Anatoliy T. Fomenko, Gleb V. Nosovskiy
UNUTULMUŞ YERUŞALEM
(Yeni Kronoloji’nin Işığında İstanbul)

A.İ. Lızlov’un “İskit Tarihi”nden alınmış Türk Sultanlarının Sarayının Tarifi” Ekiyle.oji.

BÖLÜM 4: BİZİM YAPILANDIRMAMIZ

 

2. MOĞOLLAR-TATARLAR KİMLERDİR?

2.1. Moğol ordusunu oluşturan milletler

Batı bölgelerinde, TATARLARA RUSLAR DENİLDİĞİNE dair bize ulaşan direkt kanıtlar vardır. Mesela, “Roussillon’un belgelerinde “sarı” Tatarların yanı sıra “beyaz Tatarların” sözü edilmektedir. “Beyaz Tatarların” Lukia, Marfa, Maria, Katerina vs. gibi isimleri kökenlerinin Rus olduğunu doğrulamaktadır” [76], s.40.

Devam edelim. Rus daha ele geçirilmeden ÖNCE “Moğolların ordusunda Reis Plaskinya’nın başında olduğu Rusların bir bölümünün bulunduğu” ortaya çıkmıştı” [32], 1. cilt, s.22.

Reşidüddin Hamedani, Han Tokta’nın ordusuna “RUS, ÇERKES, KIPÇAK, MACAR vs.”... ordularının eklendiğini bildirmektedir. Bu yazar da Tokta’nın ordusundan olan bir RUS atlının  1300  yılında  savaş  sırasında  Nogay’ı  yaraladığını  söylemektedir...  Özbekten  ve başkenti Saray’dan bahseden Arap yazarı El-Gomeri, “Bu devletin sultanlarının Çerkes, RUS ve Yasa orduları vardır” diye ifade etmiştir [76], s.40-41.

RUS PRENSLERİNİN ORDULARIYLA BİRLİKTE TATAR ORDUSUNA KATILDIKLARI bilinmektedir! [76], s.42. “A.N. Nasonov, Moğol-Tatar boyunduruğunun ilk yıllarında darugaların Rus’ta... Rus nüfusundan ibaret olan baskakın emrinde bulunan kolları topladıklarını düşünüyordu.” [76], s.42. Net ses benzerliğini kaydedelim: darugalar – druglar (Tür. arkadaşlar), drujinnikler (Tür. bir Rus prensinin askerleri). Rus’ta bir prensin seçilmiş  askerlerine  drujinnikler  denilmekteydi.  Tabii  ki,  Prens  ordusuna  yeni  askerleri almakla görevlendirilmiş olan kişiler bunlar idi. Yani Moğol “darugaları” yalnızca Rus drujinnikleri, yani prens ordularının askerleri değil miydi?

Tarihçiler Rusların, Tatarların ordularına katılmalarının zorla gerçekleştiğini tahmin etmektedirler. Ancak “herhalde daha sonra Rus askerlerinin Tatar ordularına katılımının sona ermiş olduğunu kabul etmek zorunda kaldılar. Sadece Tatar ordularına GÖNÜLLÜ OLARAK giren kiralık askerler kalmışlardı [76], s.43. İbn-i Batuta, “Saray Berke’de çok Rus vardı” diye yazmıştı [76], s.45. Ayrıca “Altın Orda’nın görevlilerinin ve çalışan silahlı kuvvetlerinin esasını Ruslar oluşturmuştu” [32], 1. cilt, s.39.

Bir an için ara verip bu durumun ne kadar saçma olduğunu düşünelim. Zaferi kazanan Moğollar nedense silahları, kendileri tarafından zaptedilmiş olan “Rus kölelere” veriyorlar. Tepeden tırnağa kadar silahlı olan “Rus köleler” ise rahat bir şekilde onları zaptetmiş olan insanların ordusunun “asıl parçası” olup orada hizmet ediyorlar. Rusların güya açık ve silahlı mücadele sonucunda henüz YENİLGİYE UĞRADIKLARINI bir kez daha hatırlatalım. Skaliger tarihinde bile, Antik Roma yeni zaptettiği köleleri hiçbir zaman silahlandırmamıştı. Bütün tarihte savaşı kazananlar yenilgiye uğrayanların silahlarını ALMIŞLARDI. Yenilgiye uğrayanlar sonra askerliğe alınmışlarsa bile ordunun küçük bir kısmını oluşturmuşlardı. Tabii ki güvenilir olmadıkları düşünülmekteydi.

