerin istirahatini gösteren bir tablonun reprodüksiyonu dikkatimizi çekti, res.3.11. Birçok Türk Boğaz’a güzel bir manzaranın açıldığı tepenin zirvesindeki alanda oturuyor. Uzakta Boğaz’ın katıldığı Karadeniz görülüyor. Ama bütün kompozisyonun merkezi şüphesiz eski kuvvetli kalenin pitoresk viraneleridir. Bu kale Boğaz’ın kenarında, Beykoz Tepesi’nin bitişiğindeki tepede durmaktadır. Sur kapısının kulesinin kalıntıları ve birçok küçük kulenin ve surun viraneleri iyi gözükmektedir. Ancak

bugün Beykoz’un zirvesinden bu kale artık görülmemektedir, çünkü Hazreti İsa (Yuşa) Türbesi’nin etrafında, manzarayı kapatan yüksek ağaçlar hayli büyümüştür. Bu, salt bir ressamın hayal ürünü olabilir mi acaba? Hayır, tepenin zirvesinden Boğaz’ın kenarına inip eski bir kalenin bu etkileyici viranelerini kendi gözlerimizle görünce ressamın her şeyi doğru betimlediğine kanaat getirdik. Res. 3.12, res.3.13 ve res.3.14’teki fotoğraflara bakınız.

Kalenin viranelerine yöneldik ve çok geçmeden onların yanına çıktık. Üzerinde YOROS Kalesi yazan levha asılı kale girişini görünce şaşkınlığa düştük, bkz. res.3.15 ve res.3.16.  Üstelik  bu  isim  sadece açıklayıcı  levha üzerinde  yazılı  değildir.  Neredeyse  her adımda rastlanmaktadır. Mesela, kaleye giden sokak, kalenin yanında bulunan restoran vs. gibi her şey Yoros Kalesi’nin ismini taşımaktadır. Ama YOROS, Yeruşalem isminin basit bir kısaltılmasıdır. Kilise Slav dilinde “yö” sesi  yoktur, her zaman  “ye” vasıtasıyla aktarılmaktadır. Bu nedenle Rus kilise Slav dilinde Yoros ismi Yeros olarak geçmektedir. Okuyucuya YerUşalem şehrinin ismi bugün Rusça U harfi vasıtasyla yazıldığı halde bu yazım şeklinin salt XVII. yüzyılın ortasındaki Nikon reformlarından sonra temelleştiğini bildirelim. Bundan önce Rus halkı YerOşalim şeklinde, yani salt O harfi vasıtasıyla yazıp seslendirmekteydi, res.3.17. Ayrıca, bu kelime Latince’de O harfi vasıtasıyla yazılmaktadır, Hierosolyma [116]. Türkçe’de Yeruşalem Soliman olarak geçmekteydi, yani burada da O vasıtasıyla yazılmaktaydı [116]. U harfi vasıtasıyla yazılan YerUşalem yalnızca İbranice’de yaşamaktaydı [116]. Olasılıkla, bu dilden Rusça’ya XVII. yüzyıldaki Nikon reformları sırasında gelmiştir.

Böylelikle,  Boğaz  kenarındaki  eski  kalenin  Türkçe  Yeros  ismi,  reform  öncesi yazılması gereken şekildeki YEROŞALEM kelimesinin ilk yarısıyla AYNEN çakışmaktadır. Ayrıca, yukarıda ileri sürülen düşünceler uyarınca, bu kale aynen İncil Yeruşalemi’nin bulunması gereken yerde bulunmaktadır. ÇAKIŞMA İDEALDİR.

Şaşırtıcı olan şudur ki, gördüğümüz hiçbir haritada Boğaz kenarında Yoros ismini bulamadık. Birçok haritada Yoros Kalesi, etkileyici boyutlarına rağmen, hiç işaret edilmemiştir. Diğer haritalarda, Yeroşalem kelimesini hiç andırmayan bambaşka isimler ile işaret edilmiştir. Fakat İstanbul arkeologlarından birine İstanbul’un çevresinde bulunan Yoros Kalesi’ni bilip bilmediğini sorduğumuzda orayı bildiğini ve İstanbul tarihçilerinin ve kalenin civarında bulunan kasabaların sakinlerinin bu Hristiyan kalesini iyi bildiğini söylemiştir. Hem de  tam  Yoros  ismi  altında  (vurgu  ikinci  hecede).  Demek  ki,  tarihçiler  yine  “lüzumsüz” soruları veya tarihin Skaliger versiyonunun doğruluğundan şüphe uyandırabilecek önemli bilgileri insanlardan şöyle ya da böyle saklamaya çalışıyor. Herhalde, onların versiyonunun zayıflığını   bilinçaltında   hissederek   bu   tarz   hileli   yöntemler   aracıyla   onu   korumaya çabalıyorlar.

 

3. Yoros Surlarının İnşa Edildiği Yıl Olan 1261 Senesi, Çar-Grad’ın Nikealılar Tarafından İşgal Edildiği Yıl İle Çakışıyor

Yoros  Kalesi’nin  önüne  yerleştirilen  açıklayıcı  levhaya  göre,  kale  şimdiki görünümüyle 1261 senesinde kurulmuştur, res.3.16. 1261 senesinin AYNEN Çar-Grad’ın Nikea imparatoru Mikhail Paleologos’un ordusu tarafından işgal edildiği yıl olduğu kaydedilmeden geçilemez [97]. 1261 senesinde Latin İmparatorluğu düşmüş ve Çar-Grad Nikea imparatorlarının eline geçmiştir [116].

Skaliger   versiyonu   gereğince,   1261   senesinde   Nikealıların   Moğol   ordusunun yardımıyla Çar-Grad’ı işgal ettiği kabul edilmektedir [62]. Bu yanlıştır. Mesele şudur ki, Büyük Konstantin devri, Skaliger tarafından M.S. IV. yüzyılla, yani 1261 senesinden ÇOK DAHA ERKEN BİR DEVİR ile yanlış tarihlenmiştir. Bu yüzden 1261 senesinde güya işgal edilen Konstantinopolis çıkmıştır. Fakat Yeni Kronoloji uyarınca, Büyük Konstantin = Dmitri Donskoy XIV. yüzyılın ikinci yarısında, yani Skaliger’in düşündüğünden bin seneden daha geç bir dönemde yaşamıştır [14]. Şu halde, 1261 senesinde Nikealılar Çar-Grad’ı işgal ettiğinde, çağdaş İstanbul olan Konstantinopolis şehri henüz var olmamıştı. Bu şehir ancak

1261 senesinden aşağı yukarı yüz sene sonra kurulmuş olacaktır. Bu nedenle 1261 senesinde Nikealılar bir eski Çar-Grad’ı, yani İncil Yeruşalemi’ni, Truva’yı işgal etmiş olmalıydı. Şimdi anladığımız gibi, işgal edilen, Boğaz’ın kenarındaki Yoros Kalesi idi. Bilindiği gibi, bundan sonra Nikea imparatorunun başkenti buraya geçirilmiştir. Buna göre şehrin işgali sırasında hasar gören surlar yeniden kurulmuş olsa gerek. Belki de, çağdaş açıklayıcı levhanın hakkı vardır  ve  bugün   gördüğümüz   Yoros-Yeruşalem   kalesinin   yapılarının   kalıntıları   1261 senesinde yeniden sıfırdan kurulmuş veya tamir edilmiş olabilir. Bkz. res.3.18, res.3.19, res.3.20, res.3.21, res.3.22, res.3.23, res.3.25, res.3.26, res.3.27.

 

4.    Yoros-Yeruşalem’den    Beykoz-Golgota’ya    Kadar   Mesafe    Yaya    Olarak Yaklaşık 2 Saattir – Bu durum İncillerde Yazanlara İyi Uymaktadır

Birçok eski ikonda ve tabloda İsa Mesih’in çarmıha geriliş yeri şehrin dışındaki bir tepede, üstelik bu şehre pek yakın olan bir yerde betimlenmiştir. Ressamlar ve ikoncular, Yeruşalem  şehrinin  kuvvetli  surlarını  Golgota  Tepesi’nin  zirvesindeki  çarmıha  geriliş yerinden doğrudan görünür biçimde tasvir etmiştir, res.3.28,   res.3.29, res.3.30, res.3.31, res.3.32, res.3.33, res.3.34, res.3.35, res.3.36.

Res.3.37 ve res.3.38’de çarmıhtan indirilişe dair kanonik kilise görüntülerini sunmaktayız. Yine aynı tablo: Golgota Tepesi’nden, kendisine nispeten yakın olan Yeruşalem’e manzara açılmaktadır.

Golgota Tepesi’nde yer alan İsa Mesih’in idamı ile ilgili birkaç kanonik temayı betimleyen görüntüyü daha sunalım. Res.3.39, res.3.40, res.3.41’de İsa Mesih’e ağıt ve onun naaşının   lahite   konulması   konulu   eski   Batı   Avrupa   görüntülerini   sunmaktayız.   Bu görüntülerde tekrar aynısını görüyoruz: Golgota Tepesi’nden yakınında bulunan Yeruşalem şehri manzarası açılmaktadır. Hemen hemen bütün eski Golgota görüntülerinde çevresinin tepelerle yoğun şekilde kaplı olduğunun altının çizildiğine dikkat çekelim. Yoros Kalesi ve Beykoz Tepesi’nin (Yuşa Dağı’nın) etrafı, aynen böyle yoğun tepelerle kaplı bir arazidir.

Res.3.42’de XVII. yüzyıla ait bir Alman Kutsal Kitabı’ndaki “ideal şekilde yenilenen Yeruşalem”in görüntüsünü sunmaktayız. Şehir, yüksek tepeler arasında bir nehir veya boğaz kenarında  betimlenmiştir.  Yoros  Kalesi’nin  bulunduğu  Boğaz’ın  kuzey  kıyılarını  hayli andırmaktadır. Arazi aynıdır.

İsa Mesih’in sırtında ağır çarmıhı taşıdığını, yolun sonunda haçın ağırlığı yüzünden düştüğünü ve çarmıhın başkasına taşıtıldığını anlatan İncil tasvirine göre, İsa Mesih’in Yeruşalem’den Golgota’ya kadar Haç yolu onca kilometre olamazdı, res.3.43, res.3.44. Olasılıkla, çok daha kısaydı, yaya olarak 2-3 saatlik yoldur, daha fazla değil. Pilatus’un gönderdiği savaşçıların İncillerde sözü geçen Yeruşalem’den Golgota’ya ve tersine (bir gün içinde) defalarca gidip gelmeleri, zaten ikonlarda gösterildiği gibi, Golgota Tepesi’nin şehir surlarına yakın bulunduğu izlenimini bırakmaktadır.

Gerçekten, Beykoz Tepesi (Golgota) ve Yoros-Yeruşalem Kalesi, Boğaz’ın Karadeniz’e açıldığı yerde Asya yakasından çıkan iki bitişik burunda bulunmaktadır, res.3.45. Yoros Kalesi’nden Beykoz Tepesi’ndeki Hazreti Yuşa Türbesi’ne kadar olan mesafe yaya olarak  aşağı  yukarı  iki  saattir  (arabayla  15-20  dakika).  Beykoz-Golgota,  Yoros- Yeruşalem’den doğrudan görünecek mesafede bulunmaktadır ve tersine, res.3.11, res.3.46, res.3.47. Bütün bunlar, Golgota’nın Yeruşalem’in içinde değil, yanında bulunduğunu gösteren İncil tariflerine çok iyi uymaktadır.

Res.3.48, res.3.49’da İsa Mesih’in Yeruşalem’e gelişini gösteren iki ikon görüntüsü sunulmuştur. İkonlarda betimlenen manzara Yoros Kalesi’nin konumuna yine güzelce uymaktadır, bkz. res.3.46.

Res.3.30’da İsa Mesih’in Dirilişini gösteren XVII. yüzyıla ait Alman gravürü sunulmaktadır. Uzakta bir nehir veya boğaz kenarında Golgota Tepesi görülmektedir, daha uzakta ise Yeruşalem şehri. Şehir Boğaz’ın iki yakasında bulunuyor olsa gerek. Fakat Yuşa Dağı gibi, şehir kalesi de doğu, Asya yakasında bulunmaktaydı.

 

 

5. Yoros-Yeruşalem Kulelerinde Hristiyan Sembolleri

Yoros Kalesi’nin kuleleri ve duvarlarında, defalarca tekrarlanan Hristiyan sembolleri vardır, res.3.51, res.3.52, res.3.53, res.3.54. Devasa kapı kulelerinin herbirinde haç ve hilal görüntülü taş levha vardır. Titloların altında da Kiril harfleri tasvir edilmiştir, Rus ikonlarındaki   gibi.   Bunlar   kilise   kelimelerinin   ve   deyimlerinin   kısaltmalarını   işaret etmektedir, res.3.52, res.3.53. Bir başka Haçlı levha, Yoros Kalesi’nde duvarın iç tarafında bulunmaktadır, res.3.54.

Böylelikle, Yoros Kalesi’nin sembolleri açıkça Hristiyandır. Belki buraya, Yoros Kalesi’nin İncil Yeruşalemi, yani Hristiyanlar için kutsal bir şehir  olduğuna dair bulanık anılar yansımıştır. Yoros Kalesi’nin duvarları ve kulelerinde bulduğumuz Hristiyan simgeli üç levhanın üçü de yenidir ve restorasyon uzmanlarınca nispeten yakın geçmişte konulmuştur. Büyük olasılıkla, bu levhalar, daha eski, belki de gerçek, XIII-XIV. yüzyıllara ait Hristiyan levhalarının yerine geçirilmiştir. Maalesef, Yeruşalem duvarlarında vaktiyle asılan gerçek, eski levhaların korunup korunmadığını, korunduysa da nerede saklandığını öğrenemedik.

 

6. Yoros-Yeruşalem  Ve İstanbul-Konstantinopolis’in Konumlarının Karşılaştırılması. Konstantinopolis Daha Geç Bir Başkenttir.

Bizim yapılandırmamız uyarınca, İstanbul-Konstantinopolis’in Büyük Konstantin’in = Dmitri Donskoy’un emri üzerine XIV. yüzyılın sonunda, yani toplar icat edilip muazzam Kulikovo Savaşı’nda ilk defa kullanıldıktan sonra tesis edildiğini hatırlatalım [14]. Konstantin’in = Dmitri Donskoy’un başkentini neden kutsal Yeruşalem şehrine geçirmediği ve yeni şehri Boğaz’ın karşı ucunda, Yeruşalem’den 30 kilometre uzakta teşkil ettiği sorusu doğabilir. Bu konudaki düşüncelerimizi ifade edelim.

İstanbul-Konstantinopolis’in konumunun kendisi, bu şehrin, büyük ihtimalle daha geç bir devirde, insanlar uzak menzilli ateş edecek top icat ettikten ve açık denizde yüzecek derin su çekimli büyük gemiler yapmayı becerdikten sonra kurulup başkent yapılmış olduğuna tanıklık etmektedir. Mesele şudur ki, İstanbul, Boğaz’ın en geniş noktasında, daha doğrusu Boğaz’ın kendisinde değil, açıldığı Marmara Denizi’nin kıyısında bulunmaktadır. Şehir böyleyken,  top  olmadan  Boğaz’ı  kontrol  edip  yabancı  gemilerin  Karadeniz’den  ve  ters yönden gelip gitmesini engellemek imkansız olurdu. Bu yüzden daha erken zamanlarda, top daha icat edilmemişken şehri Boğaz’ın kontrolünü sağlayacak dar bir yerinde tesis etmek daha elverişli olurdu. YOROS ZATEN BÖYLE BİR YERDE BULUNMAKTADIR.

İstanbul-Konstantinopolis’in konumunun ana avantajı Haliç’tir. Muazzam, uzun doğal liman, büyük, derin su çekimli deniz gemilerini içeri alıp doğrudan dik kıyılarına yaklaştırabilmektedir [116]. Fakat XII-XIII. yüzyıllar arası devirde böyle gemiler, olasılıkla, henüz yoktu. Dolayısıyla, böyle bir limana da ihtiyaç yoktu. XII-XIII. yüzyıllardaki gemiler, açık denize çıkmadan sahiller boyunca seyretmeye yönelikti, bu yüzden su çekimleri nispeten büyük değildi. Böyle gemiler doğrudan Boğaz’da, Beykoz ile Yoros arasındaki koyda kalabilirdi, res.3.12. Fırtınalar içeri sızmamaktadır. XII-XIII. yüzyıllar arası devir için bu liman, büyük olasılıkla, pek elverişliydi.

Şu halde, Yoros Kalesi’nin–İncil Yeruşalemi’nin konumu XII-XIII. yüzyıllar arası devirdeki başkent için ideal bir yerdir ama XIV. yüzyılın sonunda zamanın taleplerine artık uygun değildi. Büyük ihtimalle, bu yüzden Büyük Konstantin = Dmitri Donskoy yeni şehri – Yeni Roma’yı, Konstantinopolis’i, İstanbul’u– Yeruşalem’in yerinde değil, ondan birkaç on kilometre uzakta kurmuştur. Mamafih, çok da uzak değildir. Herhalde, yeni başkenti kutsal şehir olan Yeruşalem’e,  İsa Mesih’in krallık  yaptığı ve çarmıha gerildiği şehre mümkün olduğu kadar yakın bir yere taşımayı tasarlıyordu.