Anatoliy T. Fomenko, Gleb V. Nosovskiy
UNUTULMUŞ YERUŞALEM
(Yeni Kronoloji’nin Işığında İstanbul)

A.İ. Lızlov’un “İskit Tarihi”nden alınmış Türk Sultanlarının Sarayının Tarifi” Ekiyle.oji.

BÖLÜM 4: BİZİM YAPILANDIRMAMIZ

Bu bölümde ve sonraki bölümlerde okuyucuya, Yeni Kronoloji’ye dayanmakta olan tarihin, Rusya ve Türkiye’nin tarihi başta olmak üzere, bizim oluşturduğumuz varsayımsal yapılandırması hakkındaki genel fikirleri vermeye çalışacağız.

Tüm ayrıntılar için [1]-[14] kitaplarımıza bakınız.

Detaylı bibliyografik atıflar ile birlikte tüm açıklamalar [3]-[14] kitaplarında ya da basıma hazırlanmakta olan “Kronoloji” başlıklı yedi ciltlik kitap serisinde bulunabilir. “Kronoloji” başlıklı yedi ciltlik kitap serisinde bütün bilgiler yeniden düzenlenmiştir ve bu seriye birçok yeni resim ve 2000-2002 yıllarında ortaya çıkmış olan yeni ve enteresan bilgiler eklenmiştir. “Kronoloji” başlıklı yedi ciltlik kitap serisi A.T. Fomenko’nun redaksiyonu ile çıkmaktadır.

Anlatım şekli daha sade ve kolay olan, her alandan okuyucuya uygun açıklamalar “Rus ve Roma”nın iki ciltten ibaret yeni baskısında yer almaktadır [2]. Bu baskı, yeniden düzenlenmiş olan ve 1998-2000 yıllarında çıkan beş ciltlik “Rus ve Roma” kitap serisini tümüyle içine almaktadır. Ayrıca bu baskı, 2000-2003 yıllarına ait son araştırmalarımızı da yansıtmaktadır. “Rus ve Roma”nın yeni baskısı [2], eski beş ciltlik kitap serisinden farklı olarak mümkün olduğu kadar resimlenmiştir. Eski baskıdaki bibliyografik atıflar ya atlanmış ya da kısaltılmış bir şekilde verilmiştir.

 

1. RUSYA VE ORDA

1.1. Çeşitli görüşler

Okuyucumuza, tarihçilerin Rus ile Orda arasındaki işbirliği konusunda iki görüşünün var olduğunu hatırlatalım.

Birincisi,  XVIII.  yüzyılda  yaşayan  Miller,  Bayer  ve  Schloetzer  gibi  tarihçilerin yarattığı okulun görüşüdür. Buna göre, orijinal Rus devleti güya XIII. yüzyılın ilk yarısında Doğu’dan  gelen  yabancılar,  yani  güya  çağdaş  Moğolistan  devletinin  uzak  bozkırlarından gelen  Tatar-Moğollar  tarafından  tümüyle  zaptedilmiştir.  Moğolistan’ın  gerçek  bir  devlet olarak ancak XX. yüzyılda ortaya çıktığını hemen hatırlatalım. Bu devletin, askerî gücü dâhil olmak üzere bugünkü gelişim düzeyi oldukça düşüktür. Tabii ki, bu hiçbir şey kanıtlamamaktadır, ancak bugün bu devletin Orta Çağ döneminde, “dünyanın yarısını” işgal etmiş olan ve etkisini ta Batı Avrupa’ya ve Mısır’a kadar yaygınlaştırmış olan en güçlü saldırgan olduğunu tahmin etmek zordur. Ancak bu kudretli imparatorluğun garip bir şekilde gerilediğini  düşünmekten  başka  bir  fikir  bulunmamaktadır.  Skaliger  tarihi  bunun  gibi örnekleri bize sıkça önermektedir. Bu örnekler arasında Babil Devleti’nin yıkılışı ve ortadan kalkması, Roma İmparatorluğu’nun yıkılışı, Avrupa’nın Orta Çağ döneminde yabanileşmesi vb. vardır.

Ama bir başka görüş daha bulunmaktadır. Mesele şudur ki, hiçbir Rus kaynağı, Moğol işgali ve Rus’un topraklarındaki Moğol boyunduruğu konusundaki alışılmış kuramı doğrulamamaktadır. Ama bu, o görüşün tam da Rus vakayinamelerine atıf yapılarak okullarda okutulmasını engellememektedir.

Bazı tarihçiler Rus ile Orda’nın eşit imparatorluklar olarak aynı zamanda yaşamlarını sürdürmekte olan iki devlet olduğunu düşünmüşlerdi. Meşhur tarihçi L.N. Gumilöv bundan bahsetmiştir [39].

L.N.  Gumilöv’un  kanıtlarını,  okuyucumuzu  kitaplarına  yönlendirerek tekrarlamayalım. L.N. Gumilöv’un “passionarlık” konusundaki görüşlerini kesinlikle paylaşmadığımızı  hemen  vurgulayalım.  Onun  düşüncesine  göre,  tarihteki  olayların tekerrürüne yol açan şey tam da bu esrarengiz passionarlıktır. Ancak bu “periyodik tekerrür” gerçekte GÖRÜNÜRDEKİ bir şeydir ve Skaliger kronolojisindeki hatalardan dolayı ortaya çıkmaktadır. Her şeye rağmen L.N. Gumilöv’un, Rus topraklarındaki Moğol-Tatar boyunduruğuna dair alışılmış Miller versiyonundaki kuramın HERHANGİ BİR BELGELİ KANITININ  OLMADIĞINI  açık  olarak  ilk  söyleyen  kişi  olması  şüphesiz  büyük  bir hizmettir. Çünkü bu kuramı, o dönemde yaşayan ne Rusların ne de yabancıların açıklamaları doğrulamaktadır. Bu arada, L.N. Gumilöv 1980’li yılların başında, kendisini bu kitabın yazarlarından birinin (G.V. Nosovskiy’in) dinlediği, SSCB Bilimler Akademisi I. Kurçatov Atom Enerjisi Enstitüsü’nde yaptığı konuşmalarında, Rus alanındaki Moğol-Tatar boyunduruğu hakkındaki kuramın Miller, Bayer ve Schloetzer gibi yabancılar tarafından “Rusların güya köle kökenli olduğu” konusundaki fikirlerin etkisi altında “belirli bir sosyal siparişe” karşılık olarak yaratılmış olduğunu kaydetmiştir.

A.A. Gordeev’in “Kazakların Tarihi” adlı kitabı Rus ile Orda işbirliğinin araştırılmasına önemli bir katkıda bulunmaktadır [32]. Moğolistan’ı tarif eden Batı Avrupa bilgilerine ve Rus kaynaklarına dayanan A.A. Gordeev, Rus Kazaklarının atalarının, “Tatar- Moğolların” askeri kuvvetlerinin büyük bir bölümünü oluşturduğunu göstermiştir.

Rus tarihi hakkında hem yerli hem de yabancı kaynaklar üzerinde yaptığımız araştırma bizi L.N. Gumilöv’un ve A.A. Gordeev’in doğru yolu seçtiklerine inandırmıştır. Ancak işin özünü sonuna kadar anlayamamışlardı.

 

1.2. Yapılandırmamızın kısa formülasyonu

Rus tarihinin (üstelik sadece Rus tarihinin de değil) çözülmesinin anahtarı ORTA ÇAĞ  DÖNEMİNDEKİ  MOĞOLİSTAN’IN  RUS  İLE  AYNI  ŞEY  OLDUĞU  olgusudur. Daha doğrusu, burada Rusya ve dünya tarihinin 25 yıl boyunca yaptığımız titiz araştırması sonucunda  ortaya  çıkan  ve  hâlâ  varsayımsal  olan  aşağıdaki  sonuçlarımızdan bahsedilmektedir. Matematiksel yöntemler kullanarak, bize ulaşan bütün tarih bilgilerinin küresel araştırması bazında hazırladığımız Yeni Kronoloji’nin, hem bu araştırmayı hem de nihai tarih yapılandırmamızı oluştururken bizim için hep yönlendirici bir rol oynadığını vurgulayalım. Vardığımız sonuçlar şunlardır:

1) Orta Çağ dönemindeki MOĞOLİSTAN ilkin Rus İmparatorluğu ile kesişen topraklarda yer alan çokuluslu bir devlettir. HERHANGİ BİR YABANCI GÜÇ RUS’U ELE GEÇİREMEMİŞTİ. Rus ta başlangıçta, kendi toprağında çoktan beri yaşayan, aralarında Tatarların, Rusların vs. bulunduğu milletlerce mesken tutulmuştu.

2) MOĞOLİSTAN (Rus. Mongoliya ya da Mogoliya) isminin kendisinin, Rusça “MNOGO”, “MOSCH”, “MOG”, “MNOJestvo”  kelimelerinden, ya da N.M. Karamzin’in ve birçok başka yazarın yazdığı gibi BÜYÜK anlamına gelen Yunan “Megaliyon” kelimesinden gelmiş olması mümkündür. Ama “Megaliyon” kelimesinin de (çok anlamına gelen) Slavca MNOGO kelimesinden gelmiş olması mümkündür. Rus tarih kaynaklarında Mongoliya ya da Mogoliya kelimesine rastlanmamaktadır. Ama buna karşılık BÜYÜK RUS’a rastlanmaktadır. Yabancıların Rus’a Mongoliya dedikleri bilinmektedir. Fikirlerimize göre bu isim yalnızca Rusça “BÜYÜK” kelimesinin çevirisidir. Dilbilimciler (tam olarak “küçük Rusya” anlamına gelen “Malaya Rossiya” ifadesi gibi) VELİKOROSSİYA ya da VELİKAYA ROSSİYA (Büyük Rusya) kelimesinin kendisinin, Yunancadaki “Mega Rossiya” olarak görülen kelimenin  taklidi  olduğunu  düşünmektedirler.  Mesela,  M.  Fasmer’in  etimolojik  Rusça Sözlüğü, “Büyük Rus” - "M\epsilon\gamma\alpha\eta 'P\omega\sigma\sigma\iota\alpha" isminin Konstantinopolis Patrikleri tarafından konulduğunu bildirmektedir [92], 1. cilt, s.289. Mamafih, kelimenin aktarılma yönünün ters olması da (yani Rusçadan Yunancaya geçmesi) mümkündür. Ama yine de Rus’un eski Yunanca isminin (Rusçası MOG, MOSCH, MNOGO olan, “yapabildi”, “güçlük”, “çok” anlamına gelen) MEGA kelimesiyle başladığını görüyoruz. Bu kelimenin de zamanla MOGOLİYA’YA, sonra da MONGOLİYA’YA dönüşmüş olması mümkündür.

3) “Moğol-Tatar boyunduruğu” yalnızca devletimizin tarihindeki özel bir dönemdir. Ülkenin nufüsunun iki parçaya ayrılmış olduğu bir zamandı. Bu parçalardan biri prenslerin yönettiği sivil halktır. Nüfusun geriye kalan parçası ise, Rus, Tatar vs. milliyetlerine mensup olması mümkün olan kumandanların yönettiği muntazam ordu-Orda’dır. Orda’nın başında çar ya da han vardı. Devletteki yüksek iktidar ona aitti. Böylelikle, o dönemin Rus devletinde el ele vermiş iki yönetim faaliyet göstermekteydi: Orda’nın içindeki askerî yönetim ve yerleşim merkezlerindeki sivil yönetim.

4) Hepimiz Rus’un Orda’ya, malının ve nüfusunun yüzde onuna denk gelen bir haraç verdiğini biliyoruz. Bugün bu olgunun, Tatar boyunduruğunun varlığının ve Rus’un Orda’ya tabi olmasının kanıtı olduğu düşünülmektedir. Fikirlerimize göre burada, gerçekten var olan RUS ORDUSUNUN, yani ORDA’NIN GEÇİM VERGİSİNDEN ve GENÇLERİN ASKERE ALINMASINDAN bahsedilmektedir. O zamanlarda erkekler çocukken askere = Orda’ya alınıyordu. Alınmış olan askerler-Kazaklar bir daha eve dönmüyorlardı. Bu asker alımı tam da “tagma”, yani Rusların güya Tatarlara verdikleri kan haracı idi. Bu arada buna benzer bir düzen Türkiye’de de en azından XVII. yüzyıla kadar söz konusuydu. Ama bu, “fethedilmiş olan halkın kızgın fatihlere haracı” değil, ASKERLİK YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜN o döneme ait imparatorluktaki DEVLET PRATİĞİ idi. Haracı ödemekten vazgeçildiği durumda, askerî yönetim kabahat işlemiş bölgelere cezalandırma heyetini göndererek halkı cezalandırmıştı. Tarihçiler   bu   harekâtları   bugün   güya   “Tatarların   Rus   Topraklarına   Akınları”  olarak göstermektedirler. Tabii ki, kabahat işlemiş halkın bastırılmasına bazen kanlı olaylar, idamlar refakat etmişti.

5) “Tatar-Moğol işgali” denilen bir işgal yoktu. Yani yabancı kabileler Rusya’ya tecavüz etmemişlerdi. Gerçekte bugün “Rus’un Tatar-Moğol tarafından işgali” denilen olay Rus prensliklerinin birleştirilmesine ve ülkedeki çar-han iktidarının güçlendirilmesine yönelik bir iç süreç idi.

6) O zamanki Rus ordusundan-Orda’sından bize ulaşan bir şey vardır: KAZAK ORDUSU. Bazı tarihçilerin, Kazakların, XVI-XVII. yüzyıllarda Don nehrine kaçan ya da oraya zorla göç ettirilen kaçak kholoplar (İng.) oldukları yönündeki fikri en ufak eleştiriye bile dayanamaz. Daha XVII. yüzyılda Kazaklar RUS’UN TÜM TOPRAKLARINDA vardı. O zamanın kaynaklarında, URAL (YAİK), DON, VOLGA Kazaklarının [32], 2. cilt, s.53, 80, ayrıca TVER, DNEPR,  ZAPOROJYE, MESCHERA KAZAKLARININ [32], 2. cilt, s.76 ve PSKOV [20], s.73, RYAZAN KAZAKLARININ [52], 5. cilt, 4. bölüm, s.230; [53], 5. cilt, s.215 ve ŞEHİR KAZAKLARININ, yani hep ŞEHİRLERDE bulunan KAZAKLARIN sözü edilmektedir. Ayrıca ORDA, AZOV ve NOGAYSK vs. KAZAKLARIN da sözü edilmektedir [52], 5. cilt, s.231.

“Kazak Sözlüğü-başvuru kitabındaki” “Zaporojye Kazakları” makalesine göre [51] DNEPROPETROVSK ya da ZAPOROJYE KAZAKLARINA XVI. yüzyıla kadar ORDA KAZAKLARI denildiğini okuyucuya bildirelim. Ayrıca Zaporojye bölgesinin Kırım Kazaklarının yurdu olduğu düşünülmektedir” [51], s.257. Bu, KAZAKLARIN MOĞOL ORDASININ  ORDUSU  OLDUĞU  hipotemizi  bir  kez  daha  doğrulamaktadır.  Bu  arada, “yurt” kelimesi (yani, “yurta” - oba, konut, stanitsa (büyük Kazak köyü)) Kazaklar tarafından daima kamp yeri ve yerleşim yerleri anlamında kullanılmaktaydı. Demek ki, “Moğol” yurta- yurt kelimesi sadece KAZAK İFADELERİNDEN BİRİDİR. Mesela şu şekilde yazıyorlar: “Zaporojye Kazakları Türklere, DNEPR-BURGS topraklarındaki... eski YURTLARINI (Rusçada da YURT kelimesi geçmektedir) bırakmadılar... Kırım herhalde ORDA KAZAKLARI İLE ilişkilerinin kopmasını, onların eski YURTLARINI ellerinden alma sebebi olarak görmedi” [51], s.256.

Devam edelim. Mesela, N.M. Karamzin’in çalışmalarına bakalım. Kendisinin, hangi Kazaklardan bahsettiğine bakalım. Bunun için P.M. Stroev’in hazırladığı isim listesini kullanmak uygundur [52], 4. cilt, s.323.

“Dnepr Kazakları, Kanev Çerkasları, Zaporojyelileri, Malo (Küçük) Rus Kazakları, Don ve Volga Meschera, Gorodetsk (Kasimov) Orda, Hazar (Azov), Nogaysk, Tersk, Ural (Yaik), Perekop (Kazakları) [51], s.254, hem de Belgorod [51], s.254, Şehir Kazakları,” diye okuyoruz.

Bugün Nogaysk ve Kasimov TATARLARINDAN haberimizin olduğunu kaydedelim. N.M. Karamzin bu TATARLARA mı KAZAKLAR demişti acaba? Demek ki, Orta Çağ döneminde TATARLAR ve KAZAKLAR kelimeleri zaten aynı anlama gelmekteydi.

Zaporojye Kazaklarının, XVI. yüzyılın sonunda bile “komşuları ve YAKIN GEÇMİŞTE  SİLAH  ARKADAŞLARI  olan  Kırım  Tatarlarına  düşmanlık  duyma” sebeplerinin olmadığı ortaya çıkmıştır. Onlar (yani Kazaklar –  yazarın yorumu) Türklere boyun  eğdikleri  için  hanlardan  ayrılmışlardı.  Zaporojye  Kazakları  Tatarlardan  ayrıldıktan sonra ilkin kavga etmemişlerdi. Hatta Kırım Han Sarayı’na yakın partilerin mücadelesine katılmışlardı... Ancak hanlar KAZAKLARA OLAN ESKİ YAKINLIKLARINI UNUTUP daha çok Türklerin etkisinin altına girmekteydi... Kazaklar için onlarla (yani Kırım Hanları ile -yazarın yorumu) iyi bir ilişki sürdürmek hep daha zor oluyordu, ama buna rağmen aralarındaki  ilişkilerin  tamamen  kesilmesi  DAHA  SONRAKİ  BİR  DÖNEMDE  ortaya çıkmaya başlamıştı.” [51], s.256.

7) Para Kesesi İvan’ın (I. İvan’ın, Rus. İvan Kalita’nın (Kalifa’nın)) XIV-XVI. yüzyıllardaki çarlık hanedanı, Orda’nın Han-Çar hanedanıdır. Dolayısıyla bu hanedana, kolaylık  sağlamak  için  Orda  hanedanı  denilmesi  mümkündür.  Bu  bizim  terimimizdir. Bu hanedanın yabancı bir hanedan değil RUS hanedanı olduğunu bir kez daha tekrarlayalım.

8) Rus tarihinde eşsiz olan Orda dönemi, XIII. ile XVI. yüzyıllar arasındaki dönemi kapsamaktadır. XVII. yüzyılın başlangıcındaki, Rus tarihindeki Büyük Karışıklık dönemi Orda’nın sonu olmuştur. Orda hanedanının son hükümdarı Çar-Han Boris “Godunov” idi.

9) XVII. yüzyılın başlangıcındaki Büyük Karışıklık dönemi ve İç Savaş, kökenlerini Batı’dan almış olan, ilkesel bakımdan yeni Romanov hanedan soyunun iktidara gelmesi ile sona ermiştir. XVII. yüzyılın başındaki İç Savaş sırasında eski Rus Orda hanedanı bozguna uğramıştı. Orda dönemi bitmişti. Mamafih, Sibirya ve Ural alanındaki bağımsız Orda Devletleri  XVIII.  yüzyıla  kadar  varlığını  sürdürmüştü.  Bunların  sonuncusu  olan “Moskovskaya Tatariya” (bu devlete Batı’da böyle denilmişti) devleti, Romanov hanedanı tarafından “Pugaçöv” denilen birinin katkısıyla, savaş sırasında ele geçirilmişti. “Pugaçöv”, Romanov’un kendisi tarafından uydurulmuş olan bir lakaptır [10], [11].

Böylelikle XVII. yüzyılın başlangıcında Rus’un tarihinde yepyeni bir dönem başlamıştı. Büyük İmparatorluğun metropolü olan Rus’un, yabancıların işgali altında kalan bir devlete dönüşmüş olduğu kabul edilebilir. Rus kır nüfusu yeni sahiplerin köleleri olmuştur. Kölecilik, yani serflik Romanov hanedanının ilk çarları tarafından faaliyete geçirilip Sobornoye Ulojeniye’nin (Kanunlar Kitabı) 1648 yılında çıkarılması ile yasal güce kavuşmuştur.

Tabii, yeni hükümdarlar, Rus tarihi ile ilgili propaganda eserlerinde her şeyi bambaşka bir şekilde göstermeye çalışmışlardı. Serfliğin yürürlüğe konmasını son Orda Çarı Boris’e (“Godunov”) isnat etmişlerdi. Romanov’un yardım etmeye hazır olan saray vakanüvisleri, Vladimir-Suzdal  Rusu’nun Batı  Avrupa’daki  hükümdarlık  dönemini  “Rus  topraklarındaki kara Moğol-Tatar boyunduruğu dönemi” olarak göstermişlerdi. Üstelik bu dönemi yüz yıl önceki zamana atmışlardı. Bize alıştırılmış olan terminolojiye uyarsak, “Moğol-Tatar boyunduruğunun”  sonunun,  Skaliger-Miller  tarihinin  bildirdiği  gibi  XV.  yüzyılın  sonuna değil, gerçekte XVII. yüzyılın başlangıcına denk düştüğü ortaya çıkmaktadır. Üstelik Skaliger versiyonu ile bizim versiyonumuz arasındaki fark şöyledir ki, bu boyunduruk Romanov tarihçilerinin   sadece   kâğıt   üzerinde   “gösterebildikleri”   esrarengiz   “Moğolların”   Rus üzerindeki  boyunduruğu  değil,  Rus’un  Batı  Avrupa  üzerindeki  boyunduruğu  idi. Avrupalıların “Mongolya”, yani “Büyük” dedikleri ve boyun eğdikleri memleket tam olarak Büyük Rus idi. “Mongolya” kelimesinin Rus-Orda anlamına gelen yabancı bir kelime olduğunu tekrarlayalım.

10) Yeni Romanov hanedanının iktidardaki durumunu güçlendirmesi lazımdı. Mesele şudur ki, o zamanlarda eski Orda Çarlarının hayatta kalan başka torunları da vardı. Onlar iktidarda hak  iddia etmişlerdi.  Herhalde Kırım  Hanları  ve  Kazak  soylarından  gelen  bazı Hanlar da aralarındaydı. Bu yüzden Hanların çoktan beri Rus’un düşmanları olarak gösterilmesi Romanov hanedanı için önemli idi. Tam bu sebeple Rus ile Orda, Ruslar ile Tatarlar arasındaki askerî mücadele konusundaki tarihsel kuram yaratılmıştır. Romanovlar ve tarihçileri önceki Rus Çar Orda hanedanına “Tatar hanedanı” demişlerdi. Böylelikle, o dönemin  eski  Rus  tarihini  BAMBAŞKA  BİR  ŞEKİLDE  AYDINLATMIŞLARDI. Romanovlar  mücadele  edilmesi  gereken  “düşman”  fikrini  ortaya  koymuşlardı.  Böylelikle tarih  olaylarını  önemli  bir  şekilde  değiştirmeden  Rus-Orda’nın  önceki  tarihinin  bütün anlamını çok fazla çarpıtmışlardı.

11) Tabii, şimdiki zamanlarda olduğu gibi, o zamanlarda da TATARLAR Rus devletinin içinde yaşamışlardı. Fakat Tatarlar ile Rusların karşı karşıya konulması, Tatarların fatihler olarak, Rusların ise yenik düşenler olarak gösterilmesi XVII-XVIII. yüzyıllarda yaşayan sonraki tarihçilerin “fikridir”. Rus tarihini çarpıtıp onu, sanki Orta Çağ döneminde Rus topraklarındaki iki savaşan güç olan “Rus Rusu” ve “Tatar Ordası” arasındaki mücadele olarak tasvir etmişlerdi. Üstelik güya Rus’un Orda tarafından ele geçirildiğini uydurmuşlardı.

12) Meşhur Beyaz (Rus. Belaya) Orda, Beyaz Rusya (Rus. Belorussiya, yani Belo- Russiya) demektir. Bu arada daha önce yalnızca çağdaş Beyaz Rusya’ya ait olan alana değil çok daha büyük bir alana böyle denilmekteydi. Mesela, XV. yüzyılın sonu - XVI. yüzyılın başlangıcına ait olan dönemde tüm Moskova Devletine BEYAZ (Rus. Belaya) RUS denilmekteydi [80], s.64. Moskova Çarının meşhur BEYAZ ÇAR (Rus. BELİY TSAR) lakabının  buradan  çıkmış  olması  mümkündür.  Devam  edelim.  Altın  Orda,  yani  Volga Krallığı, o zamanlarda Sibirya da denilen Povojye’dir. Böylece Volga Nehri’ndeki Simbirsk şehrinin isminin nereden çıktığı belli oluyor. Üçüncü meşhur Orda’nın ismi Sinyaya (Türk. mavi) idi. Çağdaş Ukrayna’nın ve Kırım’ın toprakları söz konusudur. Sinyaya ismi, herhalde Sinih Vod’tan (Türk. Mavi Sular’dan) gelmiştir. Mesela, Yujnıy Bug Nehri’nin kolu olan çağdaş SİNÜHA Nehri [51], s.257.

13) Eski Rus tarihinin çarpıtılması sonucunda, Orta Çağ döneminde meşhur olan bazı isimlerde coğrafi değişiklikler yer almıştı. Bu arada Mongolya (Tür. Moğolistan) ismi Doğuya doğru fazlaca “gidip” bugün bu ismi taşımakta olan alanı kaplamıştı. Böylelikle, burada yaşayan millet “Moğollar olmaya tayin edilmiştir”. Kâğıt üzerinde.

Tarihçiler hâlâ çağdaş Moğolların atalarının tam da Orta Çağ döneminde Avrupa’yı ve Mısır’ı ele geçiren “Moğollar” oldukları inancındadır. MONGOLYA = BÜYÜK (VELİKAYA) adının ardından SİBİR adı da Doğuya gitmişti.

Okuyucumuz, coğrafi isimlerin Orta Çağ döneminde şu ya da bu sebepten dolayı dünya üzerinde gayet özgürce hareket ettikleri yönündeki sıra dışı fikre alışmalıdır. Yalnız yığınsal kitap basımına başlandığında, coğrafi isimlerin yer değiştirmeleri; milletlerin, şehirlerin, nehirlerin, dağların vs. isimlerini kaydeden, yaygın bir şekilde çoğaltan kitap ve haritalar ortaya çıktığı için doğal olarak bitmiştir. Dolayısıyla coğrafi isimlerin çoğu sadece XVII-XVIII. yüzyıllarda yerlerinde kalmıştır. Sonra da bu şekilde ders kitaplarına girmiştir.

Şimdilik burada nokta koyalım. Mongolya ile XIII-XVI. yüzyıldaki Rus-Orda’nın ÖZDEŞ oldukları konusundaki hipotezimizin asıl öğeleri formüle edilmiştir. Şimdi orijinal eserlere bakalım.