Batu Hanının ordusunun bileşimi konusunda ne okuyoruz ki? Aşağıda bununla ilgili bir alıntı yapıyoruz: “Batu Hanının ordusunun bileşimi konusunda, Macar kralının notları ve Papa’ya mektubu günümüze ulaşmıştır...  Kral, “Macaristan Devleti’nin topraklarının çoğu, Moğolların tecavüzleri sonucunda, sanki veba salgını yaşanmış gibi çöle dönüşmüştü. O memleket, mandıra gibi, Doğu’dan Ruslar ve Brodnikler, Güney’den ise Bulgarlar ve başka kâfirler dâhil olmak üzere sadakatsizlerin kabileleri ile çevrilmişti” diye yazmıştı [32], 1. cilt, s.31.

Kolay bir soru soralım: Moğollar bunların arasında nerededir? Rusların, Brodniklerin ve  Bulgarların,  yani  Slav  kabilelerinin  sözü  edilmektedir.  Kralın  mektubundan  alınan “Moğol” kelimesinin çevirisi sonucunda, Macar Devleti’ne doğudan Ruslar ve Brodnikler, güneyden ise Bulgarlar vb. dâhil olmak üzere “BÜYÜK (MEGALİON) milletlerin tecavüz ettiği” ifadesini elde ederiz. Dolayısıyla bizim tavsiyemiz şöyledir. Her defasında “moğol=megalion” kelimesinin yerine çevirisi olan “büyük” kelimesinin konmasında fayda vardır. Sonuçta, anlaşılması için, uzak Çin’in sınırlarında yaşayanların katılımının sağlanması gerekmeyen hemen hemen makul metne ulaşacağız. Bu arada bütün bu notlarda Çin ile ilgili tek söz bile yoktur.

(Moğolya’nın – yazarın yorumu) Batı tarafındaki sınırlarını Polonya, Litvanya ve Macaristan’a karşı savunması gerekiyordu. Sınırların gözetim altına alınıp savunulması için Dnepr nehrinin sağ kıyı şeridinde, nüfusu Rus prensliklerinin soyundan gelen bir askerî yerleşim yeri kurulmuştu... Bu yerleşim yeri batı yönünde Orda’nın tüm topraklarını kapatmıştı. Komşu Moğol uluslarına ve Orta Asya ulusuna doğru, Yayık Nehri ve Terek Irmağı kıyısında Yüce Hanlığın askerî yerleşim yerleri oluşturulmuştu. Terek Irmağı’nın kıyısındaki sınır yerleşim yerlerinde Rus milletleri ve ayrıca Kuzey Kafkasya’dan gelen Pyatigorsk Çerkezleri ve Alanları yaşamaktaydı... Don Nehri’nin ve Rus prensliklerinin kuzeybatı sınırlarının Batı tarafında bulunan, Çervonnıy Yar denilen bir bölgenin daha sağlam savunmaya ihtiyacı vardı...

Bu bölge... kendi yurdundan çıkarılmış olan Rus halkının büyük bir grubunun yurtlanmasına uygundu. Altın Orda’nın-Sarayın merkezinden tüm taraflara bin verst (1,06 km) mesafede posta hatları kurulmuştu. Hatta her 25 verstte posta durakları (Rus. Yam) yapılmıştı... Her nehirde, bakımı Rus milleti tarafından da yapılmış olan tekne başları ve pot başları kurulmuştu. Moğolların KENDİ TARİHÇİLERİ YOKTU” [32], 1. cilt, s.41-42. Yam kelimesinden YAMŞÇIK (yamda yaşayan ve orada çalışan biri) kelimesi çıktı. Yam iletişim sistemi,  Rusya’da  XIX.  yüzyılın  sonuna  kadar  vardı.  Ancak  yerini  alan  demiryollarının kurulması ile kaldırılmıştır.

Moğol Devleti’nin = Altın Orda’nın nasıl çalıştığını görüyoruz. İmparatorluğun ordularında ve yaşamsal önemde merkezleri dâhil olmak üzere her yerde Ruslar vardı. Ruslar ulaşım yollarını ve iletişim hatlarını kontrol altına almışlardı. O zaman Moğollar nerede ki? Bize, yüksek komutanlıklarda oldukları söylenmekte. Ama hem tepeden tırnağa silahlı olup ordunun EZİCİ ÇOĞUNLUĞUNU oluşturan hem de kayık başları ve pot başlarına vs. sahip olan “fethedilmiş balıklar" onları nedense devirmiyor. Bu son derece garip görünüyor. O zaman, dışarıdan gelen herhangi bir düşmanın fethetmediği Rus Devleti’nin tarif edildiğini düşünmemiz daha kolay olmaz mı?

Iohannes de Plano Carpini (Lat.), Moğollar tarafından güya YENİ FETHEDİLMİŞ OLAN  Kiev’den  geçerken  nedense  hiçbir  Moğol  komutanından  bahsetmemiştir.  Batu Han’dan önce olduğu gibi Vladimir Yeykoviç, Kiev’deki desyatskiy’nin (askeri görev) görevini yapmaya rahat rahat devam etmişti [32], 1. cilt, s.42. İ.P. Carpini, ilk Tatarları Kanev şehrinden sonra görmüştü. Demek ki, Rusların da birçok yüksek yönetim-komuta mevkisinde bulundukları ortaya çıkmaktadır. Moğol fatihleri, nedense “kimsenin görmediği”, gözle görünmez adamlar haline gelmiştir.

 

2.2 Moğolların sayısı çok muydu? O zamanlarda yaşayanların gözü ile Moğollar. Moğolların ve Rusların giyim tarzı

Okul derslerinde bizi, Moğol-Tatarların ya da Tatar-Moğolların okuma-yazma bilmeyen, Rus topraklarına Çin’in uzak sınırlarından atlarla gelen vahşi göçebe aşiretler olduğuna inandırıyorlar. Gelen Tatar-Moğolların sayısının “çok fazla” olduğu düşünülmektedir. Aynı zamanda çağdaş tarihçiler özel çalışmalarında bambaşka bir tablo çizmişlerdi. Tatar-Moğollar Rus’u ele geçirdikten sonra kendi ordularında yalnızca komuta mevkisinde bulunmuşlardır. Yanı sayıları “çok azdı”. Ordularının asıl parçasını ise Ruslar oluşturmuştu, ayrıntılar için yukarıya bakınız. Ama bu durumda, Çin sınırlarından gelmiş olan az sayıdaki atlı vahşi adamın, ta Mısır’a kadar birçok güçlü uygar ülkeyi, o ülkelerin halkına ordularında hizmet ettirerek, nasıl ele geçirdikleri anlaşılmaz hale geliyor.

O zamanlarda yaşayan tarihçilerin bu Moğollar konusunda ne yazdıklarını araştıralım. Gordeev, Batı kaynaklarındaki Moğollar ile ilgili bilgilerin özetini iyi bir şekilde vermişti [32].

Kral IX. Louis’in 1252-1253 yılları arasında Konstantinopolis’ten gelen elçisi William Rubrikus, erkânıyla birlikte Kırım’dan geçerek Batu Han’ın karargâhına, sonra da Mongolya’ya gitmişti. Don Nehri’nin alt kesiminden geçerken “Tatarlar arasına, her yere Rusların yerleşim yerleri dağılmıştı; Ruslar Tatarlarla karışmış... onların âdetlerini benimsemiş... kadınlar başlarını Fransız kadınlarının başlıklarına benzeyen başlıklarla, elbiselerinin altını ise kürklerle, lutr, sincap, ermin ile süslüyorlar. Erkekler kaftanlar, çekmenler  gibi  kısa  giysiler  giyiyor  ve  kuzu  derisinden  yapılmış  şapkalar  takıyorlar...

RUSLAR BÜYÜK ÜLKEDEKİ TÜM ULAŞIM YOLLARINI İŞLETİYOR, FERİBOTLARIN OLDUĞU YERLER RUSLARLA DOLUDUR.” diye yazmıştı [32], 1. cilt, s.52-53.

Rubrikus’un, Moğollar Rus’u ele geçirdikten ancak 15 yıl sonra Rus topraklarına geldiğine okuyucumuzun dikkatini çekelim. Rusların vahşi Moğollarla karışmış olmaları, kıyafetlerini XX. yüzyılın başlarına kadar giymeye (üstelik âdetlerine ve yaşam tarzlarına göre yaşamaya) devam edip bu yaşam tarzını kapmış olmaları, fazla çabuk olmamış mı? O zamanlara ait olan bu “Tatar-Moğol” kıyafetlerinin BATI AVRUPA kıyafetlerinden farklı olduğu düşünülmemeli. Rubrikus, “Rus kadınları, bizim eşlerimiz gibi (kendisi Batı Avrupalı idi – yazarın yorumu) başlarına süs eşyalarını takar ve elbiselerinin eteklerini dize kadar ermin ve başka tür kürkten şeritler ile süslerler. Erkekler ALMANLARIN ÜSTLÜKLERİNE BENZEYEN üstlükler giyerler” diye yazmaktadır [53], 5. cilt, 4. bölüm, not 400. N.M. Karamzin, “XIII. yüzyılda yaşayan gezginlerin, bizim halkımızın giyimleri ile Batı halklarının giyimleri arasında hiç fark görmediklerini” net bir şekilde yazmaktadır [53], 5. cilt, 4. bölüm, s.210. Yani, XIII. yüzyıldaki Rus giyimi Tatar-Moğollar döneminde Batı Avrupa giyiminden farklı değildi